Libya'daki gelişmelere nasıl bakmak gerek?

~ 28.03.2011, Yeni Yaklaşımlar ~
“Eğer Kaddafi'nin askeri harekata devam etmesine izin verilseydi büyük bir katliam yaşanacaktı. Bu örnekte gerçekten tehlike altında olan siviller var ve bu sivilleri korumak için onları korumak için başka makul bir yol yoktu. Hiç kimse, sivillerin katledilmesini engelleyecek bir hamleye anti-emperyalist prensipler adına karşı çıkamamalı. Ancak, batılı güçlerin yapabileceklerine karşılık son derece eleştirel ve tetikte olmak lazım.”


Libya muhalefeti kimdir? Eski monarşi bayrağının dalgalanmasının nedeni nedir?

Bu bayrak aslında monarşinin değil, İtalya'dan kazanılan bağımsızlığın simgesidir. Eylemlerde kullanılmasının nedeni ise Kaddafi'nin dayattığı Yeşil Kitap ve Yaşil Bayrak olgularına bir alternatif arayışıdır. Yoksa hiç bir şekilde monarşi dönemine dair bir nostalji güdüsüyle kullanılmamıştır. Bayrağın üç rengi, Libya'nın üç bölgesini temsil etmekteyken üzerindeki hilal ve yıldız bir çok Müslüman ülkede ve Türkî cumhuriyetlerde kullanılmaktadır.

Muhalefetin kim olduğunu ise tek bir cümleyle özetleyemeyiz. Bölgedeki diğer isyanlarda olduğu gibi isyancıların yapısı heterojen bir yapı. Bu farklı insanları bir araya getiren şey ise diktatörlükten kurtulmak, demokrasi ve insan hakları istekleri.
Bu temel isteğin ötesinde perspektifler farklılaşıyor. Muhalefet güçlerinin içinde insan hakları aktivistleri, demokrasi savunucuları, entelektüeller, kabile elementleri ve İslami güçler var. Bu çok geniş bir koalisyon. Bu koalisyonun içindeki en belirgin güç ise adalet, siyasi özgürlük ve serbest seçimler isteyen demokratik bir platform olan “17 Şubat Devrimi Gençliği”. Tunus ve Mısır'dan farklı olarak Libya'da ordunun ve hükümetin bir kısmı da yönetimden ayrılarak muhalefete katıldılar.
Sonuç olarak, bu ülkedeki muhalefet de bölgedeki diğer isyanları gerçekleştiren muhalefetler gibi toplumun geniş kesimlerini temsil eden bir koalisyon, ve bu muhalefete diğer ülkerdekinden daha farklı davranmak doğru değildir.

Kaddafi ilerici bir figür mü? Veya eskiden öyleydi de şimdi değil mi?
Kaddafi 1969'da iktidarı ele geçirdiğinde, bu İkinci Dünya Savaşı ve 1948 yılındaki Nakba'nın* ardından yükselen Arap milliyetçiliği dalgasının geç kalmış bir manifestosuydu. Kendine bir model olarak gördüğü ve ilham aldığı Mısır lideri Nasır'ı izledi. Monarşinin yerine cumhuriyet getirdi, Araplar'ın birliğini savundu, ABD üslerinin Libya topraklarından çıkarılmasını sağladı ve toplumsal değişim programı başlattı.
Ardından rejim kendi yoluna girdi ve İslami Maoizm düşüncesinden ilham alarak radikalleşti. 1970'lerde ulusallaştırma dalgası başladı ve neredeyse her şey kamulaştırıldı. Kaddafi doğrudan demokrasiye geçtiğini iddia etti ve ülkenin adını resmi olarak değiştirerek “cumhuriyet” yerine “halk devleti” yaptı. Abcak bu göstermelik değişiklikle bir sosyalist ütopya olan doğrudan demokrasiye geçildiğine kimse inanmamıştı. “Devrimci komiteler”, aslında ülkedeki güvenlik güçlerinin ülkeyi kontrol etmesinin bir aracı olarak kullanılıyordu. Kaddafi aynı zamanda gerici uygulamalara giderek kabileciliği, kendi kontrolünün bir aracı olarak kullanmak üzere canlandırdı. Dış politikası gittikçe “çılgın”laştı ve Arap dünyasının büyük bir kısmı ona deli gözüyle bakmaya başladı.
Sovyetler Birliği krizi ile Kaddafi sosyalist iddialarından vazgeçti ve ekonomisini batılı şirketlere açtı. Ekominin serbestleşmesinin siyasi özgürlük getireceğini söyleyen Kaddafi, Mao Zedong'un “kültürel devrim”ini taklit ettikten sonra Gobaçov'un perestroykasını taklit ediyordu.
2003 yılında ABD “kitlesel imha silahları” bahanesiyle Irak'ı işgal edince Kaddafi sıranın kendisine geleceğinden korktu ve sürpriz bir hamleyle dış politikasını değiştirdi ve Libya'nın dünyadaki algısını “haydıt devlet”ten “batının müttefiki”ne dönüştürdü. ABD ile “terörle savaş” konusunda ittifak yapan Kaddafi, aynı zamanda İtalya ile de Afrika'dan Avrupa'ya gelen kaçak göçmenlerin iadesini üstlenme konusunda ittifak yapmıştı.
Bütün bu dönüşüm sırasında Kaddafi rejimini bir diktatörlük olmaya devam etti. Kaddafi ilk dönemlerinde ilerici yasalar çıkarmış olsa da rejiminin son dönemlerinde ilericilik veya anti-emperyalizm adına Hiçbir şey kalmamıştı. Protestolar sırasındaki davranışı sırasında da diktatör karakteri belli oldu: göstericileri zaman kaybetmeden şiddet yoluyla dağıtmak. Topluma demokratik bir çıkış sunmak için hiçbir imkan sağlamadığı gibi göstericilere karşı trajikomik bir açıklama yaparak “Santim santim, ev ev, sokak sokak geleceğiz. Saklandığınız dolaplarınızda sizi bulduğumuz zaman Hiçbir acıma veya merhamet göstermeyeceğiz”. Tunus halkının diktatör Bin Ali'ye karşı isyan etmesi sonucunda Tunus halkını kınayan tek Arap yönetici olduğunu ve “Tunus halkının bulabileceği en iyi lider Bin Ali'dir” açıklamasını yaptığını da hatırlayınca hiç şaşırtıcı bir durum değil.
Kaddafi tehditler savurup göstericilere şiddet uygulamaya başladığında isyancıların El Kaide tarafından uyuşturucu bağımlısı yapılarak kontrol altına alındığını, kahvelerine katılan halüsinatif maddelerle birer zombiye dönüştürülerek kontrol edildiğini iddia ediyordu. Suçlunun El Kaide olduğunu söyleyerek batıdan destek almaya çalışıyordu. Eğer Washington veya Roma'dan bir teklif gelseydi düşünmeden kabul edeceğine eminim.
Bu gelişmeler sonrasında, beraber parti yaptığı arkadaşı Berlusconi ve diğer Avrupalı “arkadaşları”nın kendisine ihanet ettiğini söyledi ve hayal kırıklığı yaşadığını ifade etti. Son yıllarda Kaddafi bazı batılı yöneticilerle gerçekten de arkadaş olmuştu. Bu yöneticiler utanmadan bir avuç dolar karşılığında Kaddafi ile sarmaş dolaş fotoğraf çektirmişti. Blair'in “Üçüncü Yol”unun seçkin teorisyeni Anthony Giddens bile 2007 yılında Kaddafi'yi ziyaret etmiş, ziyaretin ardından da Guardian'da Libya'nın reform yolunda başarıyla ilerlediğini ve Ortadoğu'nun Norveç'i olacağını yazmıştı.

17 Mart'ta kabul edilen Birleşmiş Milletler'in 1973 sayılı kararı ne ifade ediyor?

Bu karar isyancıların “uçuşa yasak bölge” talebine bir cevap olarak, bu talebi de dikkate alan bir şekilde yazılmış. İsyancılar sadece uçuşa yasak bölge ilan edilmesini ama kesinlikle yabancı askerlerin Libya'ya ayak basmamasını istiyordu. Uçuşa yasak bölge yaratılması, Kaddafi'nin uçaklarını ve tanklarını kullanarak isyancılara üstünlük kurmasına engel yaratmıştır. Karar metin metninde Birleşmiş Milletler üyesi ülkelere “Libya Devleti'nin saldırı tehtidi altında yaşayan sivilleri ve sivillerin yoğun bir şekilde yaşadığı bölgeleri korumak için gerekli her şeyi yapma” yetkisi verirken “herhangi bir işgal kuvvetinin Libya topraklarına çıkarma yapmasını” yasaklamaktadır.
Bu metinin yazımında, kararın emperyalist amaçlar için kullanılmasına karşı yeterince önlem alınmamıştır. Yapılacak her hamlenin “rejim değişikliği”ne değil, sivilleri korumaya yönelik olacağı varsayılsa da bunun denetimi ülkedeki muhalefet veya BM Güvenlik Konseyi değil sadece müdahale eden uluslararası güçlere bırakılıyor. Bu açıdan son derece karışık bir karar. Ancak Kaddafi'nin Bingazi'yi ele geçirerek muhaliflere karşı toplu kıyım yapmasına karşı harekete geçmenin aciliyeti göz önüne alındığında, sivilleri koruma hedefine yönelik bir alternatif yol olmaması nedeniyle bu karara kimse sağlam bir şekilde itiraz edemiyor. Bu yüzden BM Güvenlik Konseyi'ndeki oylamada çekimser kalan 5 ülkeyi anlamak mümkün: müdahalenin yeterince denetlenmeyecek olmasından rahatsızlık duymakta, ancak müdahaleye itiraz ederek Libya'daki muhaliflerin gaddarca katledilmesinin sorumluluğunu da üstlenmek istememekteler.
Batının cevabı, tabi ki petrol kokuyor. Batı, uzun süren bir çatışma ortamı oluşmasından çekiniyor. Eğer büyük bir katliam olursa, batı Libya'ya ambargo uygulamak zorunda kalır, bu da ülkenin petrol ihraç edemeyeceği anlamına gelir ve küresel petrol fiyatlarını arttırır. Küresel ekonominin şu anki durumuna baktığımızda bunun çok kötü sonuçları olacağını görebiliriz.
FRANSA PETROL İSTİYOR

Saldırının başlaması sürecinde ABD daha arka planda kalmayı tercih ederken Fransa  çok aktif ve istekli bir görüntü çizerek operasyonun lideri rolüne soyundu. Bunun nedeni, Fransa'nın (Britanya, Almanya ve hepsinin ötesinde İtalya'nın aksine) günümüzde Libya petrollerindeki payının çok düşük olması, ve Kaddafi sonrası dönemde Libya petrolündeki payını arttırmak istemesidir.
Hepimiz batı güçlerinin bahanelerini, sözde sebeplerini ve çifte standartlarını biliyoruz. Mesela, sivillerin uçaklardan yağan bombalarla öldürülmesinden çekindikleri için Libya'da uçuşa yasak bölge ilan ederken, 2008-2009 yıllarında İsrail'in yasadışı işgalini genişletmek amacıyla savaş uçakları aracılığıyla yüzlerce sivili öldürmesi karşısında herhangi bir tepki göstermemişlerdi. Veya ABD Libya'ya sivillere şiddet uygulandığı gerekçesiyle müdahale ederken, kendisine ait büyük bir deniz üssünün bulunduğu Bahreyn'deki kukla hükümetin, yerel isyanı bölgedeki diğer ABD kuklası ülkelerle beraber şiddetle bastırmasına bir tepki göstermedi, hatta destekledi.

Eğer Kaddafi'nin askeri harekata devam etmesine izin verilseydi büyük bir katliam yaşanacaktu. Bu örnekte gerçekten tehlike altında olan siviller var ve bu sivilleri korumak için onları korumak için başka makul bir yol yoktu. Batı müdahale etmeseydi Bingazi günler, belki de saatler içerisinde Kaddafi'nin kontrolüne geçecekti. Hiç kimse, sivillerin katledilmesini engelleyecek bir hamleye anti-emperyalist prensipler adına karşı çıkamamalı. Aynı şekilde, burjuva devletinde polislerin doğasını ve çifte standartlarını bildiğimiz halde, hiç kimse tecavüze uğramak üzere olan bir insanın, tecavüzcüyü durdurmasının başka yolu kalmadığında polisi çağırmasına anti-emperyalist prensiplerle karşı çıkamaz.
Bunu söyledikten sonra, uçuşa yasak bölgeye itiraz etmeden, itirazlarımızı ve muhalefetimizi ifade etmeli, operasyonu yürüten devletlerin hareketlerinin gözlemlenmesi ve denetlenmesinde son derece dikkatli davranılması gerektiğini savunmalı ve bu devletlerin BM Güvenlik Konseyi tarafından verilen sivilleri koruma görevinin ötesine geçmeyeceklerinden emin olmalıyız.
Bingazi halkı, BM kararını kutlamak için sokağa çıktıklarında ellerinde “işgale hayır” pankartları vardı. Halk, koruma amaçlı önlemlerle yabancı askerlerin ülkeye ayak basarak bir işgal başlatmasının arasındaki ayrımı biliyor. Onlar tehlikelerin farkındalar ve bilge bir şekilde batılı güçlere güvenmiyorlar.
Sonuç olarak, sivillerin hayatını kurtarmak adına bu operasyona alternatif makul bir yöntem olmadığı için hiç kimse anti-emperyalist perspektiften uçuşa yasak bölge kararını eleştirmemeli. Mısırlıların Libya'daki muhalif güçlere silah sağladığı iddia ediliyor. Bu güzel bir gelişme olsa da muhaliflerin tek başına Kaddafi'ye direnmesini mümkün kılacak büyüklükte bir gelişme değildi. Ancak, batılı güçlerin yapabileceklerine karşılık son derece eleştirel ve tetikte olmak lazım.

Şimdi ne olacak?

Önümüzdeki süreçte ne olacağını söylemek zor. BM Güvenlik Konseyi kararı sivilleri korumak üzerineydi ve bir rejim değişimi çağrısında bulunmuyordu. Kaddafi rejiminin geleceği belirsiz durumda. Buradaki kilit soru, Batı Libya'daki isyanın tekrardan başlayıp başlamayacağı. Eğer o bölgelerde bastırılan isyan tekrar başlarsa rejimin silahlı kuvvetleri dağılabilir ve Kaddafi dönemi hızlı bir şekilde kapanır. Ama eğer Kaddafi ülkenin batısındaki kontrolünü sürdürürse, BM kararında ülkenin toprak bütünlüğü ve ulusal bütünlüğünün korunacağı söylenmiş olsa da Libya facto bölünecektir. Rejimin istediği de bu olabilir. Bu durumda uzun süren bir iç savaş süreci yaşanabilir. Muhaliflerin ülkenin batısını ele geçirmeleri zorlaşacaktır.
Libya'nın coğrafi yapısına bakıldığında bu savaşın büyük coğrafyalar üzerindeki küçük noktalarda yürütüleceğini ve küçük yerleşim bölgelerini kontrol eden güçlerin bu şehirlerin yöresinde kalan uçsuz bucaksız çölleri de kontrol edeceğini söyleyebiliriz. İşte bu yüzden savaşın sonucunu tahmin etmek zor.
Burada bize düşen en önemli görev Libya halkının demokrasi isyanını desteklemektir. Bu isyanın Kaddafi tarafından yok edilmesi, ortadoğu ve Kuzey Afrika'yı şu anda sarsmakta olan devrimci dalgayı son derece olumsuz etkileyecektir.

*Nakba: 1948 yılında İsrail devletinin kurulması ile 750 binden fazla Filistinli'nin mülteci olmasına Araplar'ın verdiği isim. Kelimenin Türkçe karşılığı ise “felaket”.
 
 

Gilbert Achcar: Londro Üniversitesi Ortantal ve Afrika Çalışmaları Okulu'nda  profesörlük yapan Lübnanlı bir düşünür.
ZNet'ten çeviren: ONUR EREM

Hits: 19413