Milletvekillerine Çağrı

Sayın Milletvekilleri,
Sizlerden ülkemiz ve geleceği adına bir ricam var: Lütfen, TBMM gündeminde bulunan “Türkiye İnsan Hakları Kurumu” (TİHK) Kanun Tasarısı’nı reddedin.
Son yirmi yıl Türkiyesi’nin İnsan Hakları (İH) politikası (daha doğrusu politikasızlığı), gerekçe olarak kullanılabilir. Neden yirmi yıl? Çünkü, 12 Eylül kâbusundan sonra, İH alanında kurumsallaşma ve demokratikleşme yolunda ilk somut adımlar, 1991 seçimlerinden itibaren atılmaya başlandı.
İH alanında yapılanma arayışında, 3 dönem ayırımı yapılabilir: ’90’lar, 2000’ler ve2010’lar:
- İlkler arasında yer alan TBMM İnsan Hakları İnceleme Kurulu (İHİK), kurumsallaşan tek birim. 90’lı yıllarda kurulan ve dağılan diğer İH birimlerini, kaç İH “uzmanı” sayabilir?
- İkinci dönem, 2001’de 4643 sayılı Kanun ile İH alanında yeniden yapılanma adımı ile başladı. AB’ye uyum sürecindeki bu açılım, İH üzerine, kısmen de olsa özerk bir tavrın mümkün olabileceğini gösterdi… Ancak, bugün acaba kaç TBMM üyesi, 4643 sayılı yasanın yürürlükte olduğundan haberdar? Bu yasa ile kurulan İnsan Hakları Danışma Kurulu (İHDK), neden 7 yıldır hiç toplantıya çağrılmadı?

- Üçüncü dönemi, TBMM gündeminde bulunan TİHK Kanun Tasarısı’nın akibeti belirleyecek. Kabul edilirse, “devletçi İH bakış açısı” pekişecek…

Sayın Milletvekilleri,

Türkiye, 20 yılda; kentleşme eşliğinde ekonomik olarak da büyüdü ve dışa açıldı. Bu süreç devam ediyor. Ne var ki, İH’na saygılı gelişmiş bir toplum haline gelemedi. Çünkü gelişmişlik, sadece iktisadî değil, sosyal ve kültürel verilerin yanı sıra, İH’na saygı ile ölçülen nitelikleri öne çıkarır.

İH’na saygılı toplum arayışı, bizim gibi demokrasisi emekleyen toplumlarla sınırlı değil. Nitekim, “İnsan Haklarını Koruma ve Geliştirme” amacıyla ulusal birimler kurulmasını öngören BM kararlarının (1992-93) gereklerini İH, demokrasi ve hukuk devleti açısından bizden daha ileri devletler yerine getirdi.

Bu yeni süreçte sorunun özü şu: İH birimleri, resmî – özel kuruluş ve örgütlerden ayrı ve yeni bir kategori oluşturmakta; “özerklik ve uzmanlık” ekseninde yapılanma, ön koşul olarak kabul edilmekte. Özerklik, mevcut her üç iktidara ve özellikle hükümete karşı gerekli. Çünkü, hak ihlâllerinin öncelikli kaynağı, Yürütme.

Sayın Milletvekilleri,

Oylarınız, sıradan bir yasanın kabulu veya reddiyle değil, Turkiye’nin Insan haklarına yaklaşımıyla ilgili.

Bu konuda geçmişte neden başarılı olunamadığı veya asıl engelin ne olduğu sorununa girecek değilim. Fakat şu kadarı yeterli bir fikir verebilir: TBMM İHİK, kurumlaşan tek birim olarak çeşitli açılardan eleştirilebilir. Gerçi, sesi gür çıkan başkanları, öncelikle kendi parti başkanlarınca susturulmaya çalışıldı. Yani, burada da hükümet belirleyici konumda… Fakat şu yasal durum da, açık bir çelişki değil mi? İH ile doğrudan ilgili (TİHK gibi) yasa tasarıları, İHİK’in gündemi olamıyor.

Öte yandan, TBMM gündemindeki Tasarıyla kurulması öngörülen “Türkiye İnsan Hakları Kurumu”, başkanını bile seçemeyecek. Başkan dâhil, bütün kurul üyelerini Bakanlar Kurulu atayacak. Buna karşılık, bu Tasarıyla kaldırılacak olan 4643 sayılı yasayla kurulan İHDK bile, başkanını Kurul üyeleri arasından seç(ebil)iliyordu. Bu kısa karşılaştırma, yeni düzenleme üzerine yeterli bir fikir vermiyor mu?

Sayın Milletvekilleri,

1991’den sonra, TBMM 4 kez yenilendi. -% 10 engelli de olsa- düzenli ve sürekli yasama seçimleri, demokratik ilerleme bakımından kayda değer. Ancak, aynı Meclis’in, demokrasinin altyapısını oluşturan İH’nı “politikanın aracı” haline  getirmesi, nasıl açıklanabilir?

TİHK Kanun Tasarısı, altkomisyonda bir yıl bekletildi; ama Anayasa Komisyonu bir günde kabul etti. İlgili sivil toplum örgütlerinin ve uzmanların katkı çabaları geçiştirildi. Şimdi, eğer bu haliyle Genel Kurul’da kabul edilirse, esasen halk mekânına yakın olması gereken İH birimi, iktidar güdülünde yapılanmış olacak. O durumda, özgürlükleri iktidara karşı kim koruyacak ve nasıl geliştirecek?

Anayasa’nın yenilenmesi, gündemin ilk sırasını tuttuğuna göre, yerindelik bakımından da, İH yapılanmasında Anayasa belirleyici olmalı. Aksi halde, “yasaya uygun bir anayasa” süreci yaşanmaz mı? Yapılması gereken, bu konunun doğrudan Anayasa’da düzenlenmesi; tıpkı son değişiklikte ombudsmanın düzenlendiği gibi… Eğer Anayasa’da yeniden ele alınacaksa, şimdi yasa neden oylanıyor? Yok eğer, son şekli bu olacaksa, reddi, kabulunden çok daha yararlı olur. Çünkü, bu yasayla kurulacak bir birim, Türkiye’de çağdaş anlamda İH’nın ilerletilmesine katkıdan çok, hükümetlerin İH’nı ihlâl politika ve uygulamalarını meşrulaştırma işlevi görür. Lütfen hayır deyin!

(Birgün 03.02.2011)

Prof. Dr. İbrahim Ö. KABOĞLU | Tüm Yazıları
Hits: 26089