Devletten bir kuruş para çıkmadan icraat

~ 21.02.2011, Bülent SOYLAN ~

İktidar sık sık söylüyor:
Bu yatırımı devlet kesesinden beş kuruş para çıkmadan yapacağız.”
Aman ne güzel, hep beraber işi bedavaya getiriyoruz desenize!

-Hiç devletten beş kuruş para çıkmadan devlet yatırımı olur mu?
-Gördüğünüz gibi, oluyor basbayağı işte.
-Nasıl yani?
-Anlatayım:
Diyelim ki memlekette önemli bir icraat olacak. Örneğin falan yerden filan yere kadar uzunca bir yol yapılacak ya da feşmekân yere yeni bir havaalanı açılacak.
Bunu nasıl karşılarsınız?
Halkımızın hem hoşuna gidecek hem işine gelecek güzel bir yatırım değil mi?
İstemez misiniz?

-İstenmez mi, yapılsın tabii deriz. İyi de icraat dediğin her şey parayla olduğuna ve bizim bütçemizin geliri ile gideri bir türlü denk gelmediğine göre nasıl olacak bu iş?
Haydi devletten bir kuruş çıkmayacak dediler ve inandık; peki o yolları, binaları yapan makineleri getiren müteahhitler yani işi yapanların cebine para girmeyecek mi?
Ya da işi yaptıran devletten çıkmayan para, işi yapan müteahhidin cebine nasıl girecek?

-İşte bütün incelik burada.
Bir işi yaparken devletten para çıkmayacak demek, müteahhidin cebine para girmeyecek demek değil ki!
-Ya nedir? Yatırımın parasını başkaları mı verecek?
Hah işte şimdi bir ip ucu yakaladın; tabii ki bir başkası verecek.
-Anladım, devlet vermeyecek ama kim o verecek olan başkası?
-Kim olacak, “Millet” tabii

-Enteresan…
Evet, enteresan ama doğru.
Bundan sonra sana birisi “devletten beş kuruş çıkmadan şunları yapıyoruz derse, anla ki o bedel milletten fazlasıyla çıkacaktır.
-Neden milletten fazlasıyla çıkıyor anlayamadım…

-Söyleyeyim:
Devletten beş kuruş çıkmayacak denen işlerin teknik adı, “Yap İşlet Devret” tir.
Bu modelde, elinde parası olmayan ama ille de bir şeyler yapmak isteyen devlet, işi birine yaptırır, yapan firma burayı işletip parasını tahsil eder, sonra da o yeri devlete devreder.
Yap İşlet Devret (YİD) modelindeki işlerde maliyetler her zaman devletin doğrudan yaptığı yatırımlarından daha pahalıya gelir. Çünkü bunlardan birincisinde çıkarır yatırımın bedelini ödersin, diğerinde adama “Sen şimdi git bir yerlerden para bul, işi yap, sonra da gişeye otur, önümüzdeki otuz ya da kırk yılda hem yaptığın işin bedelini al, hem kullandığın krediyi ve faizini öde hem de üzerine para kazan” dersin.

Krediyi özel sektör alınca, geri ödemede risk yüksek olduğundan ve özel sektörde teminat bulmada zorlanıldığı için kredi maliyeti yüksektir.
Bu günün dünyasında 20-30-49 yıl gibi sürelerde hayatın neler getireceği belli olmadığından bankalar açısından paranın geri dönüşünde belirsizlikler vardır. Belirsizlik yüksek olunca kredi faizi de yüksek tutulur. Bu nedenlerle Yap İşlet Devret işinde devlet açsından “maliyet”, özel sektör açısından “kazanç” her zaman normalden yüksek olmak durumundadır.

-Amma da ince iş, bu modern bir işletmecilik modeli herhalde…
Hiç de değil, aslında bu işin ilk mucidi bizim Nasrettin Hoca’dır ama kimse hatırlatmak istemez.
-Allah Allah neden?
O zaman fıkrayı anlatayım, sen nedenini oradan çıkar.

Alacaklısı bir gün Hoca’nın karşısına dikilip parasını istemiş.
Hoca ne yapsın, cepte para yok ama borcu inkar etmek de yakışmaz.
Adama, “sen merak etme” demiş.
“Bak şimdi şu gördüğün yolun kenarına çalılar dikeceğiz.
Koyun sürüleri oradan geçecek ve geçerken yünleri çalılara takılacak. Ben de onları toplayıp hanıma yün eğirteceğim, yünleri iplik yapıp satınca elime geçen paradan senin borcunu ödeyeceğim”
Bunun üzerine alacaklı gülmeye başlayınca Hoca, “Seni gidi köftehor” demiş, alacağı sağlama bağlayınca nasıl da gülüyorsun gördün mü!”

***
Yap İşlet Devret modeli, işte böyle bir şeydir.
Bir taraftan bakarsanız devlet işi bedavaya getiriyor, aman ne güzel iş dersiniz…
Diğer taraftan bakarsanız, devlet aradan çekilmiş, bu milleti “müşteri olarak” 20-30-49  yıl gibi bir süreliğine bir işletmecinin eline teslim etmektedir.

Türkiye’nin son yıllarda memuruna, emeklisine adam gibi para veremezken; devlet dairesinde vatandaştan karton dosya istemesine, okulunda tebeşir parası toplatmasına kadar ihtiyacı varken bir sürü yatırımda adeta kahramanlık göstererek “var mıydı bunlar sizin zamanınızda” demesinin, hatta “çılgın” projelere niyetlenmesinin finansmanındaki modeli budur.

Köprü mü yapacaksın? Ver işi birine, yapsın ve kasasına otursun, millet de 30 yıl boyunca her geçtiğinde parayı onun kumbarasına atsın.
Elektrik santrali mi yapacaksın? Ver birine, yapsın ve kasaya otursun, millet kullandıkça hâsılatı 30 yıl boyunca işletmeciye yazılsın.
Akvaryum mu yapacaksın? Ver işi birine, yapsın ve kasaya otursun, millet 30 yıl boyunca balıklara baktıkça işletmeci kazansın…
Çılgın projelerin mi var? Ver birine imtiyazı, ver araziyi; dediğini yapsın ama parasını çıkartmak için isterse 49 yıllığına dükkanı kendi hesabına çalıştırsın.

-Peki işletmecinin çok kazanması şart mı? Parayı devlet kazansa, devletimiz fiyatları fazla bulunca milletin kesesine göre ayarlasın desek?
-Olur tabii, istersen ayarlayacağı tarihi de şimdiden kendin hesaplayabilirsin: Mesela “Kabataş-Mahmutbey Metro Hattı”nı düşün: 50 yaşındaysan koy üzerine bir 30 yıl daha, sen seksenbir yaşına girdiğinde bunlar milletin olacak ya, işte devlet o zaman her şeyi kendi eliyle ayarlayacak, isterse bilet ücretlerini bile ucuzlatabilecek… Ama sen 79 yaşındayken hala müteahhit istemezse devlet bir şey yapamayacak.

Bir milyar dolar maliyetli “Karayolu Boğaz Tünel Geçişi Projesi” de öyle. Oradan geçişte de 31. Yılda işi devlet ele alacak ve isterse geçiş ücretini ucuzlatabilecek. Eğer şimdi 1 milyar dolar harcayacak paramız olsaydı o tünelden 30 yıl boyunca bedava bile geçebilirdik.

Başka….
Hava alanlarındaki otoparkların, oradaki pahalı dükkanların, kullandığın elektriğin fiyatı hep düşecek ama henüz millet YİD işletmecisine bunların paralarını tam olarak ödeyemedi. … hele şu işletmecilerinin kontratları bir bitsin, hele millet bunları ödesin, işletmeler tekrar devletin malı haline gelsin işte o zaman…
-İyi ama ben o zamana kadar..
-İtiraz etme…  sen görmesen çocuğun görür.

Bülent SOYLAN | Tüm Yazıları
Hits: 20032