Avukatın ifade özgürlüğü

~ 08.04.2024, Av. Fikret İLKİZ ~

Yargıya ve hayata dair eleştirilerde bulunma hakkı avukatlara mahsustur.

Savunmada söylenen sözler, yazılanlar, hal tavır ve davranışlar, ifade özgürlüğüdür.

Avukatın ifade özgürlüğü çok değerlidir, kıymetlidir. Eğer avukat savunmasında savcıyı yargılayan mahkemeyi nazikçe ve büyük bir zarafetle hırpalıyorsa; savcının ve mahkemenin kızma hakkı yoktur.

Yargılananlar, yargılar.

Bir mesleği icra eden avukatlar davalarda duruşmanın sağlıklı yürütülebilmesini sağlamak için azami özeni göstermelidir. Zaten nezaketlidirler. Sağduyulu oldukları şüphesizdir. Mesleğinin itibar ve vakarına uygun, unvanının gerektirdiği saygıya yakışır şekilde hareket ederler, etmelidirler. Yargı organı içinde görev yapan herkes, hakiminden savcısına kadar avukatlara karşı aynı özeni gösterilmelidir. Ödev ve sorumluluklarını yerine getiren bir bilinçle hareket eden yargının olmazsa olmazı, avukatların ifade özgürlüğüne saygı göstermesidir.

Birleşmiş Milletler Avukatların Rolü Üzerine Temel İlkelerin 20. Maddesine göre; "Avukatlar, bir mahkeme, yargı yeri veya hukuki ya da idari bir otorite önünde mesleki faaliyetlerini yürütürken ya da konuya ilişkin iyi niyetle yaptıkları yazılı ya da sözlü talepleri için hukuki ve cezai bağışıklıktan yararlanmalıdırlar."

Anayasa Mahkemesi bir kararında AİHM’nin Morice/Fransa (B. No: 29369/10, 23/4/2015) kararına yer vermiştir. Fransa ile Cibuti arasındaki iş birliği anlaşması kapsamında görevlendirilen bir yargıcın ölü bulunması üzerine açılan soruşturmalarda görevlendirilen soruşturmacı hâkimler hakkında medyada yer alan yazı ve haberler üzerine Le Monde'un yayın müdürüne, yazının yazarına başvurucu hâkime hakaret suçlamasıyla ceza davası açmıştır. Başvurucu bu suçtan mahkûm edilmiş ve para cezasına çarptırılmıştır. AİHM, bu başvuruda başvurucunun eleştirilerinin medyanın yoğun ilgisini çeken bir davayla ve adalet sisteminin işleyişine ilişkin kamusal çıkarları ilgilendiren bir konuya ilişkin tartışmalarla ilgili olduğu, kullanılan bazı sözler kaba kabul edilebilirse de bunların yeterli bir olgusal temele sahip değer yargıları olduğu ve bu sözlerin mahkemelerin işlevine yönelik temelsiz ve ağır biçimde yaralayıcı saldırılar olmadığı sonucuna ulaşmıştır.

Anayasa Mahkemesi Keleş Öztürk (Başvuru Numarası: 2014/15001- Tarih 27/12/2017 R.G. 9/2/2018-30327) başvurusunda tespitinde “Avukatların Mesleklerini İcrası Esnasındaki İfade Özgürlüğü” hakkındaki genel ilkeleri içeren görüşü önemlidir.

Anayasa Mahkemesi kararında AİHM’nin “Nikula/Finlandiya” ve Morice/Fransa kararlarını referans vermiştir:

“29. AİHM; Nikula/Finlandiya (B. No: 31611/96, 21/6/2002) kararında, avukatların mesleklerini icrası esnasındaki ifade özgürlüklerine ilişkin önemli değerlendirmelerde bulunmuştur. Nikula/Finlandiya kararına konu olayda başvurucu avukatın, savcı tarafından izlenen yönteme dönük eleştirilerinin hakaret suçunu oluşturduğu gerekçesiyle nihai olarak savcının zararlarını tazminine ve yargılama giderlerini ödemesine hükmedilmiştir. AİHM'e göre başvurucu, savcıyı hukuksuz bir davranışta bulunmakla itham etmiş olmasına rağmen bu eleştiri, savcı tarafından bilinçli olarak tercih edilen ve başvurucuya göre savcının resmî görevlerinin ihlalini teşkil eden bir manipülasyon rolü olarak görülen soruşturma stratejisine yöneliktir. AİHM, başvurucu tarafından kullanılan ifadelerin bazılarının uygunsuz olduğu söylenebilirse de eleştirilerin savcının yargılama esnasındaki performansına yönelik olduğu, mesleki ya da diğer niteliklerine ilişkin olmadığı tespitini yapmıştır. AİHM'e göre savcı bu eleştirilere hoşgörü göstermelidir. AİHM ayrıca başvuru konusu olayda savcıya yönelik eleştirilerin savcı ya da hâkimlerin basın yoluyla eleştirildiği olaylardan farklı olarak mahkeme salonunda yapıldığını ve savcıyı kişisel olarak incitecek düzeye varmadığını da not etmiştir. AİHM, para cezası kaldırılmış olsa bile zararları ve yargılama giderlerini ödeme durumunda kalınmasının avukatların müvekkillerinin çıkarlarını hararetle savunma görevi üzerinde caydırıcı etki oluşturabileceği sonucuna varmıştır (Nikula/Finlandiya, §§ 51, 52, 54). AİHM bu kararda (bkz. §§ 45, 46, 49) avukatların mesleklerini icrası esnasındaki ifade özgürlüğü konusundaki ilkelerini şu şekilde açıklamıştır:

- Avukatların özel rolü kendilerine adaletin yönetiminde kamu ve mahkemeler arasında aracı olmak suretiyle merkezî bir pozisyon sağlamaktadır.

- Adaletin garantörü olan ve hukukun üstünlüğünün egemen olduğu bir devlette görevi hayati olan mahkemeler kamu güvenine ihtiyaç duymaktadır.

- Avukatların bu alandaki asli rolleri göz önünde bulundurulduğunda kendilerinden adaletin iyi yönetimine ve kamu güveninin sürdürülmesine katkıda bulunmalarını beklemek meşru bir beklentidir.

- Avukatlar adaletin yönetimi ile ilgili konularda yorumda bulunma hakkına sahip olsalar da eleştirileri belli sınırları aşmamalıdır. Bu çerçevede yapılacak değerlendirmelerde yargı kararlarından kaynaklanan sorular hakkında kamunun bilgi alma hakkı, adaletin iyi yönetiminin gereklilikleri ve hukuk profesyonellerinin onurlarının korunması gibi çeşitli menfaatler arasında bir dengeleme yapılması gerekir.

- Avukatın bir davanın mahkemede görülmesi esnasındaki ifade özgürlüğüne yönelik müdahaleler, bazı durumlarda avukatın temsil ettiği kişinin adil yargılanma hakkı ile ilgili hususları gündeme getirebilir. Silahların eşitliği ve yargılamanın adilliğiyle ilgili diğer saikler taraflar arasında argümanların özgür ve hatta şiddetli müzakeresini teşvik eder.

AİHM; Nikula/Finlandiya kararındaki değerlendirmelerine ilave olarak Morice/Fransa (Aynı kararda bkz. §§ 134-139) kararında, avukatların mesleklerini icrası sırasındaki ifade özgürlüklerine yönelik olarak şu değerlendirmeleri yapmıştır:

- Avukatlar, eleştirileri belli sınırları aşmamak kaydıyla adaletin yönetimi ile ilgili konularda yorumda bulunma hakkına sahiptirler. Bu sınırlar, yargıyı sadece yargısal tartışmanın medya tarafından takibinin sağlanması veya davayı ele alan yargıçla hesaplaşmak arzusu ya da stratejisiyle yapılmış olabilecek asılsız ve temelsiz saldırılardan korumak için gereklidir.

- Avukatlar güçlü bir olgusal temel olmaksızın yorum yapmalarına izin verilen alanı aşan söylemlerde bulunamazlar.

- Avukatlar tarafından söylenen sözler, bu sözlerin yanıltıcı veya ağır kişisel saldırı niteliğinde olup olmadığını ya da davadaki olaylarla yeterli ölçüde yakın bir ilişki içinde olup olmadıklarını belirleyebilmek bakımından söylendiği bağlam içinde değerlendirilmelidir.

- Avukatlar söz konusu olduğunda ifade özgürlüğü, adaletin dürüst yönetiminin etkili işleyişi bakımdan hayati bir öneme sahip olan hukuk mesleğinin bağımsızlığıyla ilişkili hâle gelir. Çok hafif bir ceza verilmiş olsa dahi savunma avukatının ifade özgürlüğünün kısıtlanması demokratik bir toplumda çok istisnai durumlarda gerekli olarak kabul edilebilir.

- Avukatın bir davanın mahkemede görülmesi esnasındaki ifade özgürlüğüne yönelik müdahaleler bazı durumlarda avukatın temsil ettiği kişinin adil yargılanma hakkı ile ilgili hususları gündeme getirebilir. Adillik ilkesi taraflar arasında argümanların özgür ve hatta şiddetli müzakeresini teşvik eder. Avukatlar müvekkillerinin menfaatlerini hararetli bir biçimde savunmak yükümlülüğü altındadırlar. Bu yükümlülük bazen mahkemenin davranışlarına karşı çıkma ya da itiraz edip etmeme konusunda karar vermelerini gerektirir. Bu kapsamda aleyhteki sözlerin mahkeme dışında tekrar edilip edilmemesi de dikkate alınmalıdır. Öte yandan hedef alınan yargı görevlisinin kim olduğu (hâkim veya savcı) da önemlidir. Yargılamanın tarafı olan savcı, kullanılan bazı ifadeler uygunsuz olsa da mesleki ya da diğer niteliklerine ilişkin olmayan eleştirilere hoşgörü göstermelidir.”

Bir başka kararla bitirelim…

Anayasa Mahkemesi Selçuk Kozağaçlı (Başvuru Numarası: 2014/10715- Tarih: 10/1/2018) kararında avukatın ifade özgürlüğünün önemini belirten bir karar vermiştir.

Başvurucu avukat olay tarihinde Çağdaş Hukukçular Derneğinin (ÇHD) başkanıdır. Çağdaş Hukukçular Derneği; 1974 yılında kurulmuş, 12 Eylül 1980 Darbesi ile kapatılmış ve 1991 yılında tekrar kurulmuştur. 22/11/2016 tarihinde ise 677 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile tekrar kapatılmıştır. Söz konusu derneğe hukuk fakültesi mezunları ve tüzel kişiler ile hukuk fakültesi dördüncü sınıf öğrencileri üye olabilmekteydiler. Kapatılmadan önce genel merkezi Ankara'da olan ve bazı illerde de şubeleri bulunan ÇHD'nin Dernek Tüzüğü'nün 2. maddesinde derneğin amacı "Hukukun, insanlığın binlerce yıllık tarihsel kazanımlar ışığında geliştirilmesi, insanın özgürleşmesi ve demokratiklik temeline dayalı, toplum bilinci ile güvence altına alınmış bir hukuk sisteminin kurulması, başta yaşam hakkı olmak üzere temel haklara ve insanlık onuruna yönelik her türlü saldırının önlenmesi için çalışma yapmak" şeklinde belirtilmiştir. Bu bilgiler Anayasa Mahkemesi kararında yazılıdır.

Başvurucu avukat 18/12/2009 tarihinde, adı geçen Derneğin başkanı sıfatıyla Ankara'da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) binası önünde "19 Aralık Hayata Dönüş Operasyonlarının Sorumluları Hesap Versin" konulu bir basın açıklaması düzenlemiştir.

Avukat hakkında ceza davası açılmıştır. En son konu, Anayasa Mahkemesi önüne gelmiştir. Anayasa Mahkemesi başvurucu avukatın ifade özgürlüğü ile mağdurun şeref ve itibarının korunması arasında adil bir dengenin kurulup kurulmadığı ve müdahalenin demokratik toplumda gerekli olup olmadığını incelemiştir.

Anayasa Mahkemesine göre; “Oda, sendika, vakıf veya dernek gibi sivil toplum kuruluşlarının politik, sosyal, kültürel, hukuki ve çevresel amaçları doğrultusunda kamuoyunun ilgisini çeken ve yürüttükleri görevleri nedeniyle tanınmış kamu görevlilerinin sözlerini ve davranışlarını takip etmeleri, onlar hakkında fikir oluşturarak üyelerini ve kamuoyunu bilgilendirmeye hatta yönlendirmeye çalışmaları demokratik bir toplumda kaçınılmazdır. Rahatsız edici de olsa siyasilere ve tanınmış kişilere ilişkin yapılan bilgilendirme ve eleştirilerin cezalandırılması ‘caydırıcı etki’ doğurarak toplumdaki ve kamuoyundaki farklı seslerin susturulmasına yol açabilir. Cezalandırılma korkusu, çoğulcu toplumun sürdürülebilmesine engel olabilir.”  

Anayasa Mahkemesi başvurucunun Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir.

Yazmalar, okumalar arasında geçen iki bin günden sonra ne yazarsınız ne okursunuz?

Geçen iki bin gündür, sonra yazılan yazı “tespih”…Günler geçmeye devam ediyor.

Geçen günlerin geride kalan bir tespih tanesi kadar öneminden ziyade günlerin nasıl geçirildiği önemli. Mekânda zamana sıkışık yaşayacak kadar çok iş sahibi olmalı, eğer yoksa yaratılmalı…  

Boncuk boncuk olmuş hayatın türlü türlü halleri bir imamenin ardında sıralanmış tespihin taneleri gibi…

“Melankolik veya hayalperest değilseniz, nostaljinin yahut hüznün pençesine düşmemişseniz hapishane hep şimdiki zamandadır. Zaman, mekânın ‘peteklerine sızarak’ korunur ve ne geçmişe dönüşür ne geleceğe izin verir: Bugün, burada, direnir; çalışır, yaşarsınız.” (5 Mayıs 2023 Tespih. Selçuk Kozağaçlı. Bianet) 

Parmaklarınız arasındaki tanelere hükmedersiniz, imamenin görevini yapar tespihin iki ucunu birleştirirsiniz…

“Görülmüştür” damgalı hayatın tespih tanelerinin her biri geride kaldığında; sanki zaman, sanki mekân değiştirmiş gibidir hayat!

Temel insan haklarına ve insanlık onuruna yönelik her türlü saldırının önlenmesi için çalışma yapmak…

Yargıya ve hayata dair eleştirilerde bulunma hakkı avukatlara mahsustur.

https://bianet.org

Av. Fikret İLKİZ | Tüm Yazıları
Hits: 106458