Doların tahtından indirilmesi daha adil bir dünya yaratacak mı?

~ 29.04.2023, Erhan Nalçacı ~

29.04.2023

 ABD’de patlak veren 2008 mali çöküşünden sonra emperyalist hegemonya krizi giderek şiddetlendi. Bu krizin sadece askeri, iktisadi, mali, kültürel cepheleri yok, doğal olarak bir de ideolojik cephesi bulunuyor.

Ve liberaller sadece ABD öncülüğündeki, ne kadar bütün olduğu tartışmalı Batı emperyalizmi için değil, BRICS ülkeleri (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) etrafında da ideoloji üretiyorlar. Bunun yarattığı etkiyi hafife almayalım, bugün dünyayı etkileyen geniş bir akıl durgunluğuna yol açıyor.

Bir tanesi, bu ülke siyasilerinin “solcu” olduğunu iddia ediyor, örneğin Lula’nın.

İkincisi, BRICS’in öncülük ettiği Doların rezerv para olarak önemsizleştirilmesi hamlesinin dünyayı daha adil hale getireceği tezi.

Üçüncüsü ise, dünya barışının BRICS ülkeleri tarafından inşa edileceği fikri.

Kısa yazının izin verdiği kadar üç teze de güncel gelişmeler ışığında bakalım:

İlk tez solculuk ile ilgili. Burada hemen her yerde büyük bir kafa karışıklığı var. 

Emekçi sınıfların sömürülmesinin engellenmesi, işçi sınıfının uluslararası devrimci dayanışması, piyasaya dayalı dünyanın geriletilmesi, toplumsal mülke dayalı bir merkezi planlamanın inşası vb. 

Bunlar olmadan nasıl solculuk olacak günümüzde?

Brezilya devlet başkanı Lula ABD’ye yaptığı ziyaretten sonra geçen hafta Çin’i ziyaret etti.

Eğer damarda solculuk varsa nelerin konuşulmasını beklerdiniz?

Amerika’da yükselen işçi sınıfı hareketinin nasıl güçlendirileceği, Avrupa’daki işçi direnişine destek, Yunanistan, Türkiye gibi ülkelerde genel seçimlere komünistlerin katılımı, Brezilya ve Çin’de işçi sınıfının durumu vb.

Ama yok, Lula’nın 300 kişilik heyetinin 240 kadarı Brezilyalı şirketlerin patronlarından oluşuyordu. Onlar ve Çinli tekeller arasındaki ticaret ve yatırım anlaşmaları temel gündemdi.

Bu ziyaretin benzer bir patron ordusu ile yapılan Erdoğan veya Scholz’un ziyaretlerinden sınıfsal olarak ne farkı vardı?

Ziyaret önce Şangay’dan başladı, Çin iletişim tekeli Huavei’in tesisleri gezildi, Çinli patronlarla ikili görüşmeler gerçekleştirildi.

Sonra BRICS girişimi ile 2015’te kurulan Yeni Kalkınma Bankası başkanlığını eski Brezilya Devlet Başkanı Dilma Rousseff’in devralma töreni yapıldı. Aşağıdaki fotoğrafta Şangay’da bulunan ve cam yüzeyle kaplı gökdeleniyle muadili mali merkezlerden farkı anlaşılmayan Yeni Kalkınma Bankası’nın merkezi görülüyor.

Şangay’da bulunan Yeni Kalkınma Bankası’nın merkez binası.

Şimdi burada yeni ideolojik saldırı altında beyni yanmayan biri Lula’nın solculuğunun nerede olduğunu söylesin.
Lula daha önceki yazılarda da belirttiğimiz gibi Brezilya sermayesinin bir alternatif programının lideri olarak gözükmektedir.  

İkincisi, de-dolarizasyon olarak adlandırılan ve ABD Dolarının dünya rezerv parası olmasının Yuan veya alternatif bir para (örneğin, yaratılmak istenen BRISC üyelerinin 5Y’si) karşısında gerilemesinin çok kutuplu ve adaletli bir dünya düzenine yol açacağı iddiası.

Lula Şangay’da şöyle demiş: “Her gece kendime şu soruyu soruyorum: Neden tüm ülkeler ticaretlerini dolara dayandırmak zorunda? Neden kendi para birimimizle ticaret yapamıyoruz? Altın standardının ortadan kalkmasından sonra doların (rezerv) para birimi olduğuna kim karar verdi?

Haklı olduğu bir yan var.

ABD doları sadece mali değil, güçlü bir siyasi araç. Dünya Bankası ve IMF üzerinden ülkeleri teslim alma, ulusların parasına el koyma, abluka uygulama, kendi ekonomisini olduğundan daha güçlü kılma vb. gibi birçok amaca hizmet ediyor.

1970’li yılların başında ABD tek taraflı olarak Doların altın standardına bağımlılığını ortadan kaldırdığını ilan etmişti. Bu o zaman sosyalist ülkeler için dikkate alınacak bir karar değildi ama diğer sermaye iktidarları için adil değildi gerçekten.

ABD anti-komünist faaliyetteki yaygın ağı, tüm denizlere yayılmış donanması, nükleer gücü, kapitalizmin tıkanıklıklarını aşma becerisi ile diğer kapitalist devletleri çaresiz bırakarak dayatmıştı bu kararı.

Şimdi giderek hızlanan bir erozyon var bu konuda.

Çin ve Rusya, Çin ve Suudi Arabistan, Arjantin ve Çin arasındaki ticari ilişkiler Yuan üzerinden yapılmaya başlandı.

Buzulların erimesi gibi. Hemen yarın değil ama bir süre sonra ABD ekonomisi ve siyasi hegemonyasında muazzam delikler açarak ilerleyecek bir sürecin içindeyiz.

Bu tamam, ama yerine geçecek ve BRICS’in IMF’si gibi düşünülen Yeni Kalkınma Bankası’nın dünyayı daha adil hale getireceğini söyleyebilir miyiz?

Bu bankanın siyasi bir hegemonya aracı olarak kullanılıp kullanılmayacağını bilmiyoruz.

Ayrıca ücretli emeğin sömürüsü devam ettiği sürece bankanın gelirleri şirketlerin elde ettiği artı değere dayanmayacak mı? 

Buradaki adalet, olsa olsa sermaye iktidarları için tanımlanıyor olabilir.

Üçüncü tez ise, çok kutupluluk ile dünyada barışın kurulacağına dayanıyor. Buna kanıt olarak Çin’in örneğin, İran ve Suudi Arabistan arasındaki arabulucuğunun Yemen savaşında çözüm sürecini aralaması olarak gösteriliyor.

Bir kere tezin içerdiği pozitivist ilerlemeciliği teşhis etmeliyiz. Dünya zaten bir emperyalist paylaşım savaşının içinde bulunuyor. Bu aşamada ilerleyici değil, niteliği değiştiren sıçramalarla giden bir süreci tanımlamak gerekiyor.

Ya emperyalizm topyekûn bir savaşı büyük bir akılsızlıkla örecek ve/veya emekçi sınıflar dünyanın orasında burasında ayaklanarak iktidarı alacaklar.

Ayrıca emperyalist barış diye bir süreç tanımlıyoruz. Emperyalizm her zaman savaşa yol açmaz, yeri geldiğinde emperyalizme alan açacak barışları da dayatır. 

Örneğin, Yemen’e barış gelir, çok da iyi olur ama ya Yemen’de kurulacak serbest bölgeler ve limanlarda emeğin serbest sömürüsünün olmayacağını kim garanti ediyor?

Sonuçta, daha adil ve barış içinde bir dünya solsuz olmaz.

Bu dünyanın garantisi emekçi sınıfların siyasi iradesi ve örgütlülüğünden geçiyor.

Başka bir deyişle sermayesiz, şirketsiz bir yaşamın kurulmasından.

https://haber.sol.org.tr/

Erhan Nalçacı | Tüm Yazıları
Hits: 84161