Olağanüstü hal

~ 02.08.2016, Yeni Yaklaşımlar ~

Olağanüstü hal kararı verildi, ertesi gün telefonum susmuyor. Arayan arayana... Herkesin kafasında aynı soru: “Nedir bu olağanüstü hal?” Bir de, “Sen avukatsın, bilirsin” diyorlar. Benimse olağanüstü halle ilgili bildiğim tek şey, “OHAL kalktı. Baskılar bitti. Köyümde özgürce yaşıyorum. Onlar konuşur, AK Parti yapar” diyen dayı. Köyünde özgürce yaşadığına göre, o da tahminen bizim ülkeden değil zaten.

Telefonların ardı arkası kesilmeyince, açtım OHAL Kanunu’nu okudum. Ancak teori de bir yere kadar açıklayıcı oluyor. Biraz pratik bilgi alabilmek için daha deneyimli meslektaşları aramaya başladım. İlki gayet hayattan bıkmış bir şekilde şunları söyledi: “Olağanüstü mü? Önceki halimiz çok olağandı yani? Aynısının çifte kavrulmuşu bu da işte.” Diğerinden, “Bence olağanüstü hal insanın kendine yakışanı giymesidir” gibi akıl dolu bir cevap aldım. Haliyle çok uzatmadan kapattım. Bir başkası kısa bir şekilde durumu özetledi: “Hoca işemiş, cemaat s.çmış.” Cuk diye oturan harika bir tespit! Sonuncusu ise daha farklı bir mantık yürüttü. “Ozancım” dedi, “teknik bilgi sahibi olmamakla birlikte, olağanüstü dediklerine göre iyi bir şey olmalı bu. Olağanüstü demek ne demek? Fevkalade demek, muhteşem demek, inanılmaz güzellikte demek. Eskiden olmayan iyi şeyler oluyorsa, olağanüstü hal var demektir.”

Bu konuşmaların ardından hemen son zamanlarımı bir gözden geçirdim. Her şey gayet olağan devam ediyordu aslında. Sabah aynı saatte kalkıp işe gidiyordum. İşte yine aynı sorunları yaşayıp, aynı dertleri dinliyordum. Akşam eve dönerken yine yoğurt alıyordum. Televizyonda saçma sapan dizilere bakıyordum. Gecenin bir yarısı balkondan Pokemon kovalayan çocukları izliyordum. Hayır, hiç de öyle olağanüstü bir şey yoktu hayatımda.

Ta ki geçen hafta Çarşamba günü Emenike, Monaco’ya iki gol atana kadar. O altı pastan kaleyi tutturamayan kazma, o gol makinesi diye kakalanan tıraş makinesi, o deterjan alana yanında bedava santrafor, Monaco gibi bir takıma iki gol birden attığına göre; evet gerçekten ülkede bir şeyler olağanüstüydü. Kafamı kaldırıp, söyle etrafıma daha bir dikkatli bakmaya başladım ki, aman aman. Meğerse ben kendi küçük dünyamla meşgulken, dışarıda ne güzellikler ne olağanüstülükler oluyormuş.

Öncelikle demokrasi gelmiş memlekete. Daha geçen aya kadar yürüyüşleri dağıtan, stantları parçalayan, gazete ve dergi satışlarını engelleyen, “bu bizim demokratik hakkımız” deyince “s.ktirtme ulan demokrasini” diye küfreden polisler gitmiş, yerlerine demokrasi nöbetçileri gelmiş. Her yerde gece yarılarına kadar demokrasi şöleni var. Nereye gitsen, adı olmuş demokrasi parkı, demokrasi meydanı, demokrasi sokağı. Kiminle konuşsan demokrasi tam kaçarken, boğazından tutup bizzat o geri getirmiş. Demokrasi aşağı, demokrasi yukarı…

Bununla kalsa iyi. Bir yandan da sosyalizm geliyor savulun! Senelerce faşizmi beklerken olağanüstü halle birlikte bir anda sosyalizme geçiş yapmışız. Otobüsü, vapuru, metrobüsü, her türlü ulaşım aracı ücretsiz. Özel liseler, özel üniversiteler kapatılmış, öğrencilerinin devlet okullarına nakli için çalışmalar başlatılmış. Devlet zorla Taksim’e çıkartıp, gösteri yaptırıyor; İncirlik’e yürütüp, ABD’yi protesto ettiriyor. AKP seçmeni, emperyalizme söveceğim diye Che Guevara’dan pasajlar paylaşıyor. Sokakta kimlik kontrolü ve arama yapan polislerin, çantanda Marx’ın Komünist Manifesto’sunu, Lenin’in Ne Yapmalı’sını görünce bir tek takdir etmediği kalıyor. Sanırsın adamlar KGB üyesi…

Peki ya laiklik? Biz adamlar ikinci cumhuriyeti yıkıp yerine şeriat imparatorluğu getirecek sanırken, onlar gidip binalarına Mustafa Kemal’in posterlerini asmaya, her yeri sözleriyle donatmaya başladılar. Bununla kalsa yine iyi. Devletin tüm kurumlarına yerleşmiş gerici kadrolar, kuş sesleri, ıhlamur kokusu ve arı vızıltısıyla tasfiye ediliyor. Diyanetten imamları şutluyor, türbanlı bacıları kelepçeliyorlar. Senelerdir atanamayan öğretmen arkadaşı arıyorum, bu sefer atanmaktan bahsediyor. Hâkim olmak isteyen meslektaşla konuşuyorum, bu defa mülakatta sorun çıkmayacağını söylüyor. Sadece senelerdir bekleyenler değil, devletten atılanlar da devlete geri dönüyor.

Olağanüstü bir hal var şu an memlekette. Bu güzel fırsatlar ülkesi, fevkaladenin fevkinde…

Sen, hırsızlık esnasında suçüstü yakalanan vatandaş. Tutuklanma korkusuyla gittiğin adliyede hâkimler senden önce tutuklanırsa şaşırma. Hatta üste çıkıp, “Biz ülkemizi yükseltmek için yarın nasıl geçinicik” diye sor. “İdam idam idam” diye bağır. Halksın sen, hakkındır!

Sen, tırsa tırsa kaçak göçek bedellinin çıkmasını bekleyen arkadaş. Asker kaçağı olarak yakalanıp tuğgeneralliğe atanırsan, “ne oluyor len” deme. Kadro sıkıntısı var bu ara. Cebinde biraz paran varsa bir askeri lise ya da kışla kapatıp kendi kendinin komutanı olmayı bile deneyebilirsin. Elini çabuk tutup, Suudilere satılmadan kapabilirsen tabii!

Sen, senelerdir yüksek lisans veya doktorasını bitiremeyen uzatmalı öğrenci. İşte başarısızlığının meyvelerini toplayacağın günler geldi. Cemaatten olmadığın ortada ve üniversitelerin kapıları senin için ardına kadar açık artık. Yüklen yüklenebildiğince!

Ve sen Emenike… Sen kör gözlerin nuru, sen melek yüzlü sahtekâr, sen kalpsiz aybalam. Olağan haline dönme gözünü seveyim. En azından OHAL kalkana kadar len. Bir iki aycık daha sıkıver dişini…

(Bu yazı, Hukukta Sol Tavır Derneği’ne ait #DirenTerazi blogu için kaleme alınmıştır)

 

http://haber.sol.org.tr/blog/diren-terazi/av-ozan-gulhan/olaganustu-hal-164251

 

Hits: 100507