CHP, lideri ve 1 Kasım

~ 11.11.2015, Aydın CINGI ~

Geçen aylarda ülke çapında yaptığım bir araştırma bağlamında, CHP seçmenleriyle, partilerinin oy oranının son dönemde yapılan hiçbir oylama veya seçimde anlamlı bir artış sağlayamamasının nedenleri konusunu tartışmıştım.

Ortaya çıkan görüşlere göre, bunun önemli bazı nedenleri, CHP dışında oluşmuş ve CHP’den bağımsız koşullara bağlıydı: 12 Eylül’ün darmadağın ettiği ülke solunun CHP içinde bir türlü toparlanamaması, ABD dahil birçok Batılı ülkenin terk ettiği ve yapılan seçim hilesinin asla meydana çıkarılamadığı SECSİS sisteminden her seçimde iktidar lehine kaynaklanan sapmalar…

Bir grup seçmen ise, ülkenin sosyo-kültürel yapısına bağlı olarak, günümüz Türkiye’sinde CHP’nin %25-30’u aşmayan bir oy tavanına sahip olabildiğini öne sürüyordu.

Bir diğer grup görüş sahibi de, son dönem başarısızlıklarını partinin ve örgütünün kendisinden kaynaklanan nedenlere bağlıyordu: seçmenin, CHP’ye ilişkin “otoriter devletçi, dinsiz parti” gibi önyargılarının kırılamaması ve CHP’nin, gerçekleştirdiği tüm atılımlara karşın, seçmen gözünde yaşamayı sürdürdüğü “inandırıcılık” sorunu. Azınlığı oluşturan bir grup ise liderin yetersizliğini öne sürüyordu.

Kılıçdaroğlu’nun kişiliği kimse tarafından tartışma konusu edilmiyor. Öte yandan, genel başkanın, CHP’nin başına geçtiğinden bu yana, parti politikasını salt değerler üzerinden oluşturmaktan vazgeçip yurttaşın günlük yaşamına dokunmayı yeğlediği de biliniyor. Bu olgu, CHP için bir aşama olmakla birlikte, zaman zaman bazı değerlerin fazla göz ardı edilmeye başladığı eleştirisi de yapılmaktadır. Esasen bütün bunlar, adı geçen partinin tabanı ve yöneticileri tarafından ele alınması gereken sorunlardır. Ancak 1 Kasım seçimi için, CHP’nin tutumuna ilişkin olup seçmenlerin gözüne çarpan bazı eleştiri konuları da görmezden gelinmemelidir.

AKP’nin bu seçimi nasıl kazandığı biliniyor. Bu seçimde terör ve şantajla ürkütülmüş yığınlar, güvenli olduğunu daha önce deneyimledikleri tek seçenek olan AKP ekseninde toplanmışlardır. Terör ve şantaj, açıktan açığa ve göz göre göre yapılmıştır. Bunun dışında hiçbir ekonomik gerekçe, hiçbir sosyal vaat beş ayda ülke seçmeninin bu kadar önemli bir kesiminin “siyasal görüş” değiştirmiş olmasını açıklayamaz.

İki seçim arasında ülkenin gündemi bütünüyle terör ve güvenlik konusuna kaymakta ve bu konuda AKP yoğun bir propaganda etkinliği sürdürmekteyken, ana muhalefet partisi seçmene ekonomik iyileştirmeler vaat etmekteydi. Kaldı ki benzer vaatler iktidar partisi tarafından da kopyalanıp tekrar edilmekteydi. CHP liderliğinin, bu seçim ortamında gündemin başka yönlere savrulduğunu ve seçmen önceliğinin farklı noktalarda odaklanacağını farketmemesi ağır bir hata olmuştur.

Terörden çekinen korkutulmuş yurttaş sığınacağı partinin gücüne güvenmek ister. Bu güvenin, “hükümet kurma görevinin bana verilmesi gerekirdi, ama Cumhurbaşkanı vermedi” diye yakınmakla yetinen bir lider tarafından hak edilmesi kolay değildir; hele de karşıda hiçbir hukuksuzluktan ve zorbalıktan kaçınmayan ve ancak güçten anlayan bir rakip varsa…

Arkasında %25 seçmen desteği bulunduğu bilinen bir partinin örgütü, AKP’li gençlik sürüleri sokağa dökülüp gazete binalarına saldırdığında “biz de varız” diyebilmeliydi. Suruç’ta ve Ankara’da insanlar katledilirken, ülke çapında “teröre hayır” yürüyüşleri CHP önderliğinde düzenlenebilmeliydi.

“Kısa süre sonra seçim var, bize de %27-28 verilecek gibi; aman şimdi ortalığı karıştırıp durumu bilinmezliğe sokmayalım” cesaretsizliği, CHP’nin bir noktadan öteye gidebilmesini engelleyen faktörlerin başında gelmektedir. Amacım, CHP’ye, neden AKP kadar saldırgan olmadığı konusunda sitem etmek değildir. Ancak Türkiye’de sosyal demokrasiyi temsil eden partinin, bu ülkede sosyal demokrat politikanın İskandinavya sosyal demokratlarının yaptığı gibi yapılamadığını da bilmesi ve ona göre davranması gerekir.

Burada son seçim sonuçlarının ayrıntılı analizini yapmayı amaçlamıyorum. Kısa bir CHP değerlendirmesiyle yetinmek istedim. Ancak “7 Haziran – 1 Kasım” deyince, bu sürecin  “yıldızı” Bahçeli’yi de anmadan geçmenin haksızlık olacağı açıktır.

Gerçekten de, siyasal tutum ve eylemlerini tek tek sıralamayacağımız Bahçeli iki seçim arası dönemde, ilk seçim gecesinden başlayarak sunduğu irrasyonel davranış örnekleriyle bu alanda bir doktora çalışmasına konu olmayı hak etmiştir.

 

 

abcgazetesi

Aydın CINGI | Tüm Yazıları
Hits: 1013