1 Kasım'dan sonra Yeni Türkiye

~ 11.11.2015, Fatih YAŞLI ~

İktidar cenahında 1 Kasım’a dair yapılan değerlendirmelerin merkezinde şu bulunuyor: “Gezi parantezini kapattık.” Buna göre, 2013 Haziran Direnişi, aynı yıl gerçekleşen 17-25 Aralık operasyonları, 6-7-8 Ekim 2014’te Kürt illerinde düzenlenen Kobane protestoları, 2015’te HDP’nin seçime parti olarak girmesi ve sonrasında PKK’nin süreci bitirmesi, iktidara yönelik komplo sürecinin birer parçasıydı. AKP karşıtı “şer ittifakı” AKP’yi devirmeye çalışmış, ancak 1 Kasım itibariyle bu plan püskürtülmüş, düşmanlar yenilmiş, savaş kazanılmıştı.

Ortada iktidar cenahınca iddia edildiği gibi tek merkezden yönetilen ve koordineli olarak hareket eden bir “AKP karşıtı” cephe yok elbette ama şöyle bir gerçek var: AKP hegemonyasındaki çözülüşün ve rejimin yaşadığı krizin gözle görünür hale gelmesini sağlayan hadise Haziran Direnişi’ydi, direniş AKP rejimini hiç olmadığı kadar sarsmış ve “sonun başlangıcı” psikolojisine sokmuştu. İşte 1 Kasım itibariyle, iktidarın bu süreci tersine döndürmeyi başardığını söylemek mümkün görünüyor; evet, AKP rejimi açısından 2013 Haziranı’nda açılan ve büyük bir kriz anlamına gelen parantez, -şimdilik- kapatılmıştır ve bu, önümüzdeki dönemde “Yeni Türkiye” inşasının hızlanacağı anlamına gelmektedir.
Peki “yeni Türkiye inşasının hızlanması” ne anlama gelmektedir, hızlandırılmış bu inşa süreci nerelerde ve nasıl somutlaşacaktır?

İlk olarak yeni anayasa ve başkanlık sistemi tartışmalarına bakılmalıdır. Nasıl ki 30 Mart yerel seçimlerinden hemen sonra Cumhurbaşkanlığı seçimi hızlı bir şekilde kamuoyunun gündemine getirilmişse, şimdi de 1 Kasım zaferi yeni anayasa ve başkanlık sistemi tartışmalarına tahvil edilmektedir. Yeni anayasa, rejim inşasının son aşaması anlamına geldiğinden ve anayasal statüye kavuşmadan rejimin gerçek anlamıyla değişmiş olmayacağı bilindiğinden, başkanlığa geçiş AKP açısından kaçınılmazdır. Referandum için geriye sadece 13 vekil kalmışken ve iktidar fiilen zaten Saraydayken, Erdoğan bu fırsatı kaçırmayacak ve süreç yakında çok daha somut bir hale kavuşacaktır.

İkinci olarak, başta devletteki kadroları olmak üzere Cemaat’i tasfiye operasyonu, zaten sinyallerinin de görülebildiği üzere, çok daha hızlı ve organize bir şekilde yürütülecektir. Bir yandan Cemaat medyasına el koyma ve el konulan yayın organlarını parti-devletinin medya ağına dahil etme operasyonları devam edecek, öte yandan ise Cemaat’in sermaye örgütlenmesi, TUSKON baskını örneğinde olduğu gibi, sindirilecek ve dağıtılmaya çalışılacaktır. Boydak’ın TUSKON’dan çekilmesi bu meseleye dair kırılma niteliğinde bir gelişmedir ve gerisi gelecektir. Bu sürecin hızlanmasının yeni Türkiye açısından anlamı ise şudur: Hem bürokrasi bütünüyle parti-devletinin kontrolüne geçecek hem de parti-devleti etrafında kümelenmiş sermaye gruplarına büyük bir rant ve kâr transferi gerçeklemiş olacaktır.

Üçüncüsü, sandık sonuçları “yeni oluşum” hayallerini ortadan kaldırmıştır ve kısa vadede güçlü bir merkez sağ parti ufukta görünmemektedir. SP ve BBP 1 Kasım itibariyle siyaseten birer ölüye dönüşmüştür ve MHP ise büyük bir krizin içerisine girmiş durumdadır. Böyle bir konjonktürde, siyasal İslam orijinli bir parti sağın tek temsilcisi haline gelmiş durumdadır ve rejimi yerleştirmek için, hayatın her alanına yönelik milliyetçiliği de yedeğine almış yoğun bir dinselleşme saldırısını yürürlüğe koyacaktır. Buna neo liberal iktisadi programın daha da derinleştirilmesinin eşlik etmesi ise kaçınılmaz görünmektedir.

Dördüncüsü, birbiriyle bağlantılı olarak Kürt sorunu ve Suriye siyasetinde yaşanacak olan gelişmelerdir. “Çözüm süreci” bölgedeki feodal ve dinsel unsurlarla birlikte yeni bir veçheye kavuşacak; aşiretler, korucular, şeyhler ve HÜDA-Par çok daha güçlü ve organize bir şekilde devreye sokulacak, askeri operasyonlar ve tutuklamalar rutinleşecektir. Buna paralel olarak Rojava siyasetinin merkezine güç ve savaş tehdidi giderek daha fazla yerleşecek, hem Rojava’ya hem de Şam yönetimine karşı cihatçılara verilen destek sürdürülecek, askeri seçenek çok daha fazla gündemde tutulacak, ABD’yle yapılan “İncirlik Mutabakatı” derinleşerek hayata geçirilecektir.

“Yeni Türkiye” denilen şeyin ne olduğunu biliyorsak, yeni Türkiye’nin inşa sürecinin hızlanmasının ne anlama geldiğini de biliyoruz demektir. Solu zor zamanlar bekliyor; örgütlenmenin, dayanışmanın, bir arada olmanın, yan yana durmanın her zamankinden daha fazla önemli hale geldiği zor zamanlar.

 

Birgün

Fatih YAŞLI | Tüm Yazıları
Hits: 2701