Evet, bağımsız hat

~ 29.09.2015, Av. Bilgütay H. Durna ~

 Bazı tanımlamalar tekrarlana tekrarlana değersizleşmese bile anlamı kayabiliyor. Son zamanlarda “sosyalizmin bağımsız hattının örgütlenmesi”nin başına gelen de bu. Cümlelere böyle başlanıyor. Ardından atış serbest!

Bağımsız hattın bir yanı, örgütsel yapının “tüzel” kişiliğinin bağımsız olarak örgütlenmesidir, örgütlülüğüdür. Ancak, yetmediği açıktır. Esas olan, aklının, karar alma süreçlerinin dış etkiden bağımsız olmasıdır. Sermaye sınıfından ama yalnız ondan da değil dışarıdan gelebilecek her türlü yönlendirmeye kapalı olabilmek.

Kolay olmadığını, solun sık sık “akıl” bağımsızlığını yitirdiğini biliyoruz.

Solun bir kısmının ve liberallerin hem CHP’ye hem HDP’ye oy verilmesi çağrısı yaptıkları, hatta bunu “teorize” ettikleri bir dönemden geçiyoruz. Bunu zaman zaman farklı, zaman zaman da aynı platformlarda yapıyorlar. Her geçen gün kesişim kümelerinin çoğaldığı da görülüyor. Burada kastedilen solun “yetmez ama evet solu” olmadığı sanırım anlaşılıyordur.

Peki, ne için? Sarayın yenilmesi için! Bir seçmen davranışı olarak makul olabilir. Peki, koca koca sol yapıların siyasetleri seçmen davranışına dönebilir mi? Demek dönebiliyormuş.

Burjuva siyasetindeki günlük her dalgalanma ile politik değerlendirmelerin değiştirildiği, bugünün güçlü rüzgarı olan Kürt hareketine tutunarak yol alınmaya çalışıldığı bir dönemden geçiyoruz. Gericiliğe ve emperyalizme karşı olan sol yapıların seçim tavrı, bunları önemsizleştiren (hadi başa koymayan diyelim) siyasi partilere oy verilmesi çağrısı oluyor.

Öyle bir dönem ki, anayasa arayışları Erdoğan’ın anayasasına, başkanlık tartışmaları Erdoğan’ın başkanlığına, 2. Cumhuriyet rejimi Erdoğan’ın rejimine indirgenmiş durumda. Tüm bu siyasetin toplamı da statükonun kırılması olarak tanımlanıyor. Keşke şatafatlı sözler daha devrimci yapabilse idi. Ama olmuyor.

Görülecektir, anayasa tartışmaları, Türkiye’nin idari yapısına ilişkin tartışmalar (demokratik özerklik tartışmaları) elle tutulur hale geldiğinde “ o başka bu başka” denilecektir. “O veya bu partiye oy vermiş olmam bu anayasanın yolunu açtığım anlamına gelmez” de denilecektir. Ya da, tamamen yanılmak isterim ama daha da kötüsü olacaktır. Önümüzdeki dönemin “yetmez ama evet”çileri bugünlerin siyasetlerinden çıkacaktır. Palyatif siyaset tarzının geleceği yerin burası olması şaşırtıcı olmayacaktır. Maalesef seçmen davranışından değil sol yapıların davranışlarından bahsediyorum.

Geçen hafta değinmiştim. Tekrarlayacağım. Önümüzdeki döneme düzen güçlerinin, Türkiye’deki sermaye düzeninin yeniden yapılandırması konusundaki mücadeleleri damga vuracaktır. Bu nedenle, tartışmalar bütünlüklü bir çerçeveye yerleştirilmez, sermaye iktidarını doğrudan karşıya alan bir mücadele hattı örülmez; “AKP gidiyor, ben de ne olursa olsun onu gönderen güçlerin arasında olayım” beklentisi ile hareket edilirse dramatik bir şekilde “restorasyonun” bir parçası da olunacaktır.

Alınan yol iktidar perspektifinden iktidar karşıtı pozisyona yerleşmedir. Üzücü!

Av. Bilgütay H. Durna | Tüm Yazıları
Hits: 986