Belki de ölümdür asıl ihanet.

~ 19.08.2015, Mine KIRIKKANAT ~

Bu ülkede, ilk AKP hükümetinin 2004 yılında çıkardığı 5042 sayılı “Islahatçı Haklarının Korunması Kanunu” ile 3 binden fazlası endemik 11 bin çeşit bitki türü, devlet eliyle çokuluslu tohumculuk şirketlerine peşkeş çekildi.
Bu ülkede, ikinci AKP hükümetinin 5553 sayılı “Tohumculuk Kanunu”yla, yerli tohum üretilmesi, ekilmesi ve satılması yasaklandı.
Üzerinde Türk köylü mü yaşar, Kürt köylü mü aldırmadan; tarlasını Sünni mi eker, Alevi mi biçer ayırmadan, binlerce yıldır bu ülke insanlarını besleyen Anadolu topraklarına artık bağrında yetişmiş, huyunu suyuna uyarlamış öz tohumları ekilemiyor!
Bizim kuşağımızın varlığıyla övündüğü “sert Anadolu buğdayı” tarihe karıştı. Sünger gibi ekmeklere, suda dağılan makarnalara doğan çocuklarımız, sert buğday deyince İtalyan makarnaların “üstün” bir özelliği sanıyor!
Bu ülkede, dünyada bile çok azalan tarım arazilerini yapılaşmaya açan vatan hainleri “vatana ihanet”ten yargılanmıyor!
Ispanaklar niye böcek ilacı kokuyor, semizotu niye azmanlaştı, meyve kabukları niye zehirli, limon neden azaldı, Türkiye niçin musluktan akan suyun içilemediği biricik ülke, diye hesap sorulmuyor!

***

Kimyasal yüklü kanalizasyon atıklarını hiçbir biyolojik arıtmaya tabi tutmadan denize, göle, hatta içme sularına salan belediyeler suçlu sayılmıyor!
İskânı yasak araziye yasalara nanik yaparak saray konduran cumbabaya ceza kesilmiyor!
Sıradanlaşan yağmayı, yolsuzluğu, hırsızlığı zaten geçelim…
Ama yerli tohum üreten, eken ve satan köylüye, 10 bin TL para cezası, “suçu” tekrar işlediği takdirde 5 yıl faaliyetten men ve tohumların imha bedelini karşılayamadığı takdirde, haciz ve hapis cezası veriliyor!
Kimse de çıkıp, böyle yasalar neyin karşılığında çıkarılır, nüfusu fazlasıyla beslemeye yetecek tarım ve hayvancılık nasıl bitirildi, sorgulamıyor. Ülkeyi uluslararası tohum şirketlerine ve gıda endüstrisine bağımlı kılmak için hangi düzeyde politikacıların cebi dolduruldu, kimsenin umurunda değil!
Aslında sorgulayan da var, umurunda olan da. Ama köylünün sesini kimse duymuyor, konu medyada yer bulamıyor, kamuya mal olamıyor.
Çünkü bu ülkenin ezici çoğunluğu, gerçek vatan sevgisinin hukukun herkese eşit ve kamu çıkarına olmasını sağlamak, yaşadığı yeri güzelleştirmek, çocuklarına mutlu, huzurlu, özgür yaşayacakları sağlıklı bir toprak bırakmak olduğunun farkında bile değil.

***

Vatan sevgisiyle yaşamaya değil, ölmeye koşullular. Eh, uğrunda ölünecek toprak da “ihtilaflı” olunca, ötekine yâr etmemek için ülkenin de canına okuyorlar.
Şu Güneydoğu’nun haline bakın. Ormanları yandı, toprakları mayınlandı, yolları kazıldı, hallaç pamuğu gibi atılıyor kentler.
PKK bir yandan, AKP hükümet kuvvetleri öte yandan, yakıyor, yıkıyorlar. Mülkiyet hakkı için savaştıkları mülkü yok ve halkına zulmediyorlar!
Dağdan inerse ovaya muktedir olamaz korkusuyla Kürt halkını ateşe süren bir başıbozukla; sarayından çıkarsa hapse gireceğini bildiği için iç savaşı körükleyen bir ceberut arasında telef olan bu ülke, Cumhuriyetin 100. yılını göremeyecek artık, bu açık.
Ama bilin ki uğrunda savaşıp tarumar ettikleri bu topraklar, ne Kürtlere, ne de Türklere yâr olacak!
Çünkü her iki taraf da kukla olacak kadar cahil ve aptal.
Çünkü vatana ihanet, önce doğaya, sonra yaşama ihanetle başlar. Doğaya ve yaşama ihanet eden, edene de hesap sormayanlar zaten bir ülkeyi sahiplenemez, vatan hak etmezler…
Büyük bir depreme bakar. Bir Gün Gece olur. Eloğlu yardıma diye gelir, oturur kalır.
Bu topraklar, 1128 yıl boyunca Doğu Roma’ydı. Onlar tutunamadı. Bunlar mı tutunacak?  

“Vatanseverlik, yurdunu sevmektir.
Milliyetçilik ise başkalarının yurdundan nefret demektir.”
CHARLES DE GAULLE

Mine KIRIKKANAT | Tüm Yazıları
Hits: 1440