Ne kilimin tozu biter ne de delinin sözü...

~ 21.06.2011, Selahattin DUMAN ~

Sezona girilirken yerli diziler üzerine iki satır üst üste koyalım dedik.. Niyetimiz sadece eleştirip kendimiz için “Seksen koyun aldım, on beşi toklu.. Yine de beğenmedi bizim g..ü boklu..” dedirtmek değil.. Yapıcı olmak..

Bu memlekette “total zekâ” denklemini en iyi çözenler televizyon yöneticileri..

Önce Brezilya dizilerinde denediler ahaliyi.. Baktılar ki vatandaşın ruhunu uygun bir yerinden çekip çıkarmak için narkoza ihtiyaç yok..

Bu kez yerli dizileri dayadılar..

Her sezon başında ki bu tarih bizde eylül ayına tekabül eder, seksene yakın diziyi burnumuza dayamaları bundandır..

***


Elin adamının yirmi, yirmi bir dakikalık komedi dizileri var.. Buna “sit-com” diyorlar.. Bir yıl içinde on üç bölüm çektiler mi onlara yetiyor..

Bizimkilerin de “sit-com” hevesi var.. Lakin bizim piyasa dizilerin uzunluğunu belirlemiş.. Yetmiş iki dakika ile doksan dakika arası..

Bir konuyu lastik gibi sündürünce komedi olmaktan çıkıyor.. Saçma sapan bir şey oluyor.. İlan yığılmasından bir dizinin yayın süresi iki buçuk saate kadar sarkıyor..

DAYAN GÖZLERİM

Üstelik on üç bölüm bunları kesmediğinden hesaplar en az otuz dokuz bölüm üzerine yapılıyor.. Eh! Dünyanın en komik konularını bulsanız, en komik tiplerini yaratsanız bu kadar sündürmeye can dayanmaz..

Buna rağmen hesaplarda değişiklik yok.. Sebep? Bizim ahaliye olan sonsuz güven..

Ne hikmettir bilmem, çekilecek her on sinema filminden sekizinin senaryosu “bir göz atmam için” bana gelir.. Hemen hemen çekilecek her diziden haberim olur..

Dolayısı ile özüme teklif üzerine teklif yağar..

Beni bizzat televizyona çıkarmak için yapılan tekliflere hep “üzgünüm” cevabını veririm.. Televizyoncuların eskileri bunu bilir..

Yine de ayda en az üç dört “Ekrana çıkar mısınız?” teklifi gelir.. Tabii yenilerden.. Bu teklifler o ay sektöre kaç yeni yapımcının girdiğini anlamama yarar..

***


“Birlikte senaryo yazalım” tekliflerine ayak diretmem de bu yüzden.. Biliyorum ki işin içine bir girsem olayın tadı eninde sonunda kaçacak..

Parasızlıktan geberirken bile kuyruğu dik tutmam bu yüzdendir..

Her yıl seksen civarında dizi ile sezonu açan televizyon sektörü, resmen haftada bir film çekiyor..

Hani ikide bir medya leşkerleri tartışır ya! “Filanca mankenin dizide ne işi var, filanca futbolcudan başka oyuncu mu yok..” diye..

İşin aslını sorarsanız yok..

KAPAN KAPANA..

Seksen küsur dizi.. Bunun her birine yönetmen lazım, sanat yönetmeni lazım, senaristler lazım.. Işıkçı lazım.. Set amiri lazım.. Lazım oğlu lazım..

İyisini kapan kapıyor.. Kapamayan çıraklarla idare ediyor..
Oyuncu makûlesine gelince.. Cast yapanlar yani dizinin oyuncularını seçenler naçar..

“Bu rol tam Tekin ağabeye göre..” der biri.. Cevap olmazdır, çünkü başka dizidedir.. “Tolga Çevik’i arayalım mı?” der başka bir prodüktör..

Tolga’nın en az iki dizisi vardır..

Bir avuç eli yüzü düzgün, rol yeteneği olan oyuncu paylaşılmıştır.. Geriye kalanlar da Ulus Pazarı’nın malları gibi kapışılır.. Kadrolar yine boş kalır..

O gün kim boştaysa, setin önünden kim geçerse, yönetmen gece barda kiminle tanışmışsa onu ertesi sabah oyuncu kadrosunda görürüz..

Bir de senaristlerin “işlenmemiş dehası” işin içine karışınca dizinin keyfi tamam olur..

Burada da görgü, bilgi meselesi karşımıza çıkıyor..

İyi bir senaristin saçma fikirleri ile takıntılarını iki ayrı köşeye koyun, ortada kalan kullanılmamış zekâsı ışıldar.. Prodüktörlerin de böylesi işine gelir..

***


Adı lazım değil, böyle bir yetenek beni aradı.. Eve çağırdım.. Kolunun altında sıkı bir dizinin taslak senaryosu ile geldi..
Anlattı, dinledim..

Anladığıma göre kolunun altındaki taslak senaryo kusursuz.. Ancak birinci bölümden başlayarak diyaloglara el atılması lazımmış.. Benim yazıları okumuş..

Ben de “diyalog yazarlığı” yeteneği(!) keşfetmiş.. O yüzden gelmiş kapıma..

HELE OKUYALIM..

Konuğumu gönderirken kendisine böyle dedim.. Senaryoyu bıraktı,.. Okuyacağım.. Aklım yatarsa diyalogları elleyeceğim..

Konu beş altı bin nüfuslu bir beldede geçiyor.. Dikkat buyurun! İlçe dahi değil.. Belediye başkanının güzel kızı babasının limuzini ile alışverişe çıkıyor..

Benim bildiğim belde trafiğini yoğunlaştıran araçların başında traktör gelir.. Neyse! Diyelim ki beldenin belediye başkanı heves etti, altına limuzin çektirdi..

Kız alışveriş için beldenin alışveriş merkezine gidiyor.. Burası da Akmerkez gibi tarif edilmiş..

Altı yedi mafya elemanı kızı bir dükkândan kaçırıyor.. Maksat? Fidye istemek..

(Bu arada benim kaşım gözüm oynamaya başlıyor..)
Dizinin erkek kahramanı ise kendisini sevmeyen bir onbaşıyı öldürüp askerden firar ediyor.. Kaçtığı şehrin otogarında bir kişi, lokantada iki kişi öldürüyor..

Maksat delikanlının ne kadar sıkı olduğunu göstermek.. Derken beldeye yolu düşüyor.. (Saydım.. O beldeye gelene kadar öldürdüğü adam sayısı yediyi buldu..)
Kızın kaçırılmasına tanık olup işe karışıyor, olaylar gelişiyor..

***


Sahne, plân tasvirleri de var.. Bir sosyete partisinin açık büfesini anlatmış mesela.. “Annemin yemekleri” kategorisine giren ne varsa saymış..

Yemekli davetin görkemini belirtmek için kullandığı bir cümle ise aynen şöyle:

“Masada yok yoktu.. Sütlaç bile vardı!”
Bende kısa devre yapan bu cümle oldu.. İçimden “tamam” dedim..

“Akıl hastanesinden kaçtı, geldi beni buldu.. Bakalım elinden nasıl kurtulacaksın..”

Yanılmışım.. Kısa bir araştırma sonunda ortaya çıktı ki adamın yedi sekiz sinema filmi ve belgeseli var.. Kiminde yapımcı, kiminde yönetmen, kiminde senarist..

Televizyoncular yeni sezonda size güveniyor, dememin sebebi bu..

Aman diyeyim..Yeni sezon dizilerine de dört elle sarılın, onların beklentilerini boşa çıkarmayın e mi?
Unutmayın.. Sektörün geleceği bizim ortak aklımıza emanet..

 

(GazeteVatan 21.06.2011)

Selahattin DUMAN | Tüm Yazıları
Hits: 5254