Televizyonlarımızda yayıncılarımızın hemen her programlarında yineledikleri üzere "Türkiye'nin gündemi yine çok yoğun....".
Bu yoğunluk siyasi gelişmeler, toplumsal olaylar (aklıma nedense TOMA geldi), spor (o da yoğunlukla futbol), kazalar, bir dizi suç, doğal ve doğal olmayan afet ve magazin haberlerinden oluşuyor.
Bütün bu gündem yoğunluğu her nedense hiç seyrelmeden sürerken Türkiye'nin araştırmacıları usul usul çalışıyorlar.
Emeklerinin sonuçlarını uluslararası bilimsel dergilerde makale olarak yayınlıyorlar. Bu makaleler de bilimsel çevrelerde yarattığı ilgi ölçüsünde atıf alıyor (*).
Makaleleri ile üretken olan akademisyenlerimiz rütbe kazanıyor:
Yardımcı doçentler doçent, doçentler profesör oluyor.
Genç araştırmacılar da lisans üstü (yüksek lisans ve doktora) tez üretmiş oluyorlar.
TÜBİTAK başta olmak üzere bir dizi kuruluş da yayınlanan makalelerden ötürü araştırmacılarımıza teşvik ve ödüller veriyor.
Peki, bütün bu çalışmalar ve sonuçları ne kadar halkımızla buluşabiliyor?
Kaç siyasetçimiz, kamu görevlimiz, öğrencimiz, meslek odası başkanımız bunlardan haberdar olabiliyor?
Burada bir uzunca bir parantez açıp size kendi uzmanlık alanım olan çevre konusunda 2014 yılında yayınlanmış yaklaşık 300 makaleden sizlere de ilginç gelebileceğini düşündüklerimi çok kısa paylaşıyorum (**):
Okumaktan yorulmaya başlamış olabilirsiniz. Parantezi burada kapayayım.
Ve şu soruyu sorayım:
Yukarıdaki makalelerin herhangi birinden haberiniz oldu mu?
Birçoğunuzun hayır dediğini duyar gibiyim.
Çok doğal çünkü bu çalışmaların tümü İngilizce dergilerde ve teknik (jargon yoğun) bir dil kullanılarak yayınlandı. Ayrıca bu bilimsel dergilerin birçoğunun içeriğine ancak aboneliğiniz varsa ulaşabileceğinizi ekleyeyim.
Hem İngilizce, hem jargon, hem abonelik.....Bu koşullar altında yukarıda saydığım makaleler sadece ve sadece işin uzmanlarına yarar, belki bazı raporlara girer...Zaten öyle de oluyor.
Ama toplum geniş kesimleri bunlarında farkında olmaz.
Tıpkı yabancı bir dildeki filmin televizyonlarımızda gösterilebilmesi için Türkçe dublaj, hiç olmazsa altyazı gerekiyorsa bu çalışmaların da halka ulaştırılması için de bilim iletişimcileri tarafından halkın ilgisini çekecek biçimde Türkçeleştirilmesi ve çeşitli biçimlerde kitlelere sunulması gerekiyor.
Söylemesi kolay, yapması zor.
İyi eğitilmiş, zıpkın gibi, fişek gibi iletişimcilere her türlü destek ve olanağın devlet eliyle sunulmasını gerektiriyor. Çünkü şu anki durumda ne araştırmacılarımız ne de medya çalışanlarımız bu işin altından kalkabilecek durumda değiller.
Devlet eli denince iş yine bakın siyasete geldi ve bu da aklıma şu hınzır soruyu getirdi:
Cehaletten nemalananlar, cehaleti örgütleyen siyasetçiler Türkiye'de bilimin gündem maddesi durumuna getirmek için "devletin eli"ni kullan(dır)ırlar mı?
Dipnotlar:
*: Makalelerin atıf alması Facebook'ta "like" alma, Twitter'da retweet'lenmeye benzetilebilir.
**: Makale taramasını Web of Science adlı saygın bilimsel veritabanını kullanarak gerçekleştirdim. Taramayı doğal çevreye yönelik saha çalışmalarıyla sınırlı tuttum. Örneğin, laboratuvarlarda gerçekleştirilmiş çevre teknolojisi ile ilişkili makaleler verdiğim 300 sayısının dışındadır.
***: Makalelerin atıfları yatık yazılmıştır. Atıf yaparken ikiden fazla yazarı olan makalelerin sadece ilk yazarının soyadı verilir ve makalenin en az üç yazarı olduğunu belirtmek için de "ve diğerleri" yada kısaca "v.d." ibaresi kullanılır. Araştırdığım veritabanında Türkçe'ye özgü harflerin yerine İngilizce denkleri kullanıldığı için ilk yazar soyadları asıllarından farklı olabilir. Atıf yaptığım makalelerin künyelerine buradan ulaşabilirsiniz.