Gelecek 10 yılımızı hangi teknolojiler şekillendirecek?

~ 17.06.2011, Yeni Yaklaşımlar ~
Gelecek 10 yıl içinde hangi teknolojiler ağırlık kazanacak? Bilim dergisi New Scientist, kristal küresine bakıp, bugünkü alışkanlıklarımızı temelinden sarsacak fikirler, kavramlar ve yeni icatlar ile ilgili öngörülerde bulunuyor.
 
BEN-ROBOT
Uzaktan kumandalı tele-görüntülü robotlar, insanları dünyanın en ücra köşesine taşıyor. Bu teknoloji, yolculuk, çalışma ve sosyal kuralları kökünden değiştirecek.
VGo Communications’ın VGo ve Anybots’un QB gibi günümüzün tele-görüntülü robotları, aslında basit, tekerlekli bir video ekran. İnsanlar, oturdukları yerden kamera ve mikrofon ile donatılmış olan bu robotlar sayesinde çevrede dolaşabiliyor ve insanlarla sohbet edebiliyor.
İlk bakışta ciddiye alınmayan, çocuk oyuncağı gibi görülen ben-robotlar, kullanıcılarına başka bir yerde fiziksel olarak bulunma olanağı sağlıyor. Bu da sosyal ilişkilerde güçlü bir değişim anlamına geliyor. “Robotlar sayesinde insanlar arasındaki ilişkiler güçlenecek” diye konuşan Massachusetts Üniversitesi’nden robotik uzmanı Katherine Tsui, bu teknolojinin ilk etapta vido-konferans aracılığı ile iş hayatının işleyişini değiştirdiğini, bir sonraki etapta ise insan ilişkilerinin seyrini değiştireceğini söylüyor.
Robotlar ayrıca evden dışarı çıkamayan insanların da yaşamını kolaylaştıracak. Willow Garage isimli robotiks şirketinden Leila Takayama, yaşlı insanların bu teknolojiye nasıl tepki vereceğini araştırıyor. Sonuçlar umut verici. Yaşlılar evden dışarıya adım atmadan parkta dolaşma, müzeleri ziyaret etme gibi olanaklara kavuşacakları için projeye çok sıcak bakıyor.
Ben-robot projesi tutarsa, yeni sosyal kurallar devreye girecek. Örneğin telefonlara cevap vermeme gibi bir durum burada işlemeyecek, çünkü robotu kontrol eden kişi, sizin yüzünüze bakıyor olacağı için cevap vermeme gibi bir tepki terbiye kurallarına ters düşebilir. Takayama bu durumu şöyle açıklıyor: “Siz, robot aracılığı ile ziyaret ettiğiniz kişinin önüne dikilip konuşmaya başladığınızda, o kişinin sizinle konuşmaktan başka çaresi kalmayacak.”
Şu anda robotlara insanlar kadar saygı göstermemeye koşullanmış bulunuyoruz. Bu koşullarda, bu teknolojinin özel yaşama saygı ve taciz gibi kavramları nasıl etkileyeceği henüz bilinmiyor. Eğer ben-robotunun sesini kısar veya tekme atıp yuvarlarsanız, ilişkiler ne derece zedelenir? Veya bu davranış sosyal ahlak kurallarına uyar mı?
 
KESİNTİSİZ BİLGİ SAĞANAĞI
Yakın gelecekte sokaklar, caddeler, binalar hatta kent sakinleri bile sanal bilgi ile donatılacak. Bu teknoloji alışveriş alışkanlığını, reklamcılığın kurallarını ve kentlerin dış görünüşünü temelinden değiştirecek.
Genişletilmiş (zenginleştirilmiş, arttırılmış, çoğaltılmış) gerçeklik (augmented reality-AR) teknolojisi sayesinde bir otelde boş yatak olup olmadığını öğrenmek, bir lokantanın yemek listesini okumak için özel ekranı binaya tutmak yeterli olacak. Sokakta karşılaşacağınız insanların isimlerini ve nerede çalıştıklarını konuşmaya gerek kalmadan anlayabileceğiz.
AR, grafik bilgilerini ve interneti nesnelerin üzerine ilave ederek kentlerin dış görünüşüne yeni bir katman ilave ediyor. AR için gerekli olan kameralar ve genişletilmiş camlar giderek küçüldüğü, akıllandığı ve daha iyi tasarlandığı için bir süre sonra çevremizdeki nesneleri ve boşlukları daha farklı bir şekilde algılayabileceğiz. Tasarımcı ve AR uzmanı James Alliban, “Bilgi, karar verme sürecini kolaylaştırmak için artık kesintisiz olarak size doğru akacak” diyor.
Bilgi açısından zenginleştirilmiş bir kent, çok çeşitli kaynaklardan yararlanarak inşa edilecek. Örneğin alışverişi ele alalım. MIT Medya Laboratuvarı’ndan AR uzmanı Pranav Mistry, büyük mağazalardaraflardaki mallarınsanal etiketlerle donatılacağını ve bu etiketlerin fiyat, ürünün menşei, organik olup olmadığı ve kaç gündür rafta olduğu ile ilgili bilgileri içereceğini söylüyor. Kısaca bilgi nesnenin bir parçası haline gelecek.
Bu teknoloji sayesinde aldığımız kararları etkileyecek bilgiler cihazlarımıza ve internete akacak. Ancak bunun önemli bir sakıncası olacak. Elimizden cihaz alındığı anda kullanıcı bilgi kaynaklarından kopacak ve beynimizin bir kısmını yitirmiş gibi olacağız.
Ancak bu tür kişisel ekranlar, özel yaşama ilişkin korkularımızı arttırıcı bir etki yaratabilir. Örneğin kişisel cihazınız bir gün sokakta gelişigüzel birinin Facebook profiline bağlanırsa, özel bilgilerinizi saklı tutmanız olanaksızlaşır.
Yine de AR teknolojisi ile daha renkli, bilgi açısından daha zengin bir dünyada yaşama şansını elde edeceğiz.
 
GENETİK ALGORİTMALAR ÜZERİNDEN EVRİLMİŞ İCAT
Yeni bir yazılım, otomatik olarak teknolojinin evrim geçirmesini sağlayacak; insanların akıl edemeyeceği yeni tasarımlar yaratacak. Bu teknoloji ARGE’yi ve buluşları etkileyecek.
Genetik algoritmalar, bir tasarımı parçalardan oluşturulmuş bir genom gibi tanımlayarak doğal seçilimi taklit eder. Her bir parça, icadın bir parametresini tanımlar. Bu algoritma, parçaları gelişigüzel değiştirerek tasarımı geliştirir. Daha sonra en iyi sonuçlar bir araya getirilerek, optimum sonuca ulaşılır.
Bugüne dek sıradan bir masaüstü bilgisayarın işletim gücü, milyonlarca nesli sıkıştırmaya ve istenmeyen mutantları elemeye yetmiyordu. Bu artık değişti. Stanford Üniversitesi’nden John Koza bu gelişmeye bağlı olarak genetik algoritmaların ARGE üzerindeki etkisinin giderek arttığını söylüyor. Genetik algoritmaları mühendislik tasarımlarında kullanma konusunda uzman olan Koza, tasarımların evrilmesinin önünü açarak, yüksek randımanlı radyo antenleri üretmeyi başarmış. Koza hiçbir mucidin bu kadar “tuhaf” bir anteni (zikzak şekilli) tasarlayamayacağına inanıyor. Ayrıca söz konusu yazılım, şu anda var olan patentler çerçevesinde yeni buluşların ortaya çıkartılmasında kullanılabilir.
Evrilmiş icat her alanda işe yarayabilir. Örneğin ilaç şirketleri bu teknikten en fazla yararlanan sektördür. Reseptörlere erişmek için yeni bir moleküler mekanizmanın evrilmesi bugüne dek kimsenin aklına gelmemişti. Ayrıca robotların yürüyüş şekillerini tasarlamakta da kullanılan bu teknik, ani sonuçlar değil, giderek sorunlara çözüm getiren, her etapta biraz daha gelişmiş buluşlar yaratıyor.

ÜÇ BOYUTLU BASKI TEKNİĞİ
Üç boyutlu baskı tekniği sayesinde nesneler yaratmak, binalar inşa etmek ve yiyecek maddeleri üretmek mümkün olabilecek. Ancak bu teknoloji imalat, gıda, ilaç sanayini baltalayacak.
Bir nesne yaratmak için üç boyutlu yazıcı, seçilmiş malzemeyi (metal ve plastik) ince bir tabakanın üzerine püskürterek istenilen şekli inşa eder. Bu amaca yönelik ilk yazıcılar alçı veya reçine kullanıyordu; ancak bu malzemeler hem geç kuruyor, hem de çok kolay parçalanıyordu. ABS plastiği ve fotopolimer gibi yeni malzemeler, hem daha esnek, hem de daha sağlam oldukları için üç boyutlu yazıcıların daha farklı nesneler yaratmasına imkân tanıdı.
Hâlihazırda küçük ölçekli üç boyutlu yazıcılar, kişiye özel mücevherat ve ısmarlama sanayi parçaları üretiminde kullanılıyor. Ne var ki zaman geçtikçe üretilen nesnelerin boyutları büyüyor.
Yapay kemik üretiminde, biyofabrikasyon üç boyutlu baskı tekniği ile birleştirilebiliyor. MIT’den Sangeeta Bhatia, insan karaciğerinde kullanılabilecek doku üretmeyi başardı. Bhatia, bir gün kişiye özel organ üretimine geçilebileceğini umut ediyor.
Üç boyutlu yazıcıdan ısmarlama parça üretimi, büyük bir olasılıkla imalat sanayinde maliyetlerin düşmesine yol açacak. Aynı şekilde ithalat ve ihracat politikalarında da büyük değişiklikler yaşanacak. Zamanla hemen hemen her şeyin yazıcıdan çıkartılması mümkün olduğunda, alışveriş alışkanlıkları da farklı bir boyut kazanacak.
 
BEYİN-MAKİNE ORTAKLIĞI
İnsan makine ilişkilerinde, insanoğlunun nihai amacı insan-bilgisayar arasındaki tüm aracıları ortadan kaldırmaktır. Bu amaca ulaşıldığı takdirde, beyin-makine arayüzleri (BMI) kimlik, sorumluluk ve insan gelişiminin kabul edilebilir sınırlarını zorlayacak.
BMI, beynimizin ürettiği elektromanyetik sinyalleri dikkate alarak çalışır. Küçük bir operasyon ile kafasının altında, gri maddeye elektrotlar implant edilir. Bu yöntem şimdiye dek bir avuç yürüme engelli üzerinde denendi. Çok sayıda bilim insanı bugün beyin sinyalleri ile çalışan tekerlekli sandalyeler, robotlar ve bilgisayarlar üzerinde çalışıyor. Stanford Üniversitesi’nden Krishna Shenoy, ekran üzerinde imlecin kontrolü için üretilen implantların hassasiyetini arttırmak için algoritmalar geliştiriyor. Shenoy, bir gün gelip BMI’lerin bilgisayar kontrolünde, bugün geçerli olan geleneksel yöntemleri devre dışı bırakacağına inanıyor.
İnvazif olmayan yeni teknikler, kafa derisi üzerinden alınan elektroensefalogram (EEG) sinyallerini kaydediyor. Bu beyin dalgaları oyun oynamakta, otomobil direksiyonunun çevrilmesinde, hatta askerlerin “telepatik” olarak iletişim kurmasında kullanılıyor.
Bunlar giderek yaygınlaştıkça ortaya bazı etik sorunlar çıkıyor. Almanya, Tübingen Üniversitesi tıp etiği uzmanı Jens Clausen, makineleri kontrol etmek için insanları uygun sinirsel sinyalleri üretmeleri için eğitmenin, zihinsel yapı, davranışlar, bellek ve konuşma üzerinde önemli etkiler yaratacağını düşünüyor. Ayrıca sorumluluk konusunda da bazı tartışmalar gündemde. Örneğin gelecekte suçlular yaptıklarından beyinlerindeki implantları suçladıkları zaman, yargı bu konuda nasıl bir karar verecek?
Neyse ki benzer soruların geçmişte yanıtlanmış olduğu biliniyor. Davranışlarla ilgili yan etkiler tıpta sıklıkla görülür.
İlke olarak, BMI’ler zaman içinde, bellek gibi zihinsel işlevleri güçlendirebilir. Bu da ilerde etik olarak büyük sorunlar doğurabilir, çünkü bu tür değişiklikler insanların tercihlerinde de değişiklikler yaratabilir. Nihai olarak insanlar kim olduklarına ilişkin farkındalıklarını yitirebilirler.
Gelecekte ortaya çıkabilecek önemli sorunlardan biri de BMI’lerin ne kadar yaygın kullanılabileceği ile ilgilidir. Sağlıklı bir insanın beyin gücünü geliştirmesi gerekli midir? İnsanlar bu güce sahip olmayı ne amaçla isteyebilir? İnsanın doğal sınırlarını aşan beyin implantları elitler ve alt tabakalar yaratabilir.
 
Yeni bir tahmin yöntemi: METİN MADENCİLİĞİ
Metin madenciliği olarak bilinen yeni bir tahmin yöntemi internette var olan çok sayıdaki veriyi araştırıp ortaya çıkartmak ile ilgili bir faaliyettir. Bu yöntem istatistiksel tahminlere, hükümet politikalarına ve pazarlama taktiklerine yepyeni bir yüz kazandırabilir.
Bloglara, tweet’lere, Facebook bilgilerine örnekleme yoluyla eriştiğiniz zaman dünya kamuoyunun bir konu hakkında ne düşündüğünü öğrenip, gelecek hakkında tahminlerde bulunabilirsiniz.
Araştırmacılar şu ana kadar, borsa hareketleri hakkında tahminlerde bulunmak için ulusal endişe düzeyini ölçen bir yöntem geliştirmiş durumda. Diğerleri Google’dan yararlanarak tahminlerde bulunabiliyor.
Bu sadece bir başlangıç. Bazı şirketler, internetin çok geniş bir alanını tarayarak daha güvenilir tahminler yapmaya çalışıyor. Merkezi Kaliforniya’da bulunan WiseWindow adında bir şirket Facebook’taki ve diğer sosyal sitelerdeki 77 milyon insanın dile getirdiği görüşleri takip ettiğini iddia ediyor. Şirket bir madenci gibi önce trendler ile ilgili ipuçlarını araştırıyor ve bunları rakiplerini alt etmek isteyen şirketlere pazarlıyor. Bu tür şirketlerin tahminleri derinlikli olarak test edilmiyor; en azından sonuçlar kamuya bildirilmiyor.
Bu, tüm insanlar için iyi bir gelişme. Örneğin hükümetler ekonomik trendleri yakından takip ederlerse, ekonomik durgunluk veya krizi daha başlangıç evresinde engelleyebilme şansına kavuşabilirler.
Ancak bunun sakıncaları da var. Blog yazıları ve duygularımızı paylaştığımız tweet’ler reklamcılara malzeme olabiliyor. Hepimiz çok geniş kapsamlı bir pazar araştırmasının parçası haline geliyoruz. İstesek de istemesek de….
 
DİJİTAL CÜZDANLAR
Dijital bir cüzdan cep telefonu içinde bulunan bir çiptir; kablosuz “yakın-alan iletişimi” teknolojisinden yararlanır. Önceden para yüklü olan veya bankanızdan para talep edebilme olanağına sahip olan cüzdan, satıcının kart okuyucusundan geçirildiğinde ödemeyi yapar. Bu teknoloji kredi kartı sanayini, para piyasalarını ve tüketimi etkileyebilir.
Japonya’daki cep telefonu kullanıcıları bu teknolojiyi yıllardır kullanıyor. Ancak dünyanın diğer bölgelerinde daha gelişmiş bir şekilde ortaya çıkıyor.
Bunun hedefi ödeme sanayini daha kolay, daha risksiz ve daha hızlı bir şekle dönüştürmektir, çünkü Apple, Nokia ve Google gibi cep telefonu ve web şirketleri Visa gibi yavaş işleyen yükümlülüklerden yaka silkiyor.
Cep telefonu sinyalleri bulunduğunuz yeri hassas bir şekilde gösterdiği için işyerleri nerede olduğunuzu ve harcama şeklinizi yakından takip edebiliyor. Bu da perakendeciler için çok değerli bilgiler içerir. Bu sayede iş sahipleri, müşteri dükkândan içeri adımını atar atmaz kişiye özel reklamlara başlayabilirler.
Bu ödemeleri gerçekleştirmek kredi kartından daha ucuza mal olur; böylece işlemler daha hızlı ve kolay bir şekilde yapılabilir.
Perakendeciler daha hızlı ve kolay işlemlerin sıraların en aza inmesi anlamına geldiğini bilir. Dolayısıyla dijital cüzdanlar satışlarda patlama yaratabilir. Ancak aynı teknoloji insanların daha fazla harcama yapmalarına da yol açabilir. Kredi kartları, nakit ödemeye göre daha yüksek harcama yapmaya özendiriyor. Ancak 2009 yılında Hindistan’daki Citibank’ın yaptığı bir araştırmaya göre temassız ödemeler, tüketimi daha fazla körüklüyor. Bangalore’daki dükkân ve lokantalarda müşterilerin eskisine oranla %230 daha fazla harcama yaptığı görülmüş.
Türkçesi: Reyhan Oksay
Kaynak: New Scientist, 14 Mayıs 2011

(Cumhuriyet Bilim Teknik 17.06.2011)

Hits: 1542