Hakikat Rejimi

~ 15.06.2011, Selim YALÇINER ~
“Ben işsizim, eşim işsiz, oğlum işsiz, oyumu Ak Parti’ye vereceğim.”
Bu sözler, İstanbul’un gecekondu semtlerinde kapı kapı dolaşarak oy isteyen bir grup CHP’liye söylenmiş. Çok açık, çok kesin bir ifade. CHP’lilere kapıyı açan kadının sözleri, açıklığının ötesinde, felsefi ve psikolojik bir gerçeği, kadının benimsediği ve ona ait olduğu bir hakikat rejimini (Foucault) de gösteriyor. “Siz, işsiz olduğumuz için oylarımızı istiyorsunuz, hayır, size vermeyeceğiz, Ak Parti’ye vereceğiz,” demeye getiriyor işsiz yurttaş, CHP’lilere kapıyı kapatıyor. Hakikat rejimi, örneğimizde görüldüğü gibi, güç-birey ilişkisinde bireyin hakikat algısının kendi varoluşuna yönelik tehdidi göz ardı edebilmesine neden oluyor.
İşsize, işsizliğinden dolayı tepki vermesinin önünde engel de değil hakikat rejimi, tam tersine, o, işsiz yani, işsizliği kader olarak kabul ediyor, aynı hakikat rejimi içindeki siyasi partiyi destekliyor. İşsizlikle siyasi iktidarın politikaları arasında bir neden-sonuç ilişkisi kurmuyor.
İşsiz’in, işsizliğine yol açan nedenleri protesto etmesi ve kendisine iş bulunması için yönetimleri zorlamasının zorunluğunu geriye iten bir hakikat rejimi, birçok farklı nedenlerle oluşsa bile, ağırlıklı olarak, belli başlı iki durumdan yararlanıyor: dinsel ve mezhepsel. Bu durumlar, görüldüğü gibi, kişinin içine doğduğu ortamlardan kaynaklanıyor, kişinin sonradan geliştirdiği, çeşitli yollarla edindiği nitelikleriyle ilintisiz. “Hakikat rejimleri, güç ilişkilerini yeniden üretmek üzere şekillenir, kişiye neyin doğru neyin yanlış, neyin konuşulabilir neyin konuşulamaz olduğunu söyler”se, ki öyle olduğu görülüyor, kişi davranışlarını bazı koşullarda, uzunca bir süre etkisi altına alabiliyor.
Örneğimizdeki kadının davranışını anlayabilmemize yardımcı olması açısından Alman felsefeci Peter Sloterdijk’in yaklaşımından da yararlanabiliriz. Sloterdijk’a göre, kişi, düşünce ve duygularından oluşan küremsi bir ‘yapı’ içinde var oluyor.
Bu ‘küre’, içindeki, belirli soruları, belirli koşullarda yanıtlayan bir ortamın varlığıyla işlev kazanıyor. Sloterdijk’in, kendi ülkesindeki –ve tabii başka ülkelerdeki de- insanların çoğunluğunun hipnoz altında tutulduklarını vurgulayarak açıkladığı durum bu. Bu ‘küre’ içinde yaşayan kişi, düşünsel-duygusal konforundan vazgeçemiyor, Aydınlanma’ya –gerçek aydınlanmaya, sürekli sorular sorarak ilerleyen ucu açık, ideolojik olmayan, teorik aydınlanmaya- doğru o küçük, minik adımı atamıyor.
Gecekonduda yaşayan işsiz kadına geri dönersek, o kadın, kendisinden farklı bir hakikat rejimine sahip olduklarına inandığı kişileri görünce, kapıyı suratlarına kapıyor.
İster Sloterdijk’in küresi olsun, ister hakikat rejiminin gerçekleri kendine –ve de çoğunlukla egemenlere- göre yorumlayan ve onlardan gerçekliği kabul edebilmenin araçlarını sunan yapısı; ister ideolojik bir tavır olsun isterse de kapsayıcı bir hakikat rejimi, değişmezlik’e mahkum değil. İdeolojik tavır da üzerinde oluşan ince bir çiziğin uzayıp yayılması ile dağılabilir, hakikat rejimi de bir başka hakikat rejimi ile yer değiştirebilir. İdeolojinin çatlayıp kırılması ile hakikat rejiminin bir başka hakikat rejimiyle yer değiştirmesi, önceden belirlenmesi çok zor, hatta olanaksıza yakın koşulların bir araya gelebilmesiyle gerçekleşebilir. Önceden belirlenmenin zor olduğunu vurguluyoruz, ideolojinin ve onu da kapsayan hakikat rejiminin değişmesinin olanaksızlığından söz etmiyoruz.
Yaşamın, bizim –ola ki yanlışlarımız, eksikliklerimiz, yetersizliklerimiz, önyargılarımızla da yüklenmiş bulunan- isteklerimize gereğince yanıt vermemesi, kendi kendimize işkence etmemize yol açabilecek tutumlara götürmemeli bizi, tam tersine, kendimizi ve yakın çevremizi korumamıza ve her açıdan –sanat da buna dahil- geliştirmemize yöneltmeli.
Hakkaniyetten sıkça söz ediliyor, kendimize haksızlık etmeyelim, kendimizi acımasızca eleştirmekten kaçınmadan, yaşamı sürdürebilme mücadelemizde hiç olmazsa, elimizden geleni yapmakta olduğumuzu unutmayalım, hep birlikte. Dev dalgaları anlattığım yazımda, gemiyi batırmamanın önemine değinmiştim, deneyimli bir denizcinin ağzından. Hakikat rejiminin görünen gücünü abartmadan, fırtınalı ve her an dev dalgalarla karşılaşılabilecek –ekonomik krizin genişlemesi, işsizliğin, eski hakikat rejimlerini çöpe attıracak bir düzeye tırmanması, bölgede mezhepsel, etnik bir kargaşanın kanlı boğazlaşmasının yaygınlaşması gibi- bir denizde geminin şu ana kadar batmadığını ve batmaması için yapılacaklar bulunduğunu unutmayalım.
Gezegen kaynıyor, insanlar tepkilerini ellerinden gelen her yolla ortaya koymaya çalışıyorlar; sömürüye, baskı ve zulme, özgürlük kısıtlarına, çevrenin harap edilmesine, kitlesel üretim çılgınlığının yaşam alanlarımızı ortadan kaldırmasına, nükleer belasına ve daha bir çok soruna karşı çıkıyorlar, onurlarıyla.
Mezhepsel yanı çok güçlü görünen bir hakikat rejimine herhalde, karamsarlığa kapılarak boyun eğilecek değil.

(SolHaber 15.06.2011)

Selim YALÇINER | Tüm Yazıları
Hits: 1780