İktidara kefenle gelmek

~ 06.07.2015, Nazım ALPMAN ~

Sağcı siyasetçiler “icraatçı” yapıları gereği hatalı davranışları olabileceğini baştan belirterek şöyle derler:
-İki gömleğim var, biri bayramlık diğeri idamlık!

Yani ölümü göze aldık öyle bu işe giriştik. Seçmenlerini bu yolla ikna ederler. Ancak gözü karalıkları halka hizmetten ziyade kişisel servetlerini artırma şeklinde gerçekleşir.

Onlar zenginliklerine zenginlik kattıkça, itiraz edenlere meydan okurlar:
-Biz buraya kefenimizle geldik!

Özellikle son iktidar Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde “kefen” çok partili parlamenter demokratik hayatımızın temel öğelerinden biri haline getirildi.

Recep Tayyip Erdoğan başbakanlık görevini yürütürken… (Yürütmek? Şu güzel Türkçemizin satır aralarına bakar mısınız!)

Evet yürütürken partili gençler kefenler giyerek karşılarlardı.

Ustamız kefeniyle geliyor! Biz de büyüyünce onun gibi olacağız. Kefenle gezeceğiz!

Zaten bu dünya, yalan dünya… Esas hayat öbür dünyada… Onun için her şeyi öbür dünya için yapmalıyız.

Yapın!

Ama bakıyoruz ki, öbür dünyanın güzellikleri hakkında bitmez tükenmez nutuklar atan, bu kefenli güruh bu dünyadaki bütün güzelliklere el koymuş!

Kendilerine sorulunca:
-Ne var ne yok, hepsini götürüyorsunuz? diye…

Çok net ve kısa bir cevap veriyorlar:
-Biz kefenle geldik!

Bu tavrı anlamak kolay değildi. Ama 2002-2015 arasındaki bunca yıl sonunda yavaş yavaş kavramaya başladık, bu kefen meselesini…

İktidara kefenle gelmenin anlamı şuymuş:
-Biz iktidara kefenle geldik ya!
-Eeeee?
-Ölünceye kadar iktidarda kalacağız!

***

RTE’li buluşmalar

Türkiye’yi başkanlık rejimine geçirmek için büyük bir performans sergileyen RTE, 7 Haziran 2015 genel seçimlerinde AKP’yi tek başına iktidarlıktan düşürdü. Fatura Ahmet Davutoğlu’nun önüne konuldu. Öyle ya girdiği ilk seçimde partisinin oy oranını düşürmüş bir lider unvanına sahip oldu.
Erdoğan, AKP’yi emanet ettiği Davutoğlu’nun yürüyeceği yolu dikenli tellerle çevrili bir pentatlon sahasına çeviriyor.

Genel seçimlerin ertesi günü Cumhuriyet Halk Partisi’ni Meclis dışında bırakmış (1999) tek lideri olarak tarihe geçmiş Deniz Baykal, ile sürpriz bir şekilde buluştu. Üstelik Baykal “Ben senin o kaçak sarayına gelmem” dediği için başka bir mekânda buluştu.

Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) en popüler milletvekili olan Sırrı Süreyya Önder, CNN Türk kanalında bu buluşma ile ilgili destansı bir tespit yaptı:
-Artık o Saray, saraylıktan çıktı!..

Türkiye’de zaman çok hızlı akıyor. Aradan bir ay geçmeden bu sefer bir de baktık ki, HDP’nin CHP’den devşirdiği yeni Antep milletvekili Celal Doğan Tayyip Erdoğan’ı görmek, onunla bazı konuları konuşmak üzere Saray’a gitmiş!

Sırrı Süreyya’nın CNN Türk’deki tespitlerine yazık değil mi?

***

Milliyetçiliğin IQ vaziyeti

Milliyetçilik genel olarak en yüksek zekâ oranına tekabül etmiyor. En büyüğünden en küçüğüne kadar milliyetçi ideolojilerin ortak özelliklerinin başında, “düşmanları çoğaltmak” geliyor.

Öncelikle dış düşmanlar, sonra iç düşmanlar, sonra yakındaki düşmanlar, ardından uzaktaki düşmanlar, geçmişteki düşmanlar, gelecekteki düşmanlar… Mutlaka bir düşman ve düşmanlık gerekiyor!

Eğer böyle bir şey yoksa?

O zaman yaratılıyor!

Önceki gün (4 Temmuz 2015) Ülkü Ocakları bir yürüyüş düzenledi. Çin Halk Cumhuriyeti sınırları içinde bulunan “Doğu Türkistan” dedikleri, Sinjian bölgesinde bulunan Müslümanlar ile dayanışma amaçlı eylem sürerken, çekik gözlü bir turist grubu gördüler Sultanahmet Meydanı’nda…
-Aha Çinliler!..

Milliyetçiler Çinli diye bu gruba saldırdılar. Grup kaçtı. Polis araya girdi. Gaz kullandı. Ülküceler geri çekildiler. Turistler Topkapı Sarayı’na sığındılar.

Çekik gözlü zavallılar meğerse Korelilermiş!

Zaten Çinli de olsalar, hükümet temsilcisi değiller ya!..

Uluslararası dayanışma iyi bir şeydir. Ama içinde “fikir” ile birlikte biraz da akıl bulunmalı değil mi?

 

 

Nazım ALPMAN | Tüm Yazıları
Hits: 1343