Pozitivizm Hakkında Kavram Kargaşası

~ 10.06.2011, Celal ŞENGÖR ~
Yobazın pozitivizmi hedef seçmesi onun dine rakip olduğunu duymuş olması ve pozitivizmin felsefecilerce çürütülmüş olduğu konusundaki kulak dolgunluğudurA. M. C. Şengör
Türkiye’deki din yobazı çevreler, bilimsel yaklaşımı gerçeği aramanın tek yolu olarak görenlere hemen «pozitivist» yaftasını yapıştırırlar. Kelime anlamı olarak «olumluculuk» anlamına gelen (ve bu şekliyle pek de fena bir şey olmaması gereken) bu kelimenin aslında felsefe bilimi içerisinde bir tanımı vardır ve yobaz kullanımına uymaz. Yobazın yanlışı, Wikipedia’nın İngilizce yayınında da yapıldığından (meselâ Almanca’sındaki «pozitivizm» maddesinde verilen tanıtım doğrudur; Fransızca yayındaki, pozitivizmi tamamen Auguste Comte’a bağlayan tanıtım ise eksiktir) ve genellikle bizim din yobazlarının yabancı dil bilenleri Amerikancı da olmaları nedeniyle yalnızca bu dili okuyabildiklerinden, düzeltilmeye muhtaçtır.
Pozitivizm, bilginin yalnızca gözlemden edinilebileceğini savunan bilgibilimsel bir kuramın adıdır ve kökleri tâ Aristoteles‘e iner. Bu kuramın temeli, mantıkî olmadığı 1739 yılında David Hume‘un «A Treatise on Human Nature» adlı büyük eserinde gösterilmiş olan «tümevarım»dır (Aristoteles’in epagoge’si) .
Hume şunu göstermiştir: «Tecrübe ettiğimiz şeylerin tecrübe etmediğimiz şeylere benzemesi gerektiğini isbat edebilecek hiçbir kesin iddia ortaya atılamaz». Bu durumda, tek tek gözlem tutanaklarından hiçbir genel iddianın doğruluğu sonucu çıkarılamaz.
Bunun tarih içindeki en güzel örneği de Newton kuramının çöküşü olmuştur. Newton «hypothesis non fingo» (=varsayım yapmıyorum) diyerek meşhur mekaniğinin sadece gözlemden türediğini imâ etmişti. Öyle olsa, yanılmasına imkân yoktu ve başta Immanuel Kant olmak üzere pek çok felsefeci de Newton’un gerçeği bulduğunu sanmışlardı.
Bunun böyle olmadığı, Newton kuramının Merkür’ün yörüngesinde Güneş’e en uzak olan noktasının (yani perihelionun) Merkür etrafındaki dönüşünün (presesyonun) hesaplanmasında sürekli ve muntazam bir hatâ vermesiyle görüldü.
Bu hatâ Newton’un yerçekimi kuramının yanlış (bazılarının sandığı gibi eksik değil, YANLIŞ) olmasından kaynaklanıyordu ki bu yanlışı yeni bir yerçekimi kuramıyla Einstein’in İzafiyet teorisi düzeltti.
Ancak Einstein derhal kendi teorisinin de doğru olamayacağını, zira bu teoriyle atom için olayların tam olarak açıklanamadığını üstelik yerçekimi ve elektrik kuvvetlerinin de tek bir kurama indirgenemediğini vurgulamıştı.
Bu nedenle Einstein bilim insanlarının yaptığının, eldeki gözlemleri ŞİMDİLİK en iyi şekilde açıklayacak bir varsayım yapmaktan ve bu varsayımın çıkarımlarını yeni gözlemlerle sınmaktan başka bir şey yapamayacaklarını söyledi. Bunu felsefede «eleştirel akılcılık» (kritischer Rationalismus) denen yeni bir epistemoloji kuramı haline getiren de Einsetin’in ahbabı Karl Popper olmuştur.
TEK BİR ÇIKARIM BİLE YANLIŞSA
Popper, Einstein’le (ve tüm modern bilim insanlarıyla) birlikte şunu söylüyordu: Sonsuz mikdar ve güvenilirlikte gözlem yapmamız imkânsız olduğu için, hiçbir genel iddianın kesin doğruluğu ispatlanamaz. Ama bir varsayımın tek bir çıkarımının yanlış olduğunun görülmesi o varsayımı çöpe atmaya yeter. Dolayısıyla bilimsel varsayımların değerlendirilmesine bir tekyanlılık vardır: Bunlar tek bir gözlemle yanlışlanabilirken, ne kadar gözlem yaparsanız yapın doğrulanamazlar. O zaman bilimin görevi mümkün olduğu kadar çok varsayım üretip mümkün olduğu kadar çok gözlemi açıklayarak yanlış varsayımları bir an önce eleyerek gerçeğe sürekli ama asla tam değemeyecek şekilde (yani asimtotik olarak) yaklaşmaktır.
Yobazın pozitivizmi hedef seçmesi onun dine rakip olduğunu duymuş olması ve pozitivizmin felsefecilerce çürütülmüş olduğu konusundaki kulak dolgunluğudur. İşin detayını bilmeden, pozitivizmin çürütüldüğünü söyler (ki bu DOĞRUDUR) ve bu nedenle bilimin tüm gerçeği bilemeyeceğini (bu da DOĞRUDUR), bu nedenle de dine de bir yer ayrılması icap ettiğini (ki bu DOĞRU DEĞİLDİR) iddia eder.
Halbuki bilim, yarattığı varsayımlarla sürekli modeller üreterek ve bunları gözlem tutanaklarıyla denetleyerek yanlışlarını hızla elemek arzusundadır.
Din ise yanlışlarını gözlemle elemeye izin vermeyen bir iddiadır.
Bilime yanlışlarını eleme azminde olduğu için güvenilir, yobaz ise dine niçin güvenilmesi gerektiğini açıklayamaz. Pozitivistlerin düştüğü hatâya düşüp doğru olduğunu bildiği birkaç dinsel iddiayı tekrarlayarak, tüm dinin doğru olduğunu savunur, yani mantıksal olarak zırva olan tümevarımı kullanır.
Bir başka deyişle aynen eleştirdiği pozitivisitler gibi davranır. Onun için modern bilgi arayışında ne pozitivizme de ne dine yer vardır. Bu her iki düşünce sistemi de aşılmış ilkel sistemleri temsil ederler. Yobaz da zaten yanlışlandığı kesin olan mantıken tutarsız şeylere inanmaya devam ettiği için yobazdır. Yanlışlığı isbat edilmiş şeylere inanmaya devam etmeye saygı duyulması gerektiği tezini de ben bu nedenle anlayamıyorum (bu, koca bir insanın çocukken kendisine anlatılan masallara ömür boyu inanmasına saygı duymaya ve bu inançlara toplum yaşamında yer vermeye kalkmaya benziyor).

(Cumhuriyet Bilim Teknik 10.06.2011)

Celal ŞENGÖR | Tüm Yazıları
Hits: 7709