Hak, suç, ceza, kusur, sorumluluk, hukuk ve adalet. Günümüzde bu kavramların felsefi ve siyasi literatürümüze girmesinde antik dönem Yunan tragedyalarının önemli bir rolü bulunmaktadır. Her ne kadar tragedyaların söz konusu alanlara etkisi diyalektik düşüncenin doğuşu ve yayılmasıyla sonlansa da; Yunan tragedyalarının hukuk felsefesi açısından önemini koruduğunu söylemeliyiz.

Yunun tragedyalarının kurgusu genel olarak; kusur işlemeyen veya ahlaksızlık yapmayan, ancak bazı yanlış  hesaplamalar nedeniyle kötü duruma düşen erdemli ya da seçkin kişinin durumu üzerine kurulmuştur. Tragedyalarda, her durumda insan eyleminin sorunsallaştırılmasıyla karşı karşıya kalırız. İnsan eyleminin neden cezalandırılması gerektiği ve kusur, sorumluluk, ceza, yasa ve adalet kavramlarının tartışmaya açıldığını görmekteyiz.

Tragedya yazarlarının en ünlülerinden Sofokles, eserleri olan Kral Oedipus, Oedipus Kolonus’ta ve Antigone üçlemesinde tam da bu sorunsalları, tragedyanın kendi iç kurgusuyla (miasma, homartia ve daimon) tartışmaktadır.

Üçlemenin ilk bölümleri şöyledir; Oedipus doğduğunda, bir kahin onun babasını öldürüp annesiyle evleneceğini söyler. Kral olan babası Laios, bebek Oedipus’u uzaklara gönderir. Günü geldiğinde Oedipus, yaptığının farkında olmayarak babası Laios’u öldürür ve annesi Iokaste’yle evlenerek ülkesinin kralı olarak taç giyer. Bu evlilikten iki oğlan (Eteokles ve Polyneikes), iki de kız (Antigone ve Ismene) dünyaya gelir. Sonra, birden Oedipus’un hüküm sürdüğü Thebai kenti, ardı arkası kesilmeyen felaketlere tanık olmaya başlar. Oedipus’un babasını kendisinin öldürdüğü ve annesi Iokaste ile evlendiği gerçeği açığa çıktığında felaketin nedeni de anlaşılır. Sonuçta Iokaste kendini asar ve Oedipus da kendini kör eder.

Kral Oedipus’un kurgu boyunca kusurlu bir insani eylemi olmamıştır. Yani fail eylemi, eylemin koşullarının bilgisine sahip olmadan gerçekleştirmiştir. Çünkü bir eylemin cezalandırılması için eylemin iradi olarak işlenmiş olması ve nedenlerinin fail tarafından bilinmesi gerekmektedir. Ancak tragedyalarda erdemli ve doğru bildiği eylemleri yapmasına rağmen, adaletin sağlanması için o insan cezalandırılmıştır. Hatta Yunan tragedyalarının çoğunda olduğu gibi Kral Oedipus’da da bu cezalandırmanın sadece fail ile sınırlı kalmayıp kabile ceza sistemine bürünüp tüm soy, akraba ya da halka doğrulduğunu görmekteyiz.

Peki Kral Oedipus niye cezalandırılmak zorundaydı? Adalet insan eylemine has bir erdem miydi? Bu soruların cevabını tragedyaların tarih sahnesinden çekilmesine neden olan diyalektik düşünce çerçevesinde cevaplamak gerekir.

Engels diyalektik için “dış dünyada ve insan düşüncesindeki hareketin genel yasalarını inceleyen bilim” demektedir. İnsanların eylemlerinin koşullarının bilgisine sahip olup olmayacağını tartışmak ya da adalet kavramını soyutlayarak tartışmak, diyalektiğe ve sonuca uygun olmayacaktır.

Bu nedenle ceza, eylem ve adalet gibi kavramların nasıl sorunsallaştırılacağı siyasal söylem ya da eylemle bağlıdır. Yani hukuksal analizin mutlaka siyasal analiz ile birlikte yapılması gerekir. Yoksa günümüz kapitalizm koşullarında adalete ilişkin sorularımız Yunan tragedyalarındaki gibi sessizlik ile karşılanacaktır.

 

Murat Kara