"Kaset siyaseti": Mucitler muhalif olurken

~ 19.05.2015, Fatih YAŞLI ~

Türkiye, artık alıştığımız üzere seçime doğru bir kez daha “kasetler”i konuşuyor; bu seferki tartışmanın odağında ise Meral Akşener var.

İlk bakışta, geçmişte yaşananlardan ders alınmış gibi görünüyor; çünkü Akşener’e yapılmak istenenin nasıl büyük bir ahlaksızlık olduğuna dair Saray ve hükümet de dâhil olmak üzere adeta bir “milli mutabakat” ortaya çıkmış durumda.

Oysa asıl ahlaksızca olan, “kaset siyaseti”ni bu ülkeye yerleştirenlerin, kendilerini Akşener meselesi üzerinden temize çekmeye çalışmaları.

Bakın bu ülkede koskoca ordu, kimi paşaların işbirlikçiliği, kimilerinin ise basiretsizliği yüzünden kasetlerle teslim alındı.

En “kozmik” toplantıların ses kayıtları, ordunun tepesindeki isimlerin konuşmaları, “milli güvenlik” denilen şey kevgire çevrilerek sızdırıldı.

Yetmedi, alçakça bir şekilde subayların özel hayatlarına dair ses ve görüntü kayıtları dolaşıma sokuldu; Deniz Kurmay Albay Berk Erden, eşiyle ilgili bu tür bir kaydın yayınlanmasının ardından beylik tabancasıyla intihar etti.

Bu ülkede, bir önceki genel seçimin öncesinde, MHP’ye kasetler üzerinden büyük bir komplo kuruldu: Birileri MHP’li vekillerin evlerine girerek gizli kamera yerleştirdi ve çektikleri görüntülerle o vekilleri teker teker istifa ettirdi, yani “kelle aldı” resmen!
Ve bugünden geriye doğru bakıldığında, en “gerçeküstü”, en “inanılmaz” görünen şuydu: Devleti kuran ve ana muhalefette olan partinin başındaki isim, özel hayatına dair gizli kamera aracılığıyla elde edilen görüntülerle istifaya mecbur bırakıldı ve tasfiye edildi.
Ordu, CHP, MHP…

Yeni rejim inşasına karşı durabileceği düşünülen bütün güçler, Cemaatin sahip olduğu yargı-emniyet entegre gücü tarafından organize edilen tertip davalarla operasyona tabi tutulurken, operasyoncuların elindeki en büyük silah kasetlerdi.

AKP-C beraberce devleti ele geçirirken, hasımlarına çektikleri operasyonlarda hep bu “kaset silahı”nı kullandılar, siyaseti kasetlerle dizayn etmeyi amaçladılar.

Hatırlayalım, şimdi Akşener’e telefon eden Erdoğan, o dönemde miting meydanlarında Baykal’ın kasetiyle ilgili “bu özel değil, genel genel” diyerek kaset siyasetini oya tahvil etmeye çalışmıyor muydu?
Bunu hatırlayalım ama başka bir şeyi de unutmayalım, o dönemde emniyet istihbaratı ve sahip olduğu son teknoloji dinleme cihazları kimin kontrolündeydi, vekillere, subaylara ait ses kayıtları, görüntüler, kimin medya organlarında çarşaf çarşaf yayınlandı, Cemaatin değil mi?

Cemaat istihbarattaki gücünü kullanmasa, elindeki ses kayıtlarını kumpas davaların kamuoyundaki meşruluğunu sağlamak için ve koalisyon ortağıyla birlikte devleti ele geçirmek için bir silah olarak görmese, “kaset siyaseti” diye bir şeyden söz ediyor olur muyduk?

Şimdi aynı Cemaat çıkıyor ve Akşener üzerinden kendini aklıyor: “Kaset siyaseti”ni bu ülkeye getirmiş olmalarına dair tek bir itiraf yok, “kaset siyaseti”yle intihara kadar sürükledikleri insanlara dair tek bir özür yok ama “sahtekârlığın daniskası” diyebileceğimiz bir şekilde, “ahlak abidesi” pozları kesmek, “sütten çıkmış ak kaşık” numaraları yapmak var.

Türkiye toplumunun çok ciddi bir hafıza(sızlık) sorunu bulunuyor, Türkiye toplumu hatırlamıyor, Türkiye toplumu unutuyor; hal böyle olunca, siyaset de bu hafızasızlık üzerinden icra ediliyor.

Dün koalisyonun gizli ortağıyken iktidar uğruna çarşaf çarşaf ses kaydı yayınlayanlar, “kaset siyaseti”nin mucidi olanlar, bugün bunun en ateşli muhalifi oluveriyorlar ve kimse de çıkıp demiyor ki “arkadaş bu nedir?”
Kimse demiyor madem biz diyelim; sahiden “arkadaş bu nedir?” 

Fatih YAŞLI | Tüm Yazıları
Hits: 1237