Kayahan'ı kalbimize gömdük

~ 06.04.2015, Nazım ALPMAN ~

Uzun uzun konuşup, bir gazete sayfasını fazlasıyla dolduracak malzemeyle teybimi kapatmıştım. Artık izin isteyip evinden ayrılmak üzereydim ki, “ben” dedi:

-Daha başka şeyler konuşmak isterdim sizinle!

İki yüzü dolmuş kaseti çıkartıp, teybe yeni boş bir kaset yerleştirip söyleşiye yeniden başladık.

1994 Martı’nın son haftasıydı. Kayahan ikinci eşi Lale Hanım’dan yeni ayrılmıştı. Onun Milliyet arşivindeki dosyasını okuyarak sorular hazırlamıştım. Bu yüzden de söyleşi biraz gergin başladı. Her zaman onun canını sıkan magazin muhabirleriyle muhatap olduğundan beni de öyle zannetmişti. Bir saati aşkın konuştuktan sonra “Siz farklı birisiniz, farklı şeyler anlatmak isterdim” diyerek içini açmak isteğini dile getirmişti. Bunun üzerine söyleşi yeniden başlamıştı.

O güne kadar hiç anlatmadığı hayatının bilinmeyen bölümlerini paylaşmıştı Milliyet okurları için… Mesela lise 2. sınıfta eğitime eyvallah demişti. Askerliğini komando olarak Ankara Ordu Evinde yapmıştı. Nazım Hikmet’i Türkçenin en büyük şairi olarak nitelemişti. Galatasaray taraftarıydı. Gençliğinde Konya İdmanyurdu’nun kalesini korumuştu. Eğer müzisyen olmasaydım demişti, Galatasaray kalecisi olmak isterdim!

Söyleşiyi yaptığımız 1994’te 1 milyar 675 milyon 168 bin 410 lira vergi vermişti. Ama şunu da eklemişti:

-Parayı sevmiyorum!

Üstelik çok parasızlık çekmişti. O bölümleri de anlatmıştı:

“Pavyonlarda çalıştım… Gece kulübü değil. Bildiğiniz pavyon. Bir gecede dört ayrı yerde sahneye çıkardım.”

O yıllarda Müzisyenler Sendikası’nın kurucuları arasında yer almıştı. Gece çok geç mesaisi bittiğinden ve yürüyerek (34 km.) gittiğini bu yüzden de ayakkabılarının altının delindiğini bile anlatmıştı.

Kayahan ile medyanın arası son dönem hariç hiç iyi olmadı. Çünkü onun karşısına çıkanlar sinirlerini oynatacak sorular soruyorlardı. O da geriliyordu haliyle…

Bu yüzden onu “acıtan” haberler yapıldı.

“Sarı Şeker’in tadına başkaları bakıyor!”

İğrençti!

Kayahan kendisine karşı da acımasızdı. Mesela 27 Mart 1994’te yayınlanan söyleşimizde şöyle demişti:

“Parayı görünce tipik Türk erkeğinin yaptığını yaptım. Birden bire parayı bulunca şımardım. Artık ben de bir aşk yaşayabilirim dedim. Oysa mutlu bir evliliğim vardı.”

Bunları söylemek her babayiğidin harcı olmasa gerek…

Kayahan gerçek bir sanatçıydı. Acıları kendisi yaşadı. Oradan arta kalanları besteledi ve ihtiyacı olanlara güzel şarkılar olarak verdi.

Böylece yaşı yeten herkesin hayatından onlarca şarkıyla geçti. Daha da geçeceği hariç!    

Kayahan aşkın fay kırığında en uzun süre durabilmiş dev bir sanatçı olarak şarkılarıyla yaşamaya devam edecek!..

***

Ermenilerin 100 yılı

İletişim Yayınları’ndan son derece kapsamlı bir kitap çıktı:

“Ermeni Soykırımı!”

Akademisyen Raymond Kevorkian imzasını taşıyan 1167 sayfalık çalışma bir ömür boyu araştırmayı gerektirecek hacimde… Kitap 2006’da basılmış, bize ulaşması için 2015’e varmamız gerekmiş.

Kitap Tehcir kararı ve sonrasıyla sınırlı değil. Öncesi de var. Abdülhamit’e karşı örgütlü muhalefet içinde Jön Türklerle birlikte yer alan Ermeni aydınlarını da anlatıyor.

Kevorkian’ın çalışması o kadar ince ayrıntılara ulaşıyor ki, kimseye kıpırdayacak yer bırakmıyor. Hani sıklıkla dile getirilen “bu konuyu tarihçiler araştırsın” görüşü var ya, işte bir tarihçi bütün hayatını verip devasa bir eser ortaya çıkartmış. Ama kim okuyacak?

“20 Haziran 1915’te yola çıkan kafileden sağ kalanlar, aralarında kadın kılığına giren 350 erkeğin de yer aldığı 2.500 kişi meşhur Palu Köprüsü üzerinden güneye gönderilir. Üç gün yol aldıktan sonra Arğana (Ergani) Maden’e 5 km uzaklıkta bir noktaya ulaşırlar. Burada yapılar dikkatli kontrol sonunda erkekler tespit edilir ve kılıçtan geçirilirler. Genç kadınlar yerel halka satılırlar.”

Bu çile bitmez elbette…

“Son sürgünler 50 günlük bir yürüyüşten sonra Diyarbakır’a varırlar. Surların dışında bir araziye yerleştirilirler. Vali Dr. Reşit ve yörenin ileri gelenleri onları ziyaret ederler ve birkaç genç kadını alıkoyarlar. Yolda kıyafetlerine kadar soyulan sürgünler Mardin’e geldiklerinde Süryaniler tarafından giydirilir, karınları doyurulur. Kafile 20 gün daha yol aldıktan sonra Rasulayn’a varır. Kafiledeki son erkek Çerkesler tarafından öldürülür!”

Nazım ALPMAN | Tüm Yazıları
Hits: 1304