'Müslüman demokrasi' palavrasının sonu

~ 06.06.2011, Kadri GÜRSEL ~

Son sayısında Türk seçmenini CHP’ye oy vermeye çağıran İngiliz The Economist dergisi, Türkiye’yle ilgili hemen her makalesinde, ülkemizi dünyaya bir “Müslüman demokrasi” olarak takdim ediyor.
Sistemli bir çabanın ürünü bu... Amacı da belli: “Müslüman” ve “demokrasi” sözcüklerinin yan yana getirilmesi suretiyle bir algı penceresi oluşturmak ve laik demokrasiyle arası soğuk olan Ortadoğu’nun Müslüman halklarının “Türkiye modeli”ne bu pencereden bakarak onu benimsemesini sağlamak.
Türkiye modelini “Müslüman demokrasi” ambalajına koymak, ilk bakışta iyi niyetli imiş gibi duran, ancak derinlemesine incelendiğinde sonuçları Türkiye’deki demokrasinin bugünü ve geleceği açısından hiç de müspet olmayacak bir pazarlama çalışması.
Ve prestijli İngiliz dergisi The Economist sadece Anglosakson âleminde değil, Batı’nın genelinde bu pazarlama faaliyetini yürüten belki de yegâne önemli yayın organı.
Bu gayretkeşliğe karşı etkili bir ideolojik mücadele verilmesi gerekiyor olsa da görünen o ki, mesele kendiliğinden hallolmak üzere. Bakınız, “Müslüman demokasi”nin selameti için oyların laik bir partiye atılmasını istediler. Safsata, kendisini uyduranlar tarafından inkâr edilmiştir.
Şimdi, başta inanç özgürlüğü ile ilgili olanları gelmek üzere, belli başlı demokratikleşme sorunlarını çözmüş bir Türkiye hayal edin. Böyle bir Türkiye modern bir sosyal demokrat parti tarafından yönetiliyor olsaydı, The Economist editörü bu ülkeyi yine de bir “Müslüman demokrasi” olarak tarif edebilir miydi?
Mümkün değil. O zaman kargalar bile buna gülerdi.
Bir kere demokrasi bir din üzerinden, ya da bir dinle yan yana tarif edilemez. O zaman demokrasi, demokrasi olmaktan çıkar. Çünkü demokrasiler tanımları gereği laiktirler ve seçimle iktidara gelmiş olanların kendilerine “Hıristiyan demokrat” demeleri ya da neo-İslamist olmaları bu gerçeği değiştirmez.
The Economist editörünün Türkiye’yi “Müslüman demokrasi” olarak tanımlamasının nedeni, iktidarda klasik manada İslamcı iken reform geçirerek bugünkü halini alan AKP’nin bulunmasıdır. “Müslüman” vurgusu bu yüzden...
Yani iktidarda AKP olmasaydı, “Müslüman demokrasi” palavrası da icat edilmeyecekti.
Şimdi yine varsayalım ki The Economist’in çağrısına kulak kabartan seçmen, “Türk Müslüman Demokrasisi”nin bir otoriter rejime dönüşmemesi için 12 Haziran’da yığınlar halinde CHP’ye oy verecek olsun. Ve bir bakmışız ki CHP iktidarda...
Ama CHP iktidara gelirse, The Economist Türkiye’yi yine de “Müslüman demokrasi” olarak adlandırmaya devam edemeyecek. Nedenini yukarıda izah ettim. “Müslüman demokrasi”yi unutacaklardır.
Peki, CHP iktidara gelirse Türkiye Müslüman olmaya ara mı verecek? Dört yıl sonra tekrar AKP gelirse yeniden mi Müslüman olacak? Saçma değil mi?
Şimdi de halkın The Economist’in “CHP’ye oy verin” çağrısını önemsemediğini ve 12 Haziran’da AKP’ye parlamentoda 330’un ve hatta 367’nin üzerinde sandalye sağladığını varsayalım. Bunun sonucunda bir “tek adam istibdadı” oluşur, yani The Economist‘in ve tabii ki bizim gibi düşünenlerin de korktuğu başlarına gelirse, İngiliz editörler sözde “Müslüman demokrasi”nin yerine neyi koyacaklar?
“Otoriter rejim”e de “Müslüman” mı diyecekler? İslami otoriter rejim mi?
Şu trajikomik duruma bakın: The Economistçiler sözde “Müslüman demokrasi”yi, sözde kurucularından kurtarmak için Türklerden oylarını laik bir partiye vermelerini istiyorlar.
“Müslüman demokrasi”nin kurtuluş reçetesi de, AKP’nin anayasayı tek başına değiştiremeyecek bir sandalye sayısıyla iktidarda kalması.
Yani AKP iktidarda dengelenince, uyanık editörler Türkiye modelini yine “Müslüman demokrasi” adı altında Ortadoğu’ya pazarlamaya devam edebilecekler. Yes Sir! Maksadınız bu.
Bu arada Türkiye’nin laik demokrasisi hasara uğratılacak.
Çünkü “Müslüman demokrasi” kavramı, bilinçaltlarına AKP iktidarının kalıcı olduğu mesajını zerk etmektedir ve bu haksızlıktır. İktidarların halkoyuyla değişmesi demokrasinin erdemidir ve bu her zaman mümkündür.
İkincisi bu safsata, AKP’nin İslami muhafazakârlaştırma programına meşruiyet atfetmektedir ki laikliği en geniş, en liberal tanımıyla dahi benimsememiş geniş yığınların artan mevcudiyeti, demokrasinin sürdürülebilirliği açısından ciddi bir sorunsaldır.

(Milliyet 06.06.2011)

Kadri GÜRSEL | Tüm Yazıları
Hits: 1697