Düzenin batağında barajı aşmak mı, ırmak yatağında selleşip taşmak mı?

~ 01.06.2011, Nihat BEHRAM ~
Gelme öncesinde sesleri kısılana kadar, “İlk işimiz barajı kaldırmak olacak!” diye bağıranlar geldikten sonra seçim taktiklerini geri vitese alıp, seçim deposuna ‘aptalmıyız ki kaldıralım’ yakıtı yükleyerek, “Biz gelirken de baraj vardı!” demeye başladılar! Bunun adı binyüzlülük (yani yüzsüzlük sağnağı) değilse nedir?
Sadece bu bile, yani şu yüzsüzlük sağanağında ıslanmak bile uslanmak için yetmez mi?
Yüzde on barajının tek bir anlam açılımı var: faşizm. Biri iktidar biri ana muhalefet, ülkenin iki büyük partisi, 12 Eylül faşizmince halkın karşısına kuruldu kurulalı bu baraja korumalık ettiler. Seçimler ve referanduma ‘12 Eylül ile hesaplaşma’ reklâmıyla giren AKP’nin bir de liberal patentli reklâm düdükleri vardı. Onlara ilişkin ağzıma düşen tanımları geçiyorum, çünkü tamamı suç kapsamında...
Şimdi yine bir seçim öncesindeyiz ve beni karşı saftakilerden çok saftakilerin ‘saflığı’ ilgilendiriyor. Hani şu “Elimiz CHP’ye bağlı!” diyenler. Sosyalist olduğunu söyleyen herkes gibi benim de, her konuda anlaştığım ama oy konusunda anlaşamadığım yani ‘oy konusunda ellerinin CHP ye bağlı olduğunu’ düşünen arkadaşlarım var. Böyle bir ‘bağ’ı, ‘bağlılık ve bağımlılığı’ anlayabilmem mümkün değil. İnsan umudunu bağsız beyninde, gemsiz yüreğinde mi taşır, bağlı ellerinde mi, esasen bunu da sormak isterim.
Yirmili yaşlarındaydım, büyüklerimiz, “Elimiz CHP’ye bağlı!” diyordu. ‘Bağ’lı olmak içimize yatmadı, ‘terörden’ yargılandık. Aradan kırk yıl geçti, yine aynı lakırdı. Kimse kusura bakmasın, ben sevdamı ‘elleri bağlı’ saramam! Ellerimin hareketi anlamını düşüncemden, duygumdan alır. Büyütmeyi düşündüğüm dalı yolamam, sevdiğimi boğamam!
“CHP’li değilim ama elimiz bağlı” diyorlar. Sevdasını elleri bağlı sarmak isteyene, geçmiş kırk yılın hesabını sormak isterim: emanetiniz işledi mi paslandı mı?
“Emenet ne?” demeyin! CHP’ye verilen oy, umudunuzu simgelemiyor mu? Eh, o zaman sosyalistin CHP’ye verdiği oy emeneten verilmiş umudunu simgelemiyor mu? Hemi de, emperyalizme ve sömürü sistemine karşı mücadele, bağımsızlık, özgürlük, mazlum emekçi halkın kurtuluşu için kavga, halkların kardeşliği, eşitlik, demokrasi isteğinin simgesi değil mi?
Yıllar ve yıllarca CHP’ye verilmiş bu emanetler CHP’de işleyip ışıldadı mı, paslandı mı? Bu emanetlerin işleyip ışıldaması için pek öyle iktidarda olmaya da gerek yok. Arzusunu içten ve içtenlikle taşımak da yeterli. Geçmiş kırk yıldan söz ediyorum. Birkaç gün sonraki seçime ilişkin kararımı, geçmiş kırk yılın hesabını tartmadan yapacak kadar ahmak değilim!
Sosyalistlerin, halk güçlerinin, gerçek anti emperyalist, anti kapitalist unsurların, kendini komünist olarak tanımlayanların ‘elimiz bağlı’ duygusuyla sistem partisine (yani sisteme) emanet ettikleri umut, emenetçi tarafından şimdiye dek işlendi mi ki pas tutmasın? CHP’ye verilmiş emanetin kat kat pas tuttuğunu görmemek için ruh ve beyin körü olmak gerekir. Sistemi hedef alan düşüncenin, umudun, sistemin denetiminde ışıldaması mümkün mü?
Kendi gücüne güvenmenin, o emaneti emanetçiden geri almanın vakti geldi de geçti bile. TKP’nin “Hiç boyun eğer mi insan!” çağrısı, bu seçim döneminde halka ve halk güçlerine yapılmış anlamlı bir çağrıdır. Bu çağrının içinde, halka ve halk güçlerinin önüne örülen 12 Eylül faşizminin kalıtı kara, kanlı, karanlık duvara karşı “Bizim kuvvetimizdeki hız”ın duygusu, “O duvarınız bize vız gelir vız”ın kendine güveni, öfkesi gizlidir. ‘Yatağında selleşip taşmak’ derken, bu duygu ve bu bilinçle solumaktan söz ediyorum.
Halkın, halk güçlerinin sistem partilerini değil de kendi gerçek temsilcisini yani kendini seçmesi, sanıldığının aksine CHP’ye de yardım eder, onu da sosyalistlerin işlerini ağzına yüzüne bulaştırmaktan kurtarır. Tabiki sosyal demokratlık da, liberallik de hakiki olduğu, yani ‘soculuk, sosyalistlik gibi bir misyonları varmış’ maskesi takmadıkları zaman toplumsal yapıda bir yer ve anlam taşırlar. Yoksa, her sahte ve maskeli şey gibi zararlıdırlar, yanıltıcı, aldatıcı. Siyasetin sahtesi ilacın sahtesinden daha tehlikelidir, ahmaklaştırıp süründürür; öldürmekten beter eder!
Komünist hareketin gelişmesi önündeki irili ufaklı her köstek, bir biçimde antikomünizmin, halk düşmanlığının parçasıdır. Liberaller ve O. Pamuk türü ‘bilinçli’ gerici unsurların hainlikleri düzeyinde olmasa da, bilinçsiz aydın miyopluğu da gericiliğe hizmet eder. İşte seçim yaklaşıyor ve Pamuk’u yine öttürmeye başladılar. Amerikan PBS televizyonunda “Türkiye’nin uygar ülkeler topluluğunun bir üyesi olma doğrultusunda ilerlediğini; hakimlerin darbe iddialarını araştırmasını olumlu bulduğunu” falan söyleyerek o da ‘seçim havasına’ girip, görevi gereği ötmeye başladı! ‘Aydın’ katlardaki köstekliğin bir ucunda bu türden ‘görevinin bilincinde’ hareket eden hainler, diğer ucunda ise ‘umudu bir kez daha CHP emanetine bırakmaya’ çağıran ‘miyop’lar var.
Komünist partisinden yoksun ya da komünist örgütleri belli bir güce ulaşmamış ülkelerin fecaatini anlamak için, Arap ülkelerindeki gelişmelerin başsızlığı (daha doğrusu başı bozukluğuna) bakmak bile yeterlidir.
Yüzde iki, yüzde üç oranı, sistem partileri için bir şey ifade etmez ama bu oran halk güçleri, o ülkenin emekçi halkı için çok önemli bir güçtür. Beşyüzbin oy gücüne ulaşmış bir devrimci hareketi (yani militan dille söylenirse: ikiyüz bin kişilik mobil gücü olan) bir halkı kırağı çalmaz, yani faşizmin dişlemesi öyle kolay değildir. % 2 lik gerçek solun taşıdığı potansiyel ve mücadele gücü, % 20 lik sahtesinden kat kat fazladır. Bunu anlayan kişi ne elini solun sahtesine bağlar ne umudunu. Komünistleri örgütlü, devrimcileri güçbirliği sağlamış bir halk, korda su verilmiş demire benzer. Eğilip bükülmez. Boyun eğmez. ‘Aydın miyopluğu’nun göremediği budur. Ondan ki beni “% 60 ın aptallığı” ndan çok, % 40 ın miyopluk oranı ilgilendiriyor. ‘Aydınımız özürlü’ derken bu ‘körlüğü’ kastediyorum.
Hani, seslerine ‘çok bilmişliğin’ alaycı tınısını gizleyip “Solun tamamı yanyana gelse yüzde %1 eder mi?” diyenler var ya; hani o oturduğu yerden ‘tembel devrimciliği’ yapanlar; hani o 365x3+364=1459 gün ‘solculuk mangalı’nda kül üflediği halde 4 senede bir seçim günü gelince ‘elimiz bağlı’ diye sistem partilerini işaret edenler var ya; hani o, sosyalist örgütlenmelerin güçlenmesi yönünde maddi manevi hiçbir katkı koymayan ama devrimci örgütlenme üstüne bol kese ahkâm kesip, akıldanlık taslayanlar; hani o, yatağını bulsa akacak, köpürüp taşacak enerjiyi ‘eli bağlı’ girdiği barajda boğanlar var ya, biraz da onlar değil mi devrimci mücadelenin gelişmesi önüne takoz, çukur, tümsek, batak olanlar?
Hangi ülke komünisti, ‘Komünistlere verilen oy boşa gidecek, sosyal demokratlara verelim!” diye düşünür? Tabiki Türkiye’den başka! Hassaten merak ediyorum: düş, düşünce, umut miyopları, her dört yılda bir, dört yılın birikimini, sistemin sahte umut dağıtan siyasi tefecilerine yatırmaktan ne zaman ayıkacak?

(SolHaber 06.01.2011)

Nihat BEHRAM | Tüm Yazıları
Hits: 2383