Şeffaf yurttaş, maskeli iktidar!

~ 07.02.2015, İlhan CİHANER ~

Özünde bir sıkıyönetim, en iyi adlandırmayla süreklileştirilmiş olağanüstü hal yasası niteliği taşıyan ama “iç güvenlik” adıyla pazarlanmak istenen yasa tasarısı TBMM gündeminde. Valilere, kaymakamlara ve polise yargısal yetkiler veren, başta yaşam hakkı olmak üzere birçok hak ve özgürlüğün içini boşaltan bu yasayı meşrulaştırırken en çok kullandıkları tezlerden birisi toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılanların yüzlerini kapatmaları.

Mesela, bu teklifi eleştiren Kemal Kılıçdaroğlu’na laf yetiştirmeye çalışan İçişleri Bakanı şöyle demiş:
“Ana muhalefet partisinin genel başkanı, ‘Söz veriyorum o gençlerin en önünde ben olacağım’ demiş. Molotof taşımayacaksa, kuralların belirlediği güzergahta yürüyecekse, elinde sapan, demir bilye olmayacaksa, yüzünü suç işlemek üzere kapatıp elinde de kanun dışı birtakım enstrümanlar olmayacaksa ve kalabalıkların arkasından polisimize, milletimize karşı yaralayıcı, bereleyici şeyler atmayacaksa yürü. Biz de senin güvenliğini sağlayalım.”

Hükümetten beslendikleri için, hırsızlıkları, katliamları meşrulaştırmak için dine bile takla attıran yazarımsılar da bu kervana katılıp bu yasa teklifinin faziletlerini anlatmaya başladılar. İşte bir örnek:

“İyi insan, iyi vatandaş bu maddelerden rahatsız olmaz; hukuk dairesinde hak talep edenler ve usulünce gösteri yapanlar için kapılar ve meydanlar açıktır.”

Bu ve benzeri açıklamalarda, genellikle Haziran/Gezi Direnişi ve Kobane protestoları hatırlatılarak işyerlerinin zarar görmesiyle, protestolarda yurttaşın yüzünü kapatması arasında bir bağ kuruluyor. Yurttaşın bilinçaltına;“İyi niyetli birisi yüzünü niye kapatsınki? yüzünü kapatmışsa kesin zararlı bir şey yapacaktır” yaklaşımı yerleştirilmeye çalışılıyor. O kadar ki aslında toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının demokrasi için vazgeçilmezliği konusunda tereddüdü olmayanların bile kafası karıştırılıyor.

Her şeyden önce bu yasak yani “kimliklerini gizlemek amacıyla yüzlerini tamamen veya kısmen bez vesair unsurlarla örterek toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılma” yasağı mevcut yasada var. Ancak bu halde katılanlar için yaptırımı yok. Eğer “ihtara ve zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar ederlerse” suç oluşuyor. Yaptırımı ise “altı aydan üç yıla kadar” hapis.

Bu yasayla doğrudan suç olarak tanımlanıyor. Cezası ise “iki yıl altı aydan dört yıla kadar” hapis yaptırımına bağlanıyor. Ayrıca tutuklamayla ilgili “katalog suçlara”dahil ediliyor. Böylece -yargı pratiğimize göre- otomatik tutuklama geliyor. Alt sınır “iki yıl altı aydan” başladığı için de, sabıkasızlık ve iyi hal olsa bile erteleme, paraya çevirme gibi tedbirler uygulanamıyor. Tekrar vurgulamak isterim iktidar ve yardakçılarının açık ve subliminal kara propagandasının aksine, suç işlemek amacı/ya da kastı değil sadece,“kimliklerini gizlemek amacıyla yüzlerini tamamen veya kısmen örterek katılma”ağır bir suç olarak tanımlanıyor.

Yargı pratiğimiz göz önünde bulundurulunca kast unsurunu oluşturan, kimlik gizleme amacı dışındaki yüz kapatmaların (kaşkol, gazdan korunma amaçlı maske, inanç gereği peçe, siperlikli şapka, vs.) suç oluşturmayacağı savunması anlamsızdır. Unutmayın ki daha bu düzenleme yokken,çantadaki deniz gözlüğünü suç saydılar. O nedenle bu teknik savunma anlamsızdır.

Burada yapmamız gereken yurttaşların toplantı ve gösteri yürüyüşüne kimliklerini gizleyerek katılma özgürlüğünü savunmaktır. Gezi’ye destek verdiği için, Bakanı protesto ettiği için, hatta tacizcileri protesto ettiği için, ortada hiçbir şiddet eylemi olmadığı halde okuldan,yurttan atılan öğrencilerin, cezalandırılan, fişlenen binlerce yurttaşın olduğu bir ülkede bu düzenleme yasalaşırsa toplantı ve gösteri yürüyüşü özgürlüğünün içi boşalacaktır.

Hırsızlıklarını ve cinayetlerini planlamak için çocuklarına bile kriptolu cihazlar, kozmik odalar, jammerler alıp, yayın yasaklarının, devlet sırlarının, ticari sırların arkasına saklananlar, yurttaşın attığı her adımdan haberdar olmak istiyor.
Unutmayalım ki şeffaflaşması gereken devlettir, yurttaş değil!

İlhan CİHANER | Tüm Yazıları
Hits: 1127