'Tutuklu, Ucube ve Sopalı Demokrasi'den 'Özgürlükçü Demokrasi'ye!

~ 30.05.2011, Emre KONGAR ~
Kılıçdaroğlu dün CHP’nin Demokrasi Açılımı projesini anlattı:
Demokrasi: Eşit Yurttaş, Özgür Toplum.
Prof. Sencer Ayata ve arkadaşlarının uzun çalışmalar sonunda hazırladıkları bir raporu okudu Kılıçdaroğlu.
Hemen bir kişilik notu ile başlamalıyım izlenimlerime:
Kılıçdaroğlu bugüne kadar sadece Erdal İnönü’de gördüğüm “komplekssizlik” özelliğine sahip bir lider.
Daha konuşmasının başında “Arkadaşlar bir metin hazırlamışlar, bu metnin dışına çıkmamam için onu aynen okumamı istediler, ben de öyle yapacağım diyerek basın toplantısının başında hazır bir metni okudu.
İşte gerçek demokratik lider budur:
Çalışma arkadaşlarını iyi seçen…
Projelerin metinlerini anında irdeleyerek katılan veya katkıda bulunan…. (Ayata, uzun çalışma süreci boyunca her cümleyi bile yazıldığı anda Kılıçdaroğlu’na ulaştırdıklarını ve onun okuyup onayladığını söyledi.)
Arkadaşlarını onore eden…
Özgüveni, arkadaşlarından hiçbir övgüyü esirgememesine yol açacak derecede yüksek olan…
Okuma bittikten sonra, sorulan sorulara, projeyi zaten bütünüyle özümlemiş olduğunu belli eden yanıtlar veren…
Sakin, mantıklı, açıklayıcı, irdeleyici, inandırıcı, yeri geldiğinde esprilerini esirgemeyen bir lider!
***
CHP, tam bir demokratikleştirme projesi oluşturmuş.
Toplumun, siyasetin hiçbir alanını ihmal etmemiş:
Askeri vesayet…
Kimlikler üzerinden yapılan siyaset…
Parlamenter demokrasi…
Sosyal Devlet ve Sosyal Demokrasi…
Üzerinde uzun uzun düşünülmüş, çözümler üretilmiş konular.
Projenin Temel Felsefesi:
Tarihsel ve akademik yaklaşımlarla pratik sorunların bu denli bütünleştirildiği bir metni, Ecevit’le birlikte yazdığımız CHP’nin 1977 programından sonra, ilk kez görüyorum.
(Anımsayacaksınız, Ecevit de o programla, 1977 seçimlerinden birinci parti olarak çıkmıştı.)
Projenin arkasında, aynı Ecevit’in arkasında olduğu gibi genç akademisyenler var ve bu kez başında, bürokrasiden gelen bir uygulayıcı lider, Kemal Kılıçdaroğlu bulunuyor:
Yazılan her cümlenin, yapılan her vaadin ekonomik maliyetini hesaplayan, bürokratik, hukuksal ve siyasal olarak gerektirdiği eylemleri bilen bir lider.
Proje, çağımızdaki demokrasi anlayışının, sandık ve çoğunluk kavramlarının çok ötesine geçtiğini, başta muhalefet hakkı olmak üzere, temel hak ve özgürlükler anlayışına dayandığını vurgulayarak başlıyor…
Askeri vesayete karşı çıkıyor…
Kimliklerin bireyin onuru olduğunu vurguluyor, etnik ve dini-mezhepsel kimliklerin siyasette istismarına karşı çıkıyor…
Hem başkanlık sistemine hem de engelleyici baraj sistemine karşı çıkarak parlamenter demokrasinin güçlendirilmesini savunuyor…
Ve en önemlisi:
Güçlü bir demokrasinin, ancak sosyal demokrasi anlayışına dayalı sosyal devlet uygulamalarıyla gerçekleştirilebileceğini vurguluyor.
***
Aslında gerek kitapçık, gerek basın toplantısı metni çok zekice, çok vurucu bir biçimde hazırlanmış.
Kılıçdaroğlu da (Allahı var!) sorulara verdiği yanıtlarda aynı zekâyı ve espri gücünü sergiledi:
Metinde, Silivri’deki yargılamalar da dahil olmak üzere, tutuklu yargılananların sayılarının yıllar içindeki muazzam artışına dikkat çekilerek yaşadıklarımızın adı Tutuklu Demokrasi diye konuluyor.
Sanat ve kültür özgürlüğünün vurgulandığı bölümde AKP’nin uygulamaları Ucube Demokrasi diye niteleniyor.
Öğrencilere ve işçilere gösterilen orantısız güçten dolayı, olup bitenler Sopalı Demokrasi diye adlandırılıyor.
***
Kılıçdaroğlu da metni okuduktan sonra sorulara verdiği yanıtlarda AKP iktidarına esprili eleştiriler yöneltti:
Örneğin, CHP mitinglerine katılan BDP’lileri eleştiren iktidara, Bizim mitinglerimiz herkese açık; katılımları kıskanıyorlardedi.
Örneğin, yerel yönetimlere özerklik önerilerini eleştiren AKP’liler için “Kendi programlarında da var, kendi programlarından habersiz bunlar, onu bile okumamışlar dedi.
Örneğin yolsuzluk dosyaları hazırlıyor musunuz sorusuna karşılık “Biz de hazırlıyoruz ama, zaten devlet kurumlarının hazırladıkları yeterli, biz onları uygulamaya koysak kâfi dedi ve bekleyen soruşturmalardan örnekler verdi.
***
Ve toplantıdan renkler:
Kılıçdaroğlu’nun yorgun ama dikkati dağılmamış, inandırıcı performansı…
Prof. Sencer Ayata’nın kendinden emin ve ağır başlı açıklamaları…
Sedat Ergin’in her zamanki titizliğiyle sorduğu, birbirini izleyen sorular…
Kılıçdaroğlu’nun pas atmasıyla, eski Genel Başkanlardan Altan Öymen’in CHP tarihi ve 27 Mayıs karşısındaki tutumu hakkındaki kısa konuşması…
Mehmet Barlas’ın Altan Öymen’in söylediklerini eleştiren esprisi…
Rıza Zelyut’un demokrasi özlemini yansıtan soruları…
Balçiçek İlter’in konuları daha basitleştirmek için yaptığı müdahaleler…
Fatih Altaylı’nın duyulan ve duyulmayan ilginç yorum ve soruları…
Ahmet Hakan’ın inanç özgürlüğüne ilişkin, açılıma yol açan sorusu…
Yalçın Bayer’in taze Mersin izlenimleri…
En sonunda da, Aslı Aydıntaşbaş’ın bir korsan bildiri vererek Nedim Şener’in salı günkü duruşmasına herkesi davet etmesi…
Basın toplantısının renkleriydi.

(Cumhuriyet 30.05.2011)

Emre KONGAR | Tüm Yazıları
Hits: 1906