Metin her yerde!

~ 08.01.2015, Nazım ALPMAN ~

Türkiye’de gazetecilerin öldürülmesi her zaman “normal” karşılandı

NAZIM ALPMAN

Türkiye’de gazetecilerin öldürülmesi her zaman “normal” karşılandı. Serbesti gazetesi başyazarı Hasan Fehmi Bey’in 6 Nisan 1909’da öldürülmesinden bu yana hiç değişmeyen Türkiye’ye özgü tuhaf bir “normallik” halidir bu durum. Sonraki yıllarda da “bulunamayan katiller” düzenli olarak gazetecileri öldürmeye devam ettiler. Bu garip durum Metin Göktepe cinayetine kadar böyle devam etti. Metin ile birlikte Türkiye basın tarihinde bir benzeri daha görülmemiş “gazeteci dayanışması” yaşandı. Metin’in katilleri mahkeme önüne çıkartıldılar, yargılandılar ve mahkûm edildiler. Metin Göktepe, 8 Ocak 1996 günü Rıza Boybaş ve Orhan Özen’in cenazelerini izlemek için kendisini görevlendirmişti: Bu cenaze törenini ben izlemeliyim!..

Boybaş ve Özen Ümraniye Cezaevi’nde devlet tarafından katledilmiş iki devrimciydi. Metin için bu töreni izlemek hem gazetecilik hem de devrimci bir görevdi. Bu yüzden de çok istemişti. Fadime Ana kendisiyle yaptığımız bir belgesel çekiminde şöyle dedi: Gezi’de öldürülen çocuklar var ya onları Metin gibi görüyorum ben!

Metin Göktepe, 8 Ocak 2015 Perşembe günü (bugün) Kuşadası Belediyesi’nin organize ettiği bir toplantıyla anılacak. Taçlanmış Gazetecilik Metin Göktepe belgeselimiz gösterilecek.

***

Ayağa kalkma çağrısı

Adalet ve Kalkınma Partisi İç Güvenlik Yasa Tasarısı adı altında kendisine itiraz eden her kişi ve kuruluşu “imha” etmeyecek bir özgürlük(!) hazırlığı içinde bulunuyor. Türkiye’de her şey ancak başa gelince kavranabildiği için bu kelepçeleme yasası da yeterli ilgiyi uyandıramadı. Tam böyle diyorduk ki, bir grup aydın-sanatçı-siyasetçi-yazar-şair-gazeteci 7 Ocak 2015 Çarşamba günü Taksim Hill Otel’de bir araya gelerek:

-Artık yeter! bildirisi yayınladılar.

Organizasyonun çağrıcıları arasında bulunan Akın Birdal çok çarpıcı bir tespitte bulundu: -Türkiye çocuk mezarlığına döndü! Mimarların ve mimarlığın yüzakı Mücella Yapıcı ise aynı saptamayı kendine özgü biçimde şöyle yaptı: - Bıçak çocuklara dayandı!

İstanbul milletvekili Sabahat Tuncel ise Türkiye’deki önemli bir kavram kargaşasının altını çizdi: Hükümet, kamu denildiğinde, kamu görevlilerini anlıyor. Oysa kamu, toplum demektir. Bu konuda partimiz HDP bu hafta bir yasa önerisi verecek. Tuncel, son bir yılda polis kurşunuyla 178 kişinin öldürüldüğünü de sözlerine ekledi. Özetle, Türkiyeli aydınlar yüksek sesle, “Sultaniyegâh şarkısına son” demek için toplu bir kalkışma çağrısı yaptılar.

***

Sağın politik düzeyi

Türkiye’de siyasi sağ, başka bir ülkede benzeri görülmeyecek sığlıkta yoluna devam ediyor. Bunların yere göğe koyamadıkları ‘en entellektüel’ ideologlarınnın başında gelen Necip Fazıl Kısakürek, 10 Ekim 1967 günü Bâbıâli’de Sabah gazetesine şu yüksek (!) fikirleri yazıyordu: “Ey Allah’sız, kitapsız, dinsiz, imansız, kızıl köpekler! Ölüm, sizlere ölüm... Ey kızıl sürüleri!.. İslam aslanları, Türk yiğitleri kükredi. Hudutlarımızın içinde size ve sizin bütün şer odaklarınıza ölüm yağdıracağız, ölüm!”

Kısakürek, bu yüksek düzeyli fikirlerini solcu gençlerin anti-Amerikan gösterilerine karşı kaleme almıştı.
Yine sağın ‘aklıselim’ ideologlarından Mehmet Şevket Eygi, 1960’ların Bugün gazetesinde şöyle diyordu: “Artık Müslümanlara düşen vazife, uyanık ve hazırlıklı olmaktır. Önümüzde taze ve ümit verici bir örnek vardır. Endonezya’daki komünist kıyımı... Yüz binlerce komünist öldürüldü. Karada vahşi hayvanlar, denizde balıklar insan etine doydu. Korkunç bir komünist kıyımı oldu, fakat Endonezya kurtuldu!”

Şimdi “bu IŞİD nereden çıktı?” diye soruyorlar. Cevabı belli değil mi?
-IŞİD sizin politik genlerinizde zaten!

(Not: Bu değerli alıntılar Doğan Özgüden’in Vatansız Gazeteci kitabından...)

Nazım ALPMAN | Tüm Yazıları
Hits: 1351