Anayasa Mahkemesi'nin seçim barajı kararı vesilesiyle: Düzen içi güçler açısından önümüzdeki dönem

~ 12.01.2015, Av. Bilgütay Durna ~

Anayasa Mahkemesi, seçimlerde uygulanan yüzde 10 oy barajının “hak ihlali” olduğu yönündeki bireysel başvuruları esasa girmeden “konu bakımından yetkisiz” olduğunu belirterek usulden reddetti. 

 

Böylece kendisi açısından en kolay yolu seçti. Ayrıca, konunun tekrardan (örneğin seçimlerden hemen sonra) Mahkeme önüne gelmesi olasılığından dolayı da kapıyı aralık bırakmış oldu. 

 

Mahkemenin vereceği olası bir “kabul” kararı daha baştan mahkum edildiğinden, Anayasa Mahkemesi’nin bu bileşeni ile “kabul” yönünde bir karar vermesi zaten oldukça zordu. Başka bir ifade ile düzen içi diğer siyasi aktörlerin daha güçlü, daha kararlı durduğu bir tabloda Anayasa Mahkemesi de daha rahat hareket edebilirdi. Hatırlanacaktır; Yeni Şafak Gazetesi Haşim Kılıç’ın toplumsal destek arayışı içinde olduğunu yazmıştı. 

 

Karar öncesi tabloyu da hatırlayalım: AKP bir bütün olarak, olası bir “hak ihlali” tespitine ilişkin cepheden saldırıya geçmişti. Burhan Kuzu verilecek kararın yok hükmünde bir işlem olduğunu dahi ilan etmişti. (Bu yaklaşım sabık bakanlarını Yüce Divan’a göndermemenin de “gerekçesi” oldu.)

 

Anayasa Mahkemesi seçim barajını “hak ihlali” olarak tespit etse idi, bunun esas olarak siyasi açıdan etkileri olacaktı. Yoksa önümüzdeki seçimlerin barajsız veya düşük oranlı bir baraj ile yapılması (Kürt siyaseti için önemi ve etkisi dışında) var olan tabloyu radikal bir biçimde değiştirmeyecekti. 

 

Yalnızca baraj tartışmasının açılması dahi seçimlerin meşruiyeti tartışmalarını görünür kılmıştı. Şimdi, Anayasa Mahkemesi bu yönde bir karar oluşturamadı. Ancak, seçimlerin ya da esasen seçim sonuçlarının meşruiyeti üzerinden yürüyen/yürüyecek tartışmaların bu nedenle sonlanacağını düşünmek safdillik olacaktır. 

 

Yıkılan cumhuriyetin yerine yenisinin inşası ciddi sorunlar ve engeller ile karşı karşıya. Toplumunun bütününde meşruiyet hali sağlanamıyor. İkinci Cumhuriyet kuruluşunu bir türlü tamamlayamamakta. Ve görünen o ki, sınıra gelinmiştir. 

 

Öyle ise İkinci Cumhuriyet gerekirse “restore” edilmeli, yeniden yapılandırılmalıdır. Bunun anlamının “AKP’siz” ve/veya “Erdoğan’sız” bir İkinci Cumhuriyet olduğu düzen içi “muhalefet” tarafından bir süredir dillendirilmekte, yolları aranmaktadır. Bu nedenle düzen içi ittifaklar ve politikalar masaya yatırılmıştır. İkinci Cumhuriyet’in uzun vadeli kazanımlarının korunması için bu gerekli görülmektedir. Bu yazının konusu olmamakla birlikte, bunun bir ayağını bir kez daha liberallerin oluşturacağı, soldan tahkim edilmeye çalışılacağı da görülmelidir.

 

Ancak AKP’nin elinin güçsüz olduğunu da kimse söylememelidir. AKP iktidarını gerektiğinde “hukuk” ile, gerektiğinde “zor” ile koruma konusunda kararlıdır. Anayasa Mahkemesi’nin seçim barajı başvurularında “hak ihlali” yönünde karar oluşturamamasında da AKP etkisi göz ardı edilmemelidir. Süreci başarılı bir şekilde yöneten ve kararın çıkmamasını sağlayan AKP olmuştur. 

 

Şimdi de Anayasa Mahkemesi’nin önünde bir başkanlık seçimi var. Haşim Kılıç Mart ayının ortasında emekli oluyor. Kimse üyelerinin çoğunluğu Abdullah Gül tarafından atandı diye Mahkeme’nin hızlıca AKP karşıtı bir konumlanış içerisine gireceğini ve buna uygun bir başkan seçeceğini beklememelidir. Bir kez daha gürültü kopacaktır.  

 

Anayasa Mahkemesi’nin olası bir “hak ihlali” tespiti, sonuçları açısından önemli idi. Ama bu olmadı diye bu defter ilgilileri tarafından kapatılmamıştır. 

 

Bilgütay Hakkı Durna

Av. Bilgütay Durna | Tüm Yazıları
Hits: 1287