Tahakküm

~ 15.12.2014, Murat KARA ~

Geçtiğimiz hafta bir soruşturmadan dolayı hakkında çıkarılan yakalama kararınca gözaltına alındıktan sonra, Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne götürülen AKP Eski Elazığ Milletvekili Fevzi İşbaşaran'ın, gözaltına alınmadan önce yazdığı iddia edilen küfür ve hakaret içeren tweetleri nedeniyle Recep Tayyip Erdoğan'ın avukatı Ahmet Özel, Beyoğlu Polis Merkezi’ne giderek İşbaşaran hakkında "ölüm tehdidi" ve "hakaret" suçlarından ihbarda bulundu. Söz konusu ihbarı değerlendiren İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Fevzi İşbaşaran'ın TCK’nin 299. maddesinde yer alan "cumhurbaşkanlığına hakaret" suçu nedeniyle tutuklanmak üzere mahkemeye sevk edilmesine karar verdi. Nihayetinde İstanbul 5. Sulh Ceza Hakimliği İşbaşaran'ın tutuklanmasına karar verdi.

 

 İstanbul 5. Sulh Ceza Hakimliği’nin tutuklama kararında özetle :"şüphelinin aleniyet oluşturan birden çok ağır hakaret içeren mesajlarını birden çok kez yazması, suç kastının artarak devam etmesi, müştekinin şüpheliye yönelik herhangi bir eylemi olmadığı halde veya kendisinin gözaltına alınmasında herhangi bir katkısı olmadığı halde müştekiyi ve ailesini özel olarak tahkir edecek mesajlar yazması ve bu mesajların da sosyal medya üzerinde kamuoyu tarafından görülüp değerlendirilmesi, atılı suçun yasada öngörülen cezasının üst sınırı nazara alınarak tutuklanmasına.." şeklindeydi.

 

Geçen haftadan başka bir örnek verelim. Kırklareli'nde 30 Mart yerel seçimi öncesi miting için şehre gelen dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ı 'Hırsız Var' dövizleri açarak protesto eden iki kişiye 'kamu görevlisine alenen hakaret' suçlamasıyla 7 bin 80 TL para cezası verilmişti. Davada savunma yapan Adalet İçin Hukukçular üyesi arkadaşımız Avukat Özgür Urfa hakkında Erdoğan'ın avukatı Ahmet Özel'in şikayetiyle İstanbul Barosu'nda soruşturma açıldı. 

 

Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan'ın avukatı Ahmet Özel'in şikayet dilekçesinde "Müvekkilimi karalama maksadıyla tamamen kendi kesin yargılarını dile getirmiştir. Avukatın kullandığı bu ifadeler küçük düşürücü, aşağılayıcı ve gerçek dışı ve iftira niteliği taşıyan ifadeler..." olduğundan bahsetmekteydi. 

 

Bu iki uzun örnekten sonra asıl konumuzla bağını kuralım. Her iki örneğin ortak yanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisidir. Düşünmek lazım ülkenin cumhurbaşkanı neden bir twitter hesabı sahibinin tutuklanmasını ister ya da bir avukatın savunma dilekçesinde geçen ifadelerden dolayı ceza almasını? Bir cumhurbaşkanı neden her alana, her düzleme müdahale etmek ister?

 

Bu durumun tek bir cevabı vardır, o da tahakküm kurma isteği. 

 

Nitekim özü itibariyle tahakküm, kriz süreçlerinde yoğunlaşan bir momentte kendini gösterir. O zaman bir ara sonuç olarak Recep Tayyip Erdoğan’ın bu müdahalelerinin aslında Türkiye’nin krizlerle yola devam ettiğinin göstergesi olduğunu söyleyebilir miyiz? Bence tereddütsüz söylenmelidir.  

 

Tahakküm ile hukuk arasındaki ilişkiye gelirsek; tahakkümü kapitalist sistemin sürdürülebilirliğini, korunmasını sağlayan formel hukuk alanında değil, hukukun ideoloji alanında aramalıyız. Tahakkümü formel alana sıkıştırırsanız, size sürdürülebilir bir sistem öngörmeyecektir. Örneğin; twitter sahibi kişiyi (ancak bu kişi seçili hedef bireydir) TCK m.299 kapsamında tutuklatabilirsin, ancak bu yasa maddesini toplumun geneline aynı biçimde uygulayamazsın. Benzer şekilde seçili hedef hukukçuyu cezalandırırsın ama “Ey Barolar Birliği! Benim Bayburtlu hemşerimden daha mı iyi bileceksin?“ dedikten sonra o hukukçuları  ya da o baroları hukuken bitiremezsin. 

 

Başka bir ifadeyle polis, savcılık, jandarma ve devletin diğer örgütlü zor aygıtlarının tahakküm oluşturacak şekilde meşru hale gelmesi toplumun bütününün nefes alamayacağı bir ülke anlamına gelmeyeceği gibi, sürekli de olamaz.  Ama diğer taraftan tahakküm içerir müdahaleler, seçili hedef kişi ya da grup dışında toplumun her bir bireyine dair söyleyecek sözleri içerisinde barındırır. Zaten tahakkümü hukukun ideoloji alanına yerleştirmemizin asıl sebebi toplumun her hücresine dair söyleyecek sözünün olmasıdır. 

 

Günümüz Türkiye’sinde tahakkümün yasallaşmasının da bir sınırının olacağı görülmelidir. Tahakkümün yasallaşmasındaki sınırın zorlandığında ne olduğu Haziran Direnişi’nde ortaya çıkmıştır. 

 

Önümüzdeki süreçte AKP bir yol ayrımına gitmektedir. Bu yol ayrımının en büyük duraklarından birinin de 2015 seçimleri olduğu kuşkusuzdur. Anlaşılan seçimlere kadar AKP ve Recep Tayyip Erdoğan, esaslı değişikliklerin olacağı bir yasama sürecine giremeyecek. Ama diğer taraftan yukarıda anlatıldığı üzere tahakküm kurma isteği azalmayacak, artarak devam edecektir. 

 

Seçili hedef kişi ya da gruplar bu durumla göğüs göğüse çarpışmak için kendilerini hazırlamalıdır. Ancak en önemlisi toplumun diğer kesimlerinin tahakküm karşısında boyun eğmemelerini sağlayabilmektir. Eğitim alanında, yeşilin talanında, sokakta tahakküm sahibi büyük özne tarafından  seslenilemeyen bireyleri ne kadar yanımıza çekebilirsek tahakkümü o kadar kırmış oluruz. İşte o zaman Haziran’ın kimilerinin dediği gibi yönetenlerin bir hesap hatası olmadığı, tam tersine tahakküme boyun eğmeyen bireylerin yine hukuk ideolojisi alanında yer alan toplumsal adalet talebinin vücut bulduğu momentin kendisi olduğunu anlayabilir ve daha iyisini yapmak için ileri bakabiliriz.

 

 

Murat Kara

Murat KARA | Tüm Yazıları
Hits: 1308