İktidarlar "nereden buldun" sorusunu neden sorduramazlar?

~ 02.12.2014, Bülent SOYLAN ~

Yurttaşlar bekliyorlar, “Nereden buldun diye ah bir sorsalar ya” diye
Hatta, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de bu dileğe katılmış. 
Konu TBMM Plan Bütçe Komisyonu’nda, Maliye Bakanlığı bütçesinin görüşmeleri sırasında açıldığında “İnşallah önümüzdeki dönemde bu komisyona geldiğinde, burada biz ispat yükümlülüğünü Maliye’den alıp mükellefe, vatandaşa veririz Anglosakson ülkelerinde olduğu gibi” demiş.

Yani “nerden buldun” sorusunu biz soracağız, servet sahipleri de eğer varsa cevabını, yoksa bu servetin vergisini verecek! demek istemiş.

Şimdi biz de “İnşallah” sorarsınız diyelim ama bu işlerin inşallah ve maşallahlarla olamayacağını lafın hemen arkasına ekleyiverelim.

Neden olamaz?
Bir kere özellikle son zaman iktidarlarının” temel tercih”lerine ters düşer de ondan. 
Napolyon’un dediği gibi “gerisini saymaya gerek yok!”
“Ama bak kendileri de söylüyor ya!” diyenler olacaktır şimdi; biliyorum…
Söylesinler; hani bir fıkra vardır; doktor ihtiyar adama “sen de söyle” demiş ya… Onun gibi işte.

Söylerler, insanları avuturlar ama asla yapamazlar. 
Çünkü bu ülkenin ekonomisinin de siyasetinin de çarkı böyle dönmektedir.
*
Neden böyledir bir düşünelim:
Malum, siyasette ideoloji ve topluma hizmet aşkı yoksa, yani bu iş para, pul, parmak yalama amacıyla yapılıyorsa, belli ki iktidar makamları “bal tutulan” yerlerdir.
Dolayısıyla o balı tutanların parmaklarını yalamaları “ahval-i adiye”den yani sıradan işlerden olmuştur. Dolayısıyla memlekette 700 bin liralık hediye bile sözde bu toplumun örf ve adetinden, geleneklerindendir diye savunulmaya cesaret edilir de kimse bunu bu topluma yapılmış bir hakaret olarak kabul etmez..

Ve maalesef bizim toplumumuz bu işlere o kadar alıştırılmıştır ki; “Çalıyor ama iş de yapıyor” düşüncesiyle, çalıp çırpanların üzerine gitmek de pek öyle kimsenin üzerine vazife olmaz.

Bunun böyle olduğu, son zamanlarda ayyuka çıkan yolsuzluk olaylarına rağmen yapanların devlet içinde de, halkın arasında da hala gezebiliyor olmalarından açıkça bellidir.

Kötü…
Peki böyle bu duruma kısa sürede herhangi bir iktidar son verebilir mi?
Bize göre “çok zayıf bir ihtimal”
Partiler çoğu zaman bunu söylese bile yapmaz ya da yapamazlar. Çünkü bizde siyaset maalesef çoğu zaman “nereden bulunduğu belli olmayan” paralarla finanse edilir, “nereden bulduğu belli olmayan insanların” öne çıkarılmasıyla, “işte bizim kadrolarımız bunlardan oluşuyor” diyerek yürür. 
Çalıyor ama bize de iyi oy getiriyor ha! bile denir.
Bakarsınız, boğazınız düğümlenir; bir şey de söyleyemezsiniz.

Bunu söylerken neye mi dayanıyoruz?
Sorun bakalım:
Siyasete biraz bulaşmış insanlara; şöyle bir yerlere gelebilmek için seçimlerde kaç para harcamak ya da “yatırmak” gerekir, böyle bir parayı bulamayacak olanın “feriştah olsa” siyasette bir yerlere gelme şansı var mıdır?

Sorun bakalım:
Siyasette öne çıkmış pek çok kişinin vatan, millet, ideal konusunda saflık, samimiyet derecesi nedir? Böyle bir idealleri olmadığı aşikarsa, peki bu kadar gayretin amacı nedir, bu maddi fedakarlığı neden yapmışlardır?

Sorun bakalım:
Her yer yolsuzluksa, parti liderleri yolsuzlukta nam salmış insanlarla boy boy pozlar veriyor, ama onların harcamaları karşısında “bu değirmenin suyunun nereden geldiğini” sormuyorlarsa siyasette başkalarına “nereden buldun” sorusunun sorulması şansı var mıdır?
*
Bizde “nereden buldun” sorusu, bu günkü anlamdaki “siyaset”in olmadığı 1960’lı yıllarda ve ancak askeri idarenin zorlaması ile mevzuatımıza girmiş, bir süre sorulabilmiş ve vergicilikte etkili de olmuştur.

1984’de Özal hükümeti tarafından kaldırılana kadar vergi mükellefleri her yıl bir “servet beyannamesi” vermiş ve geçim giderlerini, harcamalarını bildirmiştir. 
Hesap uzmanları, Maliye müfettişleri gibi Türkiye ölçeğinde sayıları 400’ü geçmeyen sınırlı kadrolarla yürütülebilse de ciddi biçimde uygulanmış ve bu usulde en büyük servet sahipleri bile denetlenebilmiştir.

Sonradan, ekonomimizin önünü açmakla (!) tanınan Özal ile başlayan “liberalleşme” ve “Benim memurum işini bilir” açılımları çok geçmeden önemli bir aşama yaptı: 
Hükümet “Nereden buldun” sorusunun piyasayı ve dolayısıyla siyaseti ne kadar bunalttığını ileri sürerek uygulamayı 2995 Sayılı kanunla kaldırıverdi.

“Nereden buldun” un kaldırılması hatta izinin bile bırakılmamasını öngören hatta hatta “kazıyan” o kanunun ilgili maddesi şöyleydi:

“Geçici madde 22. — Mükellefler hakkında servet beyanı ve gider esasına dayanılarak geçmişe yönelik inceleme ve tarhiyat yapılamaz. Mükelleflerin geçmiş vergilendirme dönemlerine ait servet bildirimlerinde beyan ettikleri servet unsurları ile yıllık gelir vergisi beyannamelerinde beyan ettikleri giderler vergi incelemelerinde ve takdir işlemlerinde veri olarak kullanılamaz. 
Bu Kanunun yürürlük tarihinden önce servet beyanlarına dayanılarak yapılmış bulunan tarhiyatlar terkin edilir. Bu konuda sürdürülen ihtilaflardan ve incelemelerden vazgeçilir. “

Böylece, mantar gibi büyüyen ama nereden geldiği, vergilendirilip vergilendirilmediği belli olmayan “servet”ler kanun yoluyla “nereden buldumsa buldum, kimi ilgilendirir ki?” gibi hukuki bir güvenceye kavuşturulmuştu.
Yani vergiden ürken “korsan sermaye”ye, kara paraya “korkma, sana bir şey yapamazlar” biz seni koruyoruz denmişti.
*
Bundan sonraki “nereden buldun”u sorma denemesi 1998 yılında Mesut Yılmaz’ın Başbakan, Zekeriya Temizel’in Maliye Bakanı olduğu 55. Koalisyon Hükümeti zamanında 4369 Sayılı Kanunla yapıldı. Kanunun bu hükmü 3 sene sonra, 2002 yılı sonunda yürürlüğe girecekti ama bir gün bile uygulanamadan AKP hükümeti tarafından, 4775 Sayılı kanunla yürürlükten kaldırıldı.

Kaldırma gerekçesi, sermayenin ürkütülmemesi, yurt dışına kaçmaması ve ülke ekonomisinin zarar görmemesi idi. O tarihte partisinin genel başkanı olan Erdoğan, grup toplantısında bu değişikliği şu sözlerle savunuyordu:

"Ekonomik barışın sağlanabilmesi, mükellefin az çok vergi verebilmesi ve sistem dışına çıkan kaynakların sisteme yeniden dahil olması için 2003'te devreye girecek olan Nereden Buldun Yasası'nın iptal edilmesi gerekmektedir. Bu yasanın bedelini bu ülke daha önce çok ağır ödedi. Bundan ders alınmadı mı?" ((27.3.2002-Gazeteler).

Açıkça belliydi ki, bu ülkenin düzeninde “nereden buldun” sorusunun sorulacak olması, ülkenin siyasetine söz geçirebilecek güçteki kimi iş ve sermaye sahiplerine, türedi zenginlerine de; onların sıkıntısına kulak vermek durumunda olan siyasi iktidara da “ağır” gelmişti ve hükümetin daha önce ödenmiş bu “ağır bedel”den ders çıkarması gerekiyordu..
*
Ne dersiniz?
Türkiye’de halen ekonominin yarısı kayıt dışıysa; her gün yoksul sayısı artar, türedi zenginler fışkırır ve dolar milyarderleri sayısı –bırakın bizi- gelişmiş ülkeleri bile şaşırtırken şimdi bir kısım siyasetçinin “nereden buldun” sorusu üzerine “inşallah”ları size inandırıcı geliyor mu?

Siyaset bu anlayışın ürünü olmaya devam ederken herkesin kazancı ölçüsünde, adaletle vergilendirilmesi yani devletin yükünün herkese “taşıyabileceği oranda” paylaştırılması mümkün mü?

Bakkal manav gibi bu düzenin mağdurları değil ama kimi ciddi servet sahiplerinin bu kayıt dışı varlıklarının masum sayılıp “aman kaçmasın”, “üzülmesin” diye üzerine titrendiği bir ekonomide ve “Nereden buldumsa buldum” diyebilmenin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kanunla güvence altına alındığı bir ortamda, siyasetin ve özellikle iktidarların bu anlayışın dışında kalması, gölgelenmemesi mümkün mü?

Ama gelin biz yine de "inşallah" diyelim...
Ne de olsa işimiz biraz Allah'a kalmış.

 

Bülent SOYLAN | Tüm Yazıları
Hits: 2016