'Adalet Kan Kusturur mu?'

~ 15.05.2011, Emre KONGAR ~
Soruyu Malatya İnönü Üniversitesi Eski Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu soruyor mahkemeye!
Medyada İkinci Ergenekonadıyla anılan davanın 13 Mayıs 2011 tarihinde Silivri’de yapılan 119. duruşmasında tutuklu sanık Prof. Hilmioğlu, tarihi bir konuşma yapıyor:
Bir hekim olarak ettiği hipokrat yemini nedeniyle konuştuğunu belirterek, geniz kanseri olan sanıklardan avukat Yusuf Erikel’in durumuna değiniyor.
Hekim meslektaşlarım üzerinde bir korku ortamı yaratıldı. Adalet kan kusturur mu? Ben Yusuf Erikelin kan kustuğunu gördüm. Bu korku ortamı devam ettirildiği sürece adalet kan kusturur diyor.
Genizdeki tümörün çapının 6-7 santim olduğunu, Erikel’in 1 yıl boyunca şikâyetleri olmasına rağmen Silivri Devlet Hastanesi’nden daha büyük bir yere nakledilmediğini dile getiren Hilmioğlu, Mehmet Haberal’ın da ventriküler taşikardisi nedeniyle doğrudan ölüm riski altında bulunduğunu söylüyor.
Harvard Üniversitesi’ne ait Ventriküler taşikardi ve ani kalp ölümü başlıklı bir makaleyi göstererek, Bunun başlığı bile bu ritim bozukluğu hastalığının ölümcül hastalık olduğunu gösterir. Bu yazının önünde bütün hekimlerin eğilmesi gerekir diyor.
Erikel için de şunları söylüyor:
6-7 santim tümör demek, ‘yaşam ömrün birkaç yılla sınırlıdır’ demek. Bu tümör Erikelin 30 yılını elinden almıştır. Erikel ölüm yolculuğuna çıkmış, Haberal da doğrudan ölümle karşı karşıyadır. 30 gün değil, 30 saniye içinde bile adamı götürebilir. Neden hekimler sevk etmiyor? Neden ‘ventriküler taşikardisi’ olan bir hastayı buraya göndermek zorundan kalıyor?
Daha sonra kendi gözlemlerini aktarıyor:
Ben 4 hastanede yattım. Meslektaşlarımın gözündeki korkuyu gördüm. Bunu sadece mimikleriyle değil doğrudan sözlü de ifade ettiler. Bu korku ortamı devam ederse, bu ölümler, hastalıklar, kan kusmalar bitmeyecek. Korku ortamının yok edilmesi konusunda heyetinize görev düşmektedir. Yusuf Erikel duruşmada kan kustu. Adalet kan kusturuyor. Bir hukuk insana kan kusturuyorsa, diyebilir miyiz ki içinde adalet var?
Aslında Hilmioğlu’nun kendisi de ağır hasta.
Düzenlenen raporlara göre 2 ayda bir kere MR, tomografi gibi tetkiklerini yapabilmesi için İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde polikliniğe gitmesi gerekiyor, ama sanıklara kan kusturan adalet acaba onu Cerrahpaşa’ya sevk edecek mi?
Hilmioğlu’nun sözünü ettiği, Silivri’deki adalet anlayışından kaynaklanan korku, bir süre önce saygın tıp profesörlerinin Haberal’ın tedavisi dolayısıyla gözaltına alınmasıyla doruk noktasına ulaşıyor…
Artık profesörler bile meslektaşlarına el sürmeye korkuyor!
Ve bütün bunların üstüne Uluslararası Af Örgütünün Yıllık Raporu:
Türkiye’de yapılan yasal ve anayasal değişikliklerin hak ve özgürlüklerde gerekli temel ilerlemeyi sağlamaya yetmediği vurgulanıyor…
Türkiye’de ifade özgürlüğünü ihlal eden cezai kovuşturmaların da sürdüğü belirtiliyor…
İşkence ve kötü muamele olaylarına karıştığı iddia edilen kolluk kuvvetlerine yönelik kovuşturmanın da eksik kaldığı ifade ediliyor…
Adil olmayan yargılamaların devam ettiği belirtiliyor…
Bu davalarda, adli makamlar, alternatif geliştirmek yerine, aşırı uzun tutuklulukta ısrar etti; avukatların elinde ise bu tür tutuklulukların yasallığını sorgulamaya yarayacak etkili bir mekanizma bulunmuyordudeniyor.
Uluslararası Af Örgütü adli makamlarınsorumluluğunu anımsatıyor ama asıl sorumluyu, yasama gücünü elinde tutan siyasal iktidarı es geçiyor.
İşte sevgili okurlarım, böylece benim dün yazdığım Bir Siyasal Oksimoron Örneği Olarak Adalet ve Kalkınma Partisi başlıklı yazının içeriği açısından bir başka oksimoron ifade Türkiye’nin hukuk tarihinde yerini alıyor:
Kan kusturan adalet!
Başta Hilmioğlu ve Haberal olmak üzere bütün tutuklu ve tutuksuz yargılanan hastalara acil şifalar, yargılanırken yaşama veda eden İlhan Selçuk ve Kuddusi Okkır’a Allah’tan rahmet diliyorum.

(Cumhuriyet 15.05.2011)

Emre KONGAR | Tüm Yazıları
Hits: 1985