Işid ve iflas eden Türkiye'nin Irak politikası

~ 19.08.2014, Av.Feyzi Çelik ~

IŞİD (Irak Şam İslam Devleti) Musul'u ele geçirdikten sonra ismini İslam(İD) olarak değiştirerek emiri El Bağdadi'yi Halife olarak ilan etti. Sünnilik temelinde örgütlenen İD, bundan sonraki hedefinde Kürdistan bulunmaktadır. İD'in Kürdistan'a atfettiği rol Kürdistan'ı İD'ye katmaktır. İD'in daha öncesinde Rojava'ya şu anda Irak Kürdistan'ına saldırmaya başlamış olması bu planını açığa çıkarmaktadır. Öyle anlaşılıyor ki, İD, Musul'u kendisine üs olarak seçip oradaki birliklerini çevreye mobilize etmekle yetinen bir örgüt değildir. Nasıl ki, Musul'u düşürmeden önce orada gizli bir örgütleme yaptığı gibi aynı şeyi Sincar bölgesinde yapmıştır. Sincar'ı içten çökertecek bir yapılanma olmadan sırf dışarıdan gelen birliklerle bunu yapmaları mümkün değildir. Kuşkusuz bu duruma gelinmesinde KBY ve Irak merkezi yönetiminin istihbarat zaafiyeti etkili olmuştur. Yine İD gibi bir yapılanma tarafından sırf askeri bir işgalden söz etmek de mümkün değildir. Boşaltılan yerlerin kendi taraftarlarına teslim ettikleri ve onlar tarafından sahiplendiği de anlaşılmaktadır. Etnik ve dini temizlik anlamına gelen bu yönelimin Şii Türkmenler, Hıristiyanlar ve Ezidilere yönelik oluşu bölgeyi Sünni-İslamlaştırmayı esas alarak Kürdistan'ı kolayca İD'ne dahil etmek amaçlanmıştır. Bunu gerçekleştirmek için Kürdistan'da örgütlü hale gelmiş de olabilir. Nasıl ki, Musul ve Sincar'daki örgütleme İD'e alan açtıysa varsa böyle bir örgütleme IKBY'nin yıkımı ile sonuçlanabilir. 

Musul'un İD'in denetimine geçtikten sonra İD'in bundan sonraki yönünü Bağdat'a çevireceği yönündeydi. İran'ın buna karşı önlem alışı, Bağdat'a destek vereceğini açıklamış olması, İD'in yönünü Irak'ın kuzeyine yöneltmesine neden olmuştur. İD, Irak'ın kuzeyinde gücünü artırdıktan sonra Bağdat'a daha kolay sızacağının hesaplarını yapmaktadır. 

Musul'da, Sincar'da, Telafer'de boşaltılan yerlere Sünni Arap aşiretlerinin yerleştirildiği dikkate alındığında İD'in kendisine toplumsal bir taban oluşturduğu, oluşturulan bu taban sayesinde hem kendisini sağlama almış durumda hem de bir şekilde geri dönmeye düşünecek Hıristiyanları, Ezidileri ve Şii'lerle çatıştırmayı esas almıştır. Ancak tıpkı Afganistan'da Taliban'ın başına gelenin bir benzeri İD'in başına da gelebilir. Öyle anlaşılıyor ki, ABD, İD karşısında İran'la geniş bir anlaşma yapmış durumdadır. Talabani'nin Kürdistan'a dönüşü, Fuad Masum'un Irak Cumhurbaşkanlığına seçilmesi de bununla bağlantılıdır. Talabani'nin yokluğunda kaderini Türkiye'ye bağlamış bulunan KBY'nin Türkiye'nin uluslararası sıkışmasından dolayı içine girdiği açmaz da ABD'nin çağrısıyla Şii ve Kürtlerden oluşacak bir koalisyon hükümetiyle sonuçlanabilir. Böylece Türkiye'nin Ortadoğu'da elinde bulundurduğu KBY'ni de kaptırmakla karşı karşıdır. Özellikle İD'in saldırıları karşısındaki Türkiye'nin pasif tavrı da dikkate alındığında bundan sonraki süreçte Barzani ile Türkiye'nin ilişkileri de eskisi gibi olmayacaktır. Kaldı ki, İD'in Kuzey Irak'taki ilerleyişi Barzani siyasi olarak da geriletmiş durumdadır. Daha önceden Rojava'daki duyarsızlığı Kuzey Irak'ta da tekrarlatmış olması hem kendisini siyaseten zayıflatmış hem de peşmergenin büyük kayıplar vermesine neden olmuştur. Tüm bunların siyasi sonuçları olacaktır. Bu sonuçlardan en önemlisi KCK'nin Güney Kürdistan'da askeri ve siyasi etkinliğini belirgin hale getirmesiyle sonuçlanacaktır. Özellikle IŞİD'in Musul'u işgal eder etmez KCK'nin Şengal konusundaki uyarılarının haklı çıkmış olması Kürt halkı tarafından da görülmüştür. 

Türkiye, gelinen an itibarıyla Ortadoğu'da iflas etmiş durumdadır. Mısır'ın Müslüman Kardeşlerin partisini yasadışı ilan etmesi de dikkate alındığında bundan sonraki süreçte Türkiye Batı ile ilişkilerine geliştirmek için Sisi benzeri bir politika geliştirmek zorundadır. Radikal İslam'ın tehdidini ensesinde hisseden Suudi rejimi nasıl ki, Sisi'ye destek verdiyse radikal islam'ın nefesini yanı başında hisseden Recep Tayyip Erdoğan laikliği daha fazla dile getiren bir lider konumuna da gelebilir. NATO'nun İŞİD'e karşı gerekirse Türkiye'yi koruruz şeklindeki güvencesi AKP'ye son bir çağrıdır. AKP, bu çağrıya riayet edecektir. Öte yandan Irak'ta Cumhurbaşkanlığına Fuad Masum'un gelmesinden sonra Maliki'nin devreden çıkarılıp başka bir Şii liderin başbakan adayı olarak çıkmış olması da önümüzdeki süreçte Türkiye'nin yeni Irak hükümetiyle ilişkilerini iyileştirmeyi beraberinde getirebilir. 2009'da, Türkiye'nin Irak'ta Maliki'yi başbakan yapmama çabası da biliniyor. Erdoğan'ın CB olmasından sonra Irak ve Ortadoğu politikasının mimarı Ahmet Davutoğlu, Türkiye'de icranın başına gelişi Türkiye için yeni bir başlangıcı da olabilir. ABD'nin hava şimdilik hava saldırısıyla sınırlı olsa bile Irak'a yeniden dönüşe hazırlandığı da dikkate alındığında Türkiye'nin son dönemlerde ABD ve Batı karşıtı söyleminin samimiyeti de test edilecektir. 

IŞİD'in Bağdat'a ilerleyişinin İran, KBY'ne doğru ilerleyişinin ABD tarafından durdurulmasından anlaşılacağı gibi Türkiye'nin Mısır ve Suriye'de yaşadığı iflasına Irak iflasını da eklenmiştir. Böylece stratejik derinliğin mimarı stratejik sığlıkla boğulmuştur. Bu kadar başarısızlığa rağmen bu kişi başbakan olabiliyorsa bundan sonra herhalde kendi partisinin yıkıcısı olmaktan başka bir işe yaramayacaktır.

Av.Feyzi Çelik | Tüm Yazıları
Hits: 1360