Adana Baro Başkanı Av. Aziz Erbekin konuşması

~ 09.05.2011, Yeni Yaklaşımlar ~
“Sayın TBB Başkanım,
Sayın Valim,/Büyükşehir Belediyesi Başkanım,
Sayın Baro Başkanlarım,
Genel Kurulumuzun Değerli Üyeleri,
Basınımızın Özverili Temsilcileri,
Buraya gelerek bizi onurlandıran 31. Genel Kurulumuzun Seçkin Konukları,
Değerli Meslektaşlarım,
Çukurova’ya, Bereketli Topraklara hoş geldiniz.
31.Genel Kurulumuzun Adana’da yapılmasını kabul eden, 30.Genel Kurulumuzun seçkin üyelerine şükranlarımı sunuyorum.
Ocak 1971 yılında TBB’nin 4. Olağan Genel Kurulu Adana’da yapılmış ve meslek kuralları, burada kabul edilmiş idi.
Kırk yıl sonra bugün TBB’nin 31. Genel kurulunun tekrar Adana’da yapılıyor olmasından onur duyuyoruz.
Ülkemizin yetiştirdiği büyük ozan, umudun, inceliğin, korkusuzluğun şairi
Ahmet Arif,
“ Çukurovam,
Kundağımız, kefen bezimiz.
Kanı esmer, yüzü ak.
Sıcağında sabır taşları çatlar,
Çatlamaz ırgadın yüreği.” der.
Portakal çiçeğinin mis kokularının yayıldığı bu güzel bahar gününde, Çukurova’nın gönlü cömert, yüreği sıcak insanları sizleri konuk etmekten duyduğu mutlulukla; sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Geçtiğimiz yıl aramızdan ayrılan, Çağdaş Türkiye’nin ve hukuk devletinin yılmaz savunucusu, dost ve güzel insan, örnek hukuk adamı, Birliğimizin önceki başkanı Av. Özdemir Özok başta olmak üzere, savunma mesleğinin bugüne gelmesinde emeği geçen tüm meslektaşlarıma Allahtan rahmet diliyor, aziz hatıraları önünde sevgi ve saygıyla eğiliyorum.
Bugün, burada, mali konular görüşülmekle birlikte, ülkemizin ve hukukun temel konuları, savunmanın sorunları da ele alınacaktır. Gerek ülkemiz gerekse mesleğimiz bakımından önem taşıyan bu toplantının kentimizde yapılıyor olmasından dolayı Adana Barosu Üyeleri olarak mutluluk duymaktayız.Bu toplantıyı bir onur anısı olarak bütün yaşamımız boyunca hatırlayacak, tarihe düşülen büyük bir işaret olarak göreceğiz.
Genel Kurulumuzun ülkemize, ulusumuza ve mesleğimize faydalı sonuçlar doğurmasını, başarılı geçmesini diler, ülkemizin dört bir yanından gelen sayın delegelerimize Adana Barosu olarak, özel saygılarımızı sunarım.
- GENEL KURULUMUZUN SEÇKİN ÜYESİ MESLEKTAŞLARIM,
İnsanın, temek haklarının en önemlisi olan düşünce ve ifade özgürlüğü, savunma hakkıyla birlikte kullanıldığında değer taşır.Bu bakımdan savunma hakkının gelişim süreci, ülkemizdeki demokrasinin gelişim tarihinin de bir iz düşümünü yansıtır.Hukuki savunma hakkının geliştiği yönetimler demokratik gelişmişlik açısından yüksek standardı ifade eder. “İleri demokrasi”nin turnusolu savunma hakkının kullanımında hiçbir engelin olmamasıdır.
Oysa bugün ülkemizdeki savunma hakkının kullanımı çağdaş standartların çok altındadır. “Yok aslında! Demeye dilim varmıyor ama” yok sayıldığını” söylemek yanlış olmayacaktır.
2004 yılında kabul edilerek, 01.06.2005 tarihinde uygulanmaya başlayan Yeni Ceza Muhakemesi Kanunu, bir yönden savunma hakkının kullanımında çağdaş bir aşamayı kabul ederken, hemen arkasından bu hakların geri alınmasına ilişkin özel bir ceza yargılama rejimi oluşturmuştur.
Avrupa Birliği reform süreci çerçevesinde çıkarılan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 153.maddesi, savunmanın temel bir hakkı olan “Dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek almasını” engellemektedir. Tutuklama nedenlerinin öğrenilememesi savunma görevinin yerine getirilmesini engellemektedir. Savunmanın öğrenemediği bu belgelerin bazı basın-yayın organlarında yer alması ise bir garabettir.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun bu hükmü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6.maddesinin açık bir ihlalini oluşturmaktadır. Sözleşmenin 6.maddesine göre, “Herkes kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda ……..davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir….”
Bu maddenin bir iç hukuk hükmü olduğu düşünülünce, bununla çelişen yeni CMK:153.maddesinin acilen kaldırılması bir zorunluluktur. Bu hüküm, evrensel ceza hukukunun temel bir kavramı olan Silahların Eşitliği(Equality Of Arms) ilkesine aykırıdır. İddia makamı ile savunma makamı, hâkim karşısında mutlak bir eşitliğe sahip olmalıdır. Savcının elinde hangi delil var ise, tutuklamanın gerekçesi olan hangi deliller ise avukat da aynı delilleri öğrenebilmelidir. Savcının kamu adına yüklendiği görev ne kadar gerekli ise yurttaşın hukuki savunmasının yapılabilmesi de en az onun kadar büyük bir gerekliliktir.
Delillerin savunmadan saklanması, sanık ve avukatın etkili şekilde itiraz ve savunma yapabilmesini engellemektedir.
Adil yargılama ilkesinin uygulanabilmesi için CMK:153.maddesi(Terörle Mücadele Yasasının 10.md.) kaldırılarak AİHM içtihatlarıyla uyumlu bir düzenleme, gecikmeden yapılmalıdır.
Geçtiğimiz Mart(2011) ayı içinde İstanbul 12.Ağır Ceza Mahkemesi Başkanının “Avukat ve savcı aynı konumda değildir. Hakimler hiçbir zaman uyuşturucu avukatlarıyla oturup yemek yemez” sözleri yazılı ve görsel basında yer almıştır.Bu sözler münferit bir vakıa değildir.Türkiye’de görev yapan yargıçların bir çoğunun yargı erkinden anladıklarının otoriter bir geleneğin devamı olduğunu gösteriyor. Yargılama yetkisini iddia ve hükümden ibaret kabul eden yurttaşı ve bireyi yok sayan, çağdışı, otoriter yargı anlayışını ifade ediyor. Oysa, örnek alınan Avrupa yargılama sisteminde savcılar yargıçların girdiği kapıdan girmiyor, tamamen ayrı ve bağımsız binalarda çalışmasını yapıyor. Bizde olanın tersine yargıç, savcıyla birlikte dosyayı görüşmüyor, baş başa mütalaa oluşturmuyor. Böyle olduğu içinde iddia makamı yüzlerce sayfadan ibaret iddianameler düzenliyor, yargıç, yetkisi olduğu halde, bu iddianameleri reddedemiyor, onbinlerce sayfadan oluşan hazırlık dosyalarını kabul ederek, tutuklamaların hukuka ve hakkaniyete uygunluğunu denetleyemiyor.Tutuklamadan aylar, hatta yıllar sonra düzenlenen iddianamelerin, açılan davaların görevi kötüye kullanmak, en iyimser yaklaşımla görevi ihmal olduğunu tesbit edemiyor.
Bu ve benzeri birçok uygulamalarıyla Özel Yetkili Mahkemelerdeki hukuk ihlalleri haksız tutuklamalar, gözaltına almalar devam ediyor. Bugün ülkemizde yaşayan kimsenin hukuk güvenliği kalmamıştır. Herkes, yasadışı iletişim tutanaklarıyla tutuklanabilir, gözaltına alınarak cezalandırılabilir, sabahın 05.00’nde evi, işyeri aranabilir, DVD, CD bırakılarak hayal dahi edemeyeceği iddialara maruz kalabilir.
Siyasal ve yargısal yaşamın hep bir hesaplaşma olarak sürmesini istemiyoruz.Bunu çağdaş demokrasi ile bağdaştıramıyoruz.Böyle olmamasını diliyor, herkes bugün yaptıklarıyla yarın ne ile karşılaşacağını bilsin istiyoruz. Hukuk devleti ilkeleri bütün kurumlarıyla yerleşsin, siyaset kurumu yargıdan elini çeksin. Devam eden davalar hakkında, ne elinde silah olan Genel Kurmay Başkanlığı, ne başbakan, ne de Cumhurbaşkanı yorumda bulunsun.Yargıç, siyasal iktidarın yasama gücünün ve silahın korkusunu duymaksızın ulusumuz adına, bağımsızca hükmünü verebilsin.Bunun acısını en iyi biz biliriz. Kin olmasın. Düşmanlıklar olmasın. Kardeşlik, dostluk, vefalılık duygularımız her daim yaşasın, yaşatılsın.
Bu duygu ve düşüncelerle, bugün burada, yaptığımız TBB Mali Genel Kurulumuzun, ulusumuzun daha ileriye taşınmasına yönelik bir adım daha atmasına neden olarak; hukukun üstünlüğü ve yargının bağımsızlığı konularında tüm barolar ile birlikte TBB çalışmalarına yardımcı olacağı inancımızı yineleyerek bu genel kurulun hazırlanmasında TBB yönetimine ve katkı sunan, delege ve konuklarına sevgi ve saygılarımı sunuyorum.”
Hits: 1466