F Tipi Çözüm...

~ 07.07.2014, İlhan CİHANER ~
İLHAN CİHANER

Başlıktaki F Fethullah'ın F si değil!

Bu F, cezaevi adlandırmasında kullanılan A dan başlayıp -yanılmıyorsam- M ye kadar giden dizideki F.

F Tipi, “Tehlikeli” tutuklu/hükümlülerin kapatılması için, “yüksek güvenlikli” olarak tasarlandığı iddia edilmişti. Özü hücre, tecrit/izolasyon uygulamalarıyla, kişiliğin yokedilmesiydi. O nedenle insan onurundan yana olanlar, “Sessiz Ölüm” diye adlandırdı F tipi cezaevlerini. Açlık grevleri, ölüm oruçları, protestolar yapıldı. Ancak devlet, bu sistemi hayata geçirmek için, başta “hayata dönüş” vahşeti olmak üzere inanılmaz bir şiddet uyguladı. Bir yandan da tüm propaganda aygıtını bu insanlık dışı sistemi meşrulaştırmak için kullandı. İşte o günlerden kalma bir kavram yeniden çalındı kulağıma: Rehabilitasyon!

F tipi vahşeti gizlemek ve meşrulaştırmak için kullanılan “geliştirme, treatman, rehabilitasyon, uyum, sosyal yaşama katılım” gibi kavramlar şimdilerde yine kullanılmaya başlandı. Tam da “çözüm süreci” denilen oyalama, ve “yoksa siz yeniden cenazelerin gelmesini mi istiyorsunuz” şirretliği/korkutması üzerinden de her türlü eleştiriyi engelleyen bir zihni vesayet ortamında duymaya başladık bu sözcükleri.

Şu an TBMM İçişleri Komisyonunda görüşülen tam adı “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun Tasarısı” kamuoyuna böyle sunuldu:

“...dağdan inen ve örgüt yöneticisi olmayan PKK'lıların rehabilitasyonu sağlanacak...” (Nuray Babacan, Hürriyet, 25 haziran 2014)

“ikinci madde içinde başka bir fıkra olarak, çözüm süreci, örgüt mensuplarının silahları bırakması hususu dikkate alınarak eve, siyasete dönüşler, sosyal yaşama katılım, uyum, rehabilitasyon süreci kapsamında atılması gereken adımlara vurgu yapılmıştır.” (Beşir Atalay'ın AA ve TRT muhabirlerine 26 Haziran 2014 tarihinde yaptığı açıklama)

Bu açıklamayı dinleyen birisi ne düşünür? Silahlar bırakılmış, “sorun” çözülmüş ve sonrasına ilişkin “sorunlar” üzerinde duruluyor.

Ama yasaya asıl ruhunu veren bence bu rehabilitasyon yaklaşımı. Hem de yalnızca “yönetici olmayan PKK'lılara” yönelik yapılacak rehabilitasyon. Yöneticileri “sosyal” olduğu için olsa gerek, rehabilitasyona ihtiyacınının olmadığı, ama üyelerinin uyuma ve rehabilitasyona ihtiyacının olduğu “ilginç” bir örgüt! Sormak gerekir burada; Peki sempatizanlarına, oy verenlerine, destekçilerine nasıl bir tedavi proğramı düşünüyorsunuz? Öyle ya bu kadar çok iyileşmesi gereken insandan oluşan bir harekete destek verenleri de ihmal etmemek gerek!

Ha bir de Öcalan'ın “tarihi karar” diyerek, İdris Baluken aracılığı ile yaptığı açıklama var:

“aslında on yıl önce yapılması gereken düzenlemeydi. Bu konuda devletin bu kadar yasadan kaçan tutumunu anlaşılmaz buluyorum. Oysa çağdaş, demokratik hukuk devletlerinin normu yasayla çözüm aramaktır.” Sorunun çözümünün odağına yasayı koymasını bir tarafa bırakalım

ama, gecikmiş bulduğu yasa tasarısında çözüme dair ne var? Hiç ama Hiçbir şey.

Açın metni okuyun tamamı basmakalıp temenniler; çalışmaları yürütür, adımları belirler, görevlendirir,tedbirleri alır, bilgilendirmeleri ve koordinasyonu sağlar! Sanki bunları yapmak için önünde engel varmış gibi.

İlginç olan şey Öcalan'ın da bu kadar övmesi bu yasayı. Bence başka bir yasa tasarısı göstermişler kendisine!

Yasa tasarısında olan tek şey 4(2). madde: “Bu Kanun kapsamında verilen görevleri yerine getiren kişilerin hukuki, idari veya cezai sorumluluğu doğmaz” (bunların ısrarlı dokunulmazlık düzenlemelerinin altından bir “çapanoğlu” çıkacak ama, artık Paris cinayetleri mi çıkar bilmem)

12 Eylül faşizminin ayak izlerini takip eden AKP nin, Anayasanın meşhur geçici 15. maddesini yeniden ve üstelik daha geniş bir şekilde -kamu görevlisi olsun olmasın görevlendirilen herkesi kapsayacak şekilde- ihdas etmesi de bir garip. Çünkü geçici 15. madde, üstelik Anayasada yer almasına rağmen, kendi tezleri ve çabalarıyla MGK üyelerini kurtaramamıştı. Başbakan ve adamları pek anlamazlar ama, varsa anlayan hukukçuları, şimdi 12 Eylül davası bozulsun diye dua ediyordur. Yoksa iktidar değiştiğinde aynen geçici 15. madde de olduğu gibi korktukları her ne ise o suçlardan yargılanabileceklerdir.

Şimdi bu yazdıklarımı “bak çözümde rol alacakları yargılanmayla tehdit ediyor” diyecek marazi AKP muhipleri için tekrar edeyim.

Hak ve özgürlükler pazarlik konusu yapılamaz. Gizli kapaklı çözüm olmaz. Barışın halka maledilmesi gerekir. Oryantalist, üstten bir dil kullanarak, pazarlıkçı yöntemlerle barış getirilemez. Bir yandan kalekol yaparak öte yandan devletin boşalttığı alanda yol kontrolü yaparak barışa katkı sağlanmaz. Siyaset alanı her fikir ve görüşe sonuna kadar açılmadan barış olmaz. Sadece yasa çıkararak barışı getiremezsiniz. Irak'ta Suriye'de savaşı örgütleyip kendi ülkende barışı kuramazsın. TBMM yi devre dışı bırakarak çözümü sağlayamazsınız. Silahı ve şiddeti işlemsel olmaktan çıkarmadan barışı getiremezsin.

En önemlisi her seçim öncesi faşizan bir iktidara “altın tepside” oyalama fırsatı sunarsanız zemininizi kaybedeceğiniz gibi, iktidarla “aynileşirsiniz”.

***
12 Eylül faşizminin dokunulmazlık hükmü
12 Eylül 1980 tarihinden, ilk genel seçimler sonucu toplanacak Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanlık Divanını oluşturuncaya kadar geçecek süre içinde, yasama ve yürütme yetkilerini Türk milleti adına kullanan, 2356 sayılı Kanunla kurulu Milli Güvenlik Konseyinin, bu Konseyin yönetimi döneminde kurulmuş hükümetlerin, 2485 sayılı Kurucu Meclis Hakkında Kanunla görev ifa eden Danışma Meclisinin her türlü karar ve tasarruflarından dolayı haklarında cezai, mali veya hukuki sorumluluk iddiası ileri sürülemez ve bu maksatla herhangi bir yargı merciine başvurulamaz.

'İleri demokrasi'nin dokunulmazlık hükmü
Bu Kanun kapsamında verilen görevler, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarınca ivedilikle yerine getirilir.
Bu Kanun kapsamında verilen görevleri yerine getiren kişilerin hukuki, idari veya cezai sorumluluğu doğmaz.

Editör: İLHAN CİHANER

İlhan CİHANER | Tüm Yazıları
Hits: 1253