'Çılgınlığın' Olası Uluslararası Etkileri

~ 04.05.2011, Prof. Dr. Hüseyin PAZARCI ~
“Çılgın projenin” ciddi biçimde incelenmesini gerektiren birçok sorun vardır. Başbakan Erdoğan’ın Montrö Sözleşmesi gibi birçok konuda çözümlenmiş sorunları tekrar gündeme getiren popülist yaklaşımı, seçim arifesinde polemiklere yer vermek suretiyle sağlıklı bir değerlendirme ortamını da ortadan kaldırmaktadır.

Başbakan Erdoğan’ın çılgın projesinin uluslararası etkiler açısından enine boyuna düşünülmeden ortaya atıldığı görülüyor. Karadeniz ve Marmara Denizi’ni birleştirme amaçlı projenin olası etkileri konusunda ilk akla gelen, medyada tartışıldığı gibi Montrö Boğazlar Sözleşmesi’yle ilintili ortaya çıkacak sorunlardır. Birincisi, Montrö Sözleşmesi’nin ticaret gemileri için barış ve savaş zamanlarında bazı farklarla öngördüğü, herhangi bir ödeme yapılmadan geçiş serbestliği ilkesine dayanarak yeni yolun(kanalın) Türk boğazlarından geçmek isteyenlere empoze edilemeyeceği açıktır. Ancak, bu görüş bazı koşullarda İstanbul Boğazı’ndan geçişin gecikmeli yapılması durumlarında ekonomik kayıplarını hesaba katan gemilerin yeniyolayönelmesi olasılığını da ortadan kaldırmaz.
Karadeniz’in güvenliği
Montrö Sözleşmesi ile ilgili olarak ortaya çıkan sorunlardan ikincisi, Karadeniz’in güvenliğine ilişkindir. Sözleşme, savaş gemilerinin Türk boğazlarından geçişi konusunda kıyıdaş olmayan devletlerin bazı tür savaş gemilerinin geçişini yasaklamaktadır. Bu çerçevede anılan devletlerin uçak gemilerinin, denizaltılarının ve belirli bir boyutu aşan büyük su üstü savaş gemilerinin (Sözleşmenin II. Ekinde tanımlanmaktadır) boğazlardan geçmesi yasaktır. Bu devletlerin geri kalan küçük savaş gemileri ile yardımcı gemilerinin ise Karadeniz’e geçmeleri olanaklı olup en çok 21 gün kalabilecek ve Karadeniz’deki kıyıdaş olmayan devletlerin bulundurabileceği toplam savaş gemisi 45 bin tonu aşamayacaktır. Bütün bu kurallar, Montrö Sözleşmesi’nin Başlangıç bölümünde açıkça bildirildiği gibi, Türkiyenin güvenliği ve Karadenizde kıyıdaş devletlerin güvenliğiamacıyla öngörülmüştür. Çılgın projeuyarınca kanal açılması durumunda Montrö Sözleşmesi’nin savaş gemilerine ilişkin bu kurallarının hukuken sürmesi gerekmektedir. Söz konusu kanalın açılması durumunda hukuki statüsüne gelince, uluslararası hukuk doğal su yolu olan boğazlarla insan yapımı su yolu olan kanalların rejimini ayırmaktadır. Bir devletin sınırları içinde yer alan bir kanal ilke olarak ilgili devletin yetkisi altında olup ulaşım rejimini de ilgili devlet belirlemektedir. Başka bir deyişle kanal ilke olarak Türk hukukuna bağlı bir düzenlemeyi gerektirecektir.
Bununla birlikte yapımını uluslararası ortaklıkların yüklenmesi ve uluslararası etkili devletlerin baskıları sonucu bazı kanallar bir tek devletin sınırları içinde bulunmalarına rağmen, hukuki statüleri uluslararası bir antlaşma ile düzenlenmek suretiyle uluslararası kanal niteliğine sahiptir. Örneğin Süveyş Kanalı ve Panama Kanalı gibi kanallar bu niteliktedir. Çılgın Projekanalının yapımı uluslararası ortaklıklarca yüklenilse bile, en başta bu kanalın bir ulusal kanal statüsünde olması denetiminin Türkiye’nin yetkisi altında olması bakımından önemlidir. Dolayısıyla yapımın yabancı devlet ya da ortaklıklarca yüklenilmesi durumunda ulusal kanal statüsükoşulunun önce kabul ettirilmesi çok önemlidir.
Tarihte bu tür düzenlemeleri önceden öngörmeyen devletlerin ödediği bedellerin örnekleri vardır. Beklenmeyen siyasal sonuçlar ortaya çıkmıştır. Örneğin Panama Kanalı’nın yapımı çalışmalarına yabancı ortaklıklarca 1879’da başlanılmış; bazı kesintilerle çalışmalar sürdürülürken 1900’lerin başlarında o dönem Panama bölgesinin Kolombiya’ya ait bulunması nedeniyle Kolombiya hükümeti, ABD ağırlıklı bir geçiş ve denetim rejimini öngören uluslararası bir antlaşmayı imzalamak zorunda bırakılmıştır. Ancak Kolombiya meclisi bu antlaşmayı onaylamayınca Panama bölgesinde ayaklanmalar çıkmış ve 1903 yılında ayrı bir Panama devleti doğmuştur ve yeni devletin meclisi yapılan yeni bir antlaşmayı onaylamıştır. Kanalın ulusal statüde bir rejim altına alınması durumunda ise Türk düzenlemesi geçerli olacaktır. Bu durumda Türkiye’nin kanal için de Montrö Sözleşmesi’nin Karadeniz’in güvenliği ve barışı koşullarını yerine getirebilmesi doğrultusunda Montrö’nün savaş gemileri için koyduğu kuralları aynen benimsemesi gerekecektir. Dolayısıyla, Kanal ulusal yasalarımıza bağlıdırdiyerek Karadeniz’i kıyıdaş olmayan devletlerin savaş gemileri ile dolduracak bir ulusal düzenleme yoluna gidilmesi durumunda hem Montrö Sözleşmesi’ne aykırı düşme, hem Türkiye’nin kuzeyden çevrilerek hem de Rusya ve Kafkas ülkelerinin güvenliğine zarar verme riski söz konusudur. Böylece başta Rusya olmak üzere çeşitli itirazların ve Montrö Sözleşmesi’nin değiştirilmesi talebinin gündeme gelmesi olasıdır. Bütün bu sorunları önlemek için projenin gerçekleşmesi durumunda kanalın Türkiye tarafından sadece ticaret gemilerine açılması ve savaş gemilerinin tümünün Karadeniz’e kıyıdaş olan ve olmayan devletler için Montrö Sözleşmesi’ne göre boğazlardan geçişinin süreceğinin bildirilmesi uygun olacak görünmektedir.
Kanal projesinin ayrıca sadece İstanbul Boğazı açısından etkisi olmayacaktır. Montrö Sözleşmesi Boğazlardeyimiyle ulaşım açısından Çanakkale Boğazı, Marmara Denizi ve İstanbul Boğazı’nın kastedildiğini bildirmektedir. Kanalın İstanbul Boğazı’na seçenek oluşturması ile gemilerin Çanakkale Boğazı ve Marmara Denizi’nden geçiş rejiminin her haliyle aynı kalması söz konusudur. Bu açıdan da Montrö Sözleşmesi’nin varlığına dikkat etmek gerekmektedir.
Popülist yaklaşım
Çılgın projeyivesile yaparak bazı devletlerin Karadeniz’e giriş-çıkış ve hareket yeteneklerini arttırarak, Kafkasya ve Orta Asya enerji kaynaklarına müdahale kolaylıkları aramaları olasılığı vardır. Bir süredir başta ABD olmak üzere bazı Avrupalı devletlerin bölgede müdahale olanaklarını aradıkları uluslarası gözlemcilerin de bildikleri bir gerçektir. Ukrayna ve Gürcistan’daki renkli devrimler bunu anlamamıza yetmektedir. Çılgın projeninMontrö Sözleşmesi’ni değiştirerek bazı devletlerin bu amaçlarına da alet ettirilmemesi gereklidir.
Ayrıca kanal projesinin Kafkasya ve Orta Asya petrol ve doğalgazını taşıyan boru hatlarına taşımacılık bakımından bir seçenek oluşturup oluşturmayacağının ve bu hatların atıl kalması olasılığının da uzmanlar tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. Yine Montrö Sözleşmesi dışında böyle bir su yolunun Türkiye’nin genel güvenliği açısından da değerlendirilmesi uygun olacaktır.
Sonuç olarak, çılgın projeninciddi biçimde incelenmesini gerektiren birçok sorun vardır. Başbakan Erdoğanın Montrö Sözleşmesi gibi birçok konuda çözümlenmiş sorunları tekrar gündeme getiren popülist yaklaşımı, seçim arifesinde polemiklere yer vermek suretiyle sağlıklı bir değerlendirme ortamını da ortadan kaldırmaktadır.

(Cumhuriyet 04.05.2011)

Prof. Dr. Hüseyin PAZARCI | Tüm Yazıları
Hits: 4047