İmamın domuzu

~ 04.05.2011, Nihat BEHRAM ~
Şu domuzun insanlığa hizmetine bak, bir de insanoğlunun domuza eziyetine!
Özellikle de Müslüman ve Musevi âleminde ‘haram’ yasağıyla lânetlenmiş bu hayvancığın önünde insan olarak şahsen ben acıma ve mahcubiyet dışında bir duygu taşımam. Nasıl acımayayım ve nasıl mahcup olmayayım? Nereye baksam saygı ve şükran gerektiren izi var. O yine de, Müslüman ve Musevi âleme yaranamaz, adı ‘haram’la birlikte anılır. Haram lânetin ikizidir. Yani lânetlidir.
Yurtdışında, camilerin yanı başında açılmış bakkallardan, semt lokantalarına, kasaplara, dönercilere kadar her mekânın tabelasındaki ‘mamullerimiz helâldir’ notu, o düşünülerek konulmuştur. Zaten Müslümanla Musevinin çakışma noktalarından biri de budur. Yani domuz. Eskiden Musevi mahallelerindeki bakkallarda imam kılıklı adamlar gördüğümde kendi kendime ‘ne işleri var’ diye sorardım. Sonradan öğrendim. Domuza karşı korunma dayanışması! Müslümanın ‘helâl’i onlarda ‘kosher’ diye anılıyor, haramı ise ‘trefah’! Haram/ Trefah listelerinin ilk sırasında ne mi var: tabii ki domuz.
Hizmetten başka ne yapmış insanlara domuzcuk? Şu ikiyüzlülüğe bak! Hadi eti için ‘haramdır’ dedi geçtiler, yaşamın binbir köşesindeki et ötesi izine sürtünmeden nasıl geçecekler? ‘Sehven’ mi? İkiyüzlülük de zaten burada. Yani ‘sehven’ diye günah savmakta! Domuzla YGS'nin ‘kader birliği’nden söz etselerdi ‘saçmalamayın, bu kadarı da olmaz’ derdim. Bu da oldu. Öyle ya, Ali Demir ‘Şifre var, ama sehven!’ demedi mi? Domuzun insan üstündeki kaçınılmaz izleri sorulduğunda hoca efendi ‘sehvense günah sayılmaz’ diye yanıtlamıyor mu?
Kafamı neden böylesi muzır meraklar doldurur şahsen ben de anlamıyorum, ama yine de meraklanmadan edemiyorum. Şu zavallı domuzcuğun haramlığı bile içimde bin düğümlü merak yumakçığı olup çıktı. Sanılmasın ki kesilip yenilmesini savunuyorum. Benim ikiyüzlülüğüm, hayvan boğazlanmasına karşı olduğum halde, önüme et gelince yemekle sınırlı. Merakımsa bunun ötesinde.
Sözgelimi, sormadan edemiyorum: Sümeyye ‘Sultan’ın, Genç Osman oyununu seyrederken çiğnediği sakız ‘Trident, Vivident, Stimerol’ falan gibi bir markanın taklit mamulü mü yoksa Avrupa orijinali mi? Herkes işin bir yanını merak etti, ben de bu yanını merak ediyorum! Ailece başlarına sardıkları orijinal ‘Burberry’ örtü gibi, çiğnedikleri sakız da, eğer gösterişli zenginliklerine denkse yandılar. Çünkü sakızın orijinalinde onun izi var. Yani domuzun.
Fazla uzatmadan domuzun izini yaşamın birkaç alanında daha süreyim: sözgelimi şampuan, kırışıklık kremi, kozmetikler, sabun, ekmek, kek ve tatlı çeşitleri, kremalar, konserveler diye uzayıp gider liste. Bu hayvancık sadece eti ve kanıyla değil kulağından kılına, tırnağından kemiğine dek insanlığın hizmetindedir. Herhangi bir katkısı mutlaka, gösterişli zenginlerin kullanma ve edinme konusunda ‘orijinallerine’ sahip olmakla övündükleri türden ürünlerden birinin içindedir. Şimdi Hanımefendi yüzünü Nivea’nın, Oreal’in orijinaliyle ovmuyor mu sanki. Lancòme, Dior, Chanel... Beyefendi’nin şampuanı yerli ‘helâl üretim’ mi, orijinali mi? Yoksa, bu ünlü markalar, Müslüman zenginlerimiz için ‘domuz kökenli jelatin vs’ katkısı olmayan ‘helâl’ üretim mi yapıyor. Sözgelimi İtalyanların Müslüman müşterileri için domuz katkısız helâl Tramisu üretimleri mi var? Hani, “Hayatım, ben Tramisunun aslını Venedik’te yedim!” diye övünür dururlar ya!
Geçtiğimiz günlerde TRT, Nişantaşı’nda yeni açılan ‘ultralüx çikolatacı’ hakkında bir röportaj yayınladı. Sahibesi hanımın “Lüx editionlarımızın işlenmiş malzemesi Belçika’dan geliyor” derkenki kasıntısı görülmeye değerdi. Seçkin ve sürekli müşterileri arasında saydıkları mı? ‘Sehven’ haram yiyen o ‘burnu büyük’ yeni zenginleri de siz tahmin edin.
Bu zenginlerin bir tutkusu da ‘tartuffe’! İtalya’nın Umrian bölgesi bu mantarla ünlü. En ucuzunun kilosu 1000 dolar olan bu mantarı toprağın altından bulup çıkarması için insanın mahir yardımcısı kim sanarsınız. Domuz değil mi? Onun o keskin burnu masallara, mitolojilere bile işlenmiştir. Benim, ‘burnu büyük’ zengine duyduğum antipatiyi ‘burnu keskin’ domuza duymayışımın nedenlerinden biri de budur. O burnun sahibi domuzun insanoğluna hizmeti saymakla bitmez. Belçikalı bir uzmanın bu konudaki araştırmasını okurken daha ilk sayfasında bu mazlum hayvancıktan katkı sağlanmış 185 ürün saydım!
Sözgelimi kalp cerrahisinde kalp damar ve kapakçığında, betonda, tren fren sisteminde domuzun katkısı tartışma götürmez! Sahi, kalbinden rahatsız eşinin tedavisi için “İstişareye yattım Yüce Rabbim ‘Cleveland’ dedi” diye Cleveland’ın yolunu tutup Altınparmak’ lâkaplı ABD’li ünlü kalp cerrahı Bruce Lytle’yi bulduklarında, Unakıtanlar kendilerine kalp cerrahisinde haram domuz yerine helâl kurban mamulü kullanmalarını rica etmişler miydi? Ya da Kibariye gibi Umre yolculuğunda yanlarına aldıkları kırışıklık kremi, şampuan, sabun gibi kozmetikler domuz katkılı haram Avrupa orijinalleri mi, aynı ad altındaki taklit helâl mamuller miydi?
Benim saçma sapan meraklarımın sonu yok! Bunu da yeni öğrendim: cephanede domuz katkısı varmış! Bu ne hazin bir şey! Müslüman ülkelerin cephane imalâtında var mı yok mu bilmem, uzmanı değilim, ama başta ABD, Batı âleminin cephane üretiminde olduğu kendi üretim raporlarında yazılı. Bu konudaki merakım şu: müslüman Arap âleminde son yıllarda rekor seviyeye ulaşmış ABD düşmanlığı, bu ülkelerdeki ‘ABD cephaneli muhalefet’ başladı başlayalı son hızla düşmüş ve yerini ‘kurtarıcı ABD ve Batı sempatisi’ne bırakmaya başlamış! ‘Nasıl domuzuna bir hesap’ diyeceğim ama, ‘domuzun insanlığa hizmeti, insanoğlunun domuza eziyeti’ konulu bir yazıya denk düşmüyor!
Yeryüzünün en sempatik ve en zeki yaratıklarından olan bu hayvancığa karşı Müslüman ve Musevi âleminde insanlara daha çocukluk yaşından kin, nefret ve iğrenme duygusu aşılanır. Kahramanı sevimli, zeki domuzcuk olan dünyaca ünlü çizgi filmler sansürlenir. Onun adıyla tek övgü tanımı bulamazsınız ama aşağılama, lânetleme, küfür çuvalladır. İşte size bu âlemden bir atasözü: Domuzun kuyruğunu kes yine domuz! (Yani, doğuştan kötü olan asla düzelmez!) Bu sözü icat edenin şu dünyaya domuz kuyruğu kadar hayrı olsaydı bari!
Geçenlerde ‘Mamullerimiz helâl’dir tabelâlı bir Müslüman marketinden alışveriş yaparken, “Şu Nivea’lar orijinal mi” diye sorduğumda, satıcı, “Tabiki orijinal dayı!” diye yanıtlanınca “Kesin domuz katkılıdır!” dedim diye takkelinin biri asık asık bakındı. Bekledimki karnındaki sözü ağzına çıkarıp gevelesin, ben de dilime düşeni sayıp dökeyim. Dönüp gitti. Satıcı, “Ters laf ettin! Ekmeğimizle oynama dayı, İmam yarım kuzu alacaktı!” diye söylendi. Adam İmam’mış! “Ne yapayım, İmam’a domuzu gizleme hizmeti verecek değilim! Sadece senin sattığın şu sakızda, kremde, şampuanda değil, eğer çimentosu Suudi mamulü değilse o İmam’ın namaza durduğu caminin betonunda bile domuz katkısı var! Kimi mamullerde yazılı olmasa da diş macununun, saç jölesinin üstünde ‘Pig 05049’ falan diye ‘şifresi’ yazılıdır. İşte sıfırın en sağı domuz en solu dokuz!” dediğimde, aval aval bakıp “ Bilmedikten sonra, günah yazmaz!” diye kekeledi. Herhalde ‘sehven!’ demek istedi! Ben bu yüzden şifreli Ali Demir’i de, istişareli Ahsen Hanım’ı da, çikletli Sümeyye’yi de, takkeli İmam’ı da anlıyorum. Olmuşsa eğer, hiçbirinin domuzla ilişkisi bilerek değil ‘sehven’ olmuştur! Anlayamadığım tek şey böyle saçma sapan meraklara dolaşık kendi beynim! Yorgunluk verdiysem özür dilerim!

(SolHaber 04.05.2011)

Nihat BEHRAM | Tüm Yazıları
Hits: 2974