Yeni Bir Güneş

~ 03.05.2011, İnci ARAL ~
Kapıda iki sivil var. Hakkımda verilen idari para cezası bildirimini imzalamamı istiyorlar. Ceza, “Pen Yazarlar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı” olarak adıma kesilmiş. Karar, geçen aralık ayında, derneğin bulunduğu Beyoğlu ilçesi yerine evimin bulunduğu Üsküdar Kaymakamlığı’nca alınmış. Ne suç işlemiş olduğum ise belirtilmemiş. Ancak 575 TL’lik cezayı on beş gün içinde ödersem yüzde yirmi beş indirim yapılacağı açıklanmış. Dava açarak cezayı reddetme olanağım da varmış. Avukatım, dernek başkanı olarak isme kesilen cezanın ve suçun niteliğinin bildirilmeyişinin usulsüz olduğunu söylüyor.
Pen başkanlığım politik karmaşa nedeniyle zor bir döneme denk geldi. Her bakımdan yoruldum ve ocak ayındaki olağan seçimlerde yeniden aday olmayarak çekildim. Muhalif bir sivil toplum örgütünün aidatlarını bile ödemeyen yazar üyeleri tarafından yeterince sahiplenilmemesi nedeniyle yaşanan maddi güçlüklere ülke yönetiminin antidemokratik uygulamaları da eklenince bıçak sırtında iki yıl geçirdim. Alınan kararlar yedi kişilik yönetim kurulundan geçmiş ve imza ile sabit olmuşken başkan olarak bana kesilen ve derneğe değil, evime servis edilen cezayı anlamak kolay değil. Belki de çok konuşmuşumdur. İzleme, dinleme, fişleme kültürünün egemen olduğu “ileri demokrasiörneği bir ülkede olur böyle şeyler!
***
Emir kulu bir yobazca bıçaklanan bir ressam, kafası koparılan heykeller, kaderine terk edilen Atatürk Kültür Merkezi, yasaklanan basılmamış ya da basılmış kitaplar. Devlet Tiyatroları’nın tartışmaya açılma gayretleri. İleri” sanat ve sanatçı düşmanlığı. Japonya’da yaşanan felakete karşın nükleer santral ısrarları. Çılgın kanal projesi ve kolayca ağza alınan milyar dolarlar! Kanal alanında arazisi olanların arsız yüzleri, aç gözleri ve pervasız, çılgın sevinçleri! Öte yanda yoksulluktan kırılan insancıklar. Açlıktan ölen bir bebek, sigortasız çalıştığı işte geçirdiği kazayla felç olan baba, gözleri yüzlerine sığmayan güzel, aç ve ürkmüş çocukları. İnsan yazmaktan, konuşmaktan bile acı ve utanç duyuyor.
Türkiye, olağanüstü bir dönemden geçiyor. Toplum, ideolojiler, var olan yapı ve kurumlar bir altüst oluş ve dönüşüm süreci yaşıyor. Etkisi ve içeriği sonraki dönemde daha derin bir biçimde ortaya çıkacak sancılı, çatışmalı, kutuplaşmalı bu geçitte hukuk ve adalet ihlalleri ve toplumda “big brother” algısının yaygınlaşmasıyla belli ölçüde kabulü, seçim sonuçları açısından da umut vermiyor. Cahil kalabalıklar kurnazca taktik ve söylemlerle yönlendiriliyor, kültürel erozyon tehlikeli boyutlara varıyor. Gündem yoğun oysa TV’lerdeki Flash- Şok- Son dakika…spotlarına aşınmış duyarlıklarla bakan seyirlik toplumun vicdan ve aklını kullanma olanağı dumura uğramış. Kitleleri etkileme gücünden dolayı siyasal erkin kontrol altına aldığı medya, toplumsal yapıda da etkili bir düşünmeme aracı görevi yapıyor, siyasal yönelim ve tercihleri belirliyor. Örneğin ortada henüz somut bir girişim yokken, seçime çeyrek kala Kanal heyecanı ve tartışmalarıyla vakit öldürüyoruz.
***
Bu yazıyı yazdığım sırada Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs, Emek ve Dayanışma Bayramı kutlanıyor. Tam da yurtdışında, büyük bir Türk inşaat firmasında çalışan yüksek mühendis oğlumun sigortasının olmadığını öğrendiğim akşamın sabahında ve yıllar sonra yeniden bir ağızdan söylenen 1 Mayıs Marşı’nı dinlerken hem hüzünlendim hem de her şeye karşın gelecek adına umutlandım.
Elbet bu böyle gitmez / Sömürü devam etmez / Yepyeni bir güneş doğar.” Bir gün. Bizler göremesek de.

(Cumhuriyet 03.05.2011)

İnci ARAL | Tüm Yazıları
Hits: 1719