Sen Ne Diyorsun Yahu!..

~ 03.05.2011, Ali SİRMEN ~
1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanması, hele hele bu kutlamanın olaysız, çok renkli, değişik kesimlerin katılımıyla zenginleşmiş biçimde geçmesi, çok kişiyi sevindirdi.
Ayrıca yasakların ne kadar anlamsız olduğu, 1 Mayıs 2011 günü bir kez daha çıktı ortaya.
Ama 1 Mayıs’ın Taksim’de özgürce kutlanması olanağına kavuşulmuş olması, bazı gerçeklerin gözden kaçırılmasına yol açtı.
Mustafa Mutlu, 1 Mayıs Pazar günü Vatan’daki köşesinde, çok acı bir gerçeği vurguluyor: 1980’de sigortalı işçi sayısı 5 milyon 721 iken sendikalı işçi sayısının 3.5 milyon olduğunu, 2011 yılında ise 75 milyon nüfus ve 10 milyon sigortalı işçiye ulaştığımızı, buna karşılık sendikalı işçi sayısının ise 580 bine düştüğünü yazıyordu.
Yani 1980’de her 100 işçiden 61’i sendikalı iken 31 yıl sonra 2011’de bu oran yüzde 5.8’e düşüyordu.
Ve bu acı durumda, bizler Taksim’de, 1 Mayıs’ı kutluyorduk ve bu uğurda kazanımın elde edilmesine katkısı bulunanlara haklı teşekkürlerimizi sunuyorduk.
Sendikalı işçi oranı yüzde 61’den yüzde 5.8’e inerken neyi kutluyor, hangi emek bayramının şenliğini yapıyorduk?
Gösteriler sırasında, Taksim’de iktidar partisinin mensubu bir hanım da, bu kutlamalara katılmaktan ne kadar memnun olduğunu açıklıyordu.
Neyi kutluyordu hanımefendi? Yüce kutsal değer emeği mi? Sendikasızlaştırma operasyonunun büyük başarısını mı?
***
1 Mayıs 2011 gerçekten bir işçi bayramı mıydı? Yoksa işçinin ağzına bir parmak bal çalındığı yeni bir bahar ve çiçek bayramı mı?
Aradan iki gün geçti.
Geldik 3 Mayıs 2011’e.
Bugün, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü.
Dünya Basın Özgürlüğü Günü olan 3 Mayıs 2011’de, bütün dünya hapishanelerindeki gazeteci sayısı toplam 145. Yalnız Türkiye’deki gazeteci sayısı ise 68.
Hani neredeyse, bütün dünya hapishanelerinde yatan gazetecilerin yarısı Türkiye’de ve çoğu da tutuklu olarak yatmakta.
Haşmetlû, şevketlû ve de devletlûlarımız biraz gayret edip 4-5 kişiyi daha atsalar içeri, yarıdan fazla oranı, elde edeceğiz.
Dünya Basın Özgürlüğü Günü ile ilgili bir açıklama yapan Türkiye Gazeteciler Federasyonu Genel Başkanı ve İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Atilla Sertel, Dünya Ekonomik Forumu’nun 2010 Küresel Bilgi Teknolojileri Raporu’nda yer alan basın özgürlüğü sıralamasında, Türkiye’nin 138 ülke arasında 136. sırada olduğunu belirtiyordu.
Bu sıralamada Tayyip Erdoğan Türkiyesi yalnızca iki ülkeyi geçebilmişti: Zimbabwe ve de Libya.
***
Atilla Sertel’in bu gerçekleri dile getirdiği yazılı basın açıklamasını yaptığı gün, gazetelerde Recep Tayyip Erdoğan’ın Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlunun, seçim çalışmaları için bulunduğu Konya’da, Libya , Mısır ve Suriye’deki olaylarla ilgili olarak eğer 2002den bugüne kadar gerekli büyük reformları yapmamış olsaydı, bugün böyle bir dönüşüm dalgası ve benzer sorunlarla Türkiye de karşı karşıya kalabilirdidediği haberi yer alıyordu.
Neymiş?
Türkiye, 2002’den bu yanaki reformları yapmamış olsaymış, Libya, Suriye ve Mısır ile aynı durumda olabilirmiş.
Hangi reformlarmış onlar?
Türkiye’yi, basın özgürlüğü sıralamasında Libya ve Zimbabwe ile birlikte 138 ülke içinde son üçe sokan reformlar!
Pes doğrusu!
İnsan, bunları duyunca elinde olmadan sesini yükseltip soruyor:
- Arkadaş sen ne diyorsun yahu!
Ve kendini tutamadan da ekliyor:
- 2002 ile 2011 arasında, sayenizde Türkiye hapishanelerindeki 68 gazeteci ile zulüm basamaklarında geçmiş seksen yılda tırmanamadığı bir yere ulaştı. Bravo doğrusu!

(Cumhuriyet 03.05.2011)

Ali SİRMEN | Tüm Yazıları
Hits: 1809