Özel yetkili mahkemelere barolardan önemli çıkış

~ 03.05.2011, Sedat ERGİN ~

YAKLAŞIK iki hafta önce İzmir’de düzenlenen bir toplantının ardından Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı ve toplam 57 baronun toplu bir bildiri yayımlayarak özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin kaldırılması çağrısında bulunması, ne yazık ki basında hak ettiği tartışmayı yaratmadı.

“İzmir Deklarasyonu” başlıklı 17 Nisan tarihli bu bildiriyi Türkiye’deki toplam 78 barodan 57’sinin, yani dörtte üçünün desteklemesi başlı başına önem taşıyor.
Baroların geçen sonbaharda Anayasa Mahkemesi’ndeki tek kişilik baro kontenjanı için yapılan seçimde başlıca dört gruba bölündükleri hatırlanırsa, burada beliren mutabakatın anlamı daha iyi anlaşılır.
Geçen ekim ayında hükümet yanlısı adaya destek veren muhafazakâr çizgideki barolardan bazılarının İzmir deklarasyonuna imza atması, kuşkusuz dikkat çekici bir gelişme. Keza bu seçimde birinci gelen muhafazakâr adayla ittifak yapmış olan Güneydoğu barolarının çoğu altı ay sonra İzmir deklarasyondan yana tavır almış.
İzmir bildirisine destek vermeyen toplam 21 baro içinde çoğunluğu Konya, Erzurum, Malatya ve Sivas başta olmak üzere Orta Anadolu illerinin baroları oluşturuyor.
ADİL YARGILANMA HAKKINA TEHDİT
Bildirinin hemen girişinde, aktarılan kaygılarla ilgili olarak kuvvetli ifadelerle “görülmekte olan herhangi bir davanın ima ve işaret edilmediği” ve “davalar arasında hiç bir ayrım gözetilmediği” vurgulanıyor.
Barolar bildirisinde, 2005 yılında yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250. maddesi ile kurulan Özel Görevli-Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri için şu görüşler aktarılıyor:
-  Bu mahkemeler yargı birliğine aykırı olarak, olağanüstü soruşturma ve kovuşturma usulleriyle işleyen yapısı sebebiyle, savunma hakkına, silahların eşitliği ilkesine, adil yargılanma hakkına ciddi bir tehdit ve tehlike oluşturmakta, hukuk güvenliğini ve güvenilirliğini zedelemektedir.
-  Bu mahkemelerde avukat ve savunma hakkı hiçe sayılmakta, tutukluluk ve diğer koruma tedbirleri ölçüsüz olarak uygulanmakta, hak ve özgürlükler ihlal edilmektedir.
HUKUK DEVLETİNDE YERİ YOK
-  Terörle Mücadele Kanunu ve TCK 220. maddesinde yer alan ve savunma hakkını kısıtlayan, kişi güvenliğini tehlikeye sokan, suç ve cezanın şahsiliği ilkesini ve orantılılığı, ifade özgürlüğü ile ceza ve infazın genelliğini ortadan kaldıran bazı hükümler, bu durumu daha da ağırlaştırmaktadır ve bu hükümlerin de kaldırılması gerekmektedir.
-  Bir hukuk devletinde bu tür mahkemelerin ve bu şekildeki özel usullerin yeri bulunmamaktadır. O nedenle “demokratik düzenlerin normal zamanlarının normal mahkemeleri olmayan”, özel soruşturma ve yargılama usulleriyle, savunma hakkının kısıtlanması niteliğindeki gizlilik kararlarıyla, mahkemeden daha çok devletin ideolojik aygıtı gibi çalışan bu mahkemelerin ve yine bu mahkemeler için öngörülen özel usul hükümlerinin bir an önce kaldırılması gerekir.
-  Bunun yanı sıra, tüm yargılamalarda da sorun olarak karşımıza çıkan, adil yargılanma hakkına müdahale niteliğindeki karar ve uygulamalara derhal son verilmelidir.
YENİ DÖNEMİN TARTIŞMA KONUSU
Barolar Birliği’nin çağrısına paralel bir zamanlamada İletişim Yayınları tarafından yayımlanan “Parçalanmış Adalet-Türkiye’de Özel Ceza Yargısı” başlıklı kitap da bu konudaki tartışmalara ışık tutacak bir referans kaynağı olarak karşımıza çıkıyor.
Avukat Haluk İnanıcı’nın derlediği ve İstanbul Barosu’na bağlı bir grup avukatın kaleme aldığı yazılardan oluşan kitap, baroların İzmir deklarasyonunun da gerekçesini oluşturan özel yetkili ceza mahkemelerindeki uygulamaları ve aynı zamanda bu mahkemelere hâkim olan zihniyeti eleştirel bir gözle büyüteç altına yatırıyor.
Kitap, aynı zamanda Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye’de büyük ölçüde olağanüstü dönem ceza hukuku anlayışının geçerli olduğunu, 2011 yılına gelindiğinde de aslında değişen fazla bir şey olmadığını bize anlatıyor.
CHP’nin seçim bildirgesinde özel yetkili mahkemelerin kaldırılacağı taahüddünün yer alması, bu konuda toplumun muhtelif kesimlerinde yükselmekte olan eleştirel çıkışlarla birleştiğinde, özel ceza yargısının seçim sonrası dönemde Türkiye’nin en önemli tartışma konularından biri olarak gündeme yerleşeceğini gösteriyor.

(Hürriyet 03.05.2011)

Sedat ERGİN | Tüm Yazıları
Hits: 1861