'.En çok ihlal kararı verilen ülke'

 

“Geçen yılın mayıs ayında, bazı gezi zekâlılar türedi. Bu gezi zekâlılar bu havalimanını hazmedemediler. Onların böyle devasa bir havalimanını yapılmasını tahayyül etmeleri mümkün değildir. Çünkü onların hayalleri bizim fiillerimizin ulaştığı yere ulaşamaz. Onlar Türkiye’yi hâlâ 12 yıl önceki gibi görmek istiyorlar. Biz Türkiye’nin dünyada marka olduğu günlere dönmek istiyoruz.” (İst. 3. Havalimanı için Başbakan Erdoğan’ın konuşması, 7 Haziran 2014).
Büyük havaalanı, köprüler ve gökdelenler, hidroelektrik santralları (HES), barajlar, inşaat sektörünü canlı tutabilir; ama ülkeyi “dünyada marka” yapar mı? Bu tartışılabilir; kaldı ki, marka yapsa da, bunun hangi anlamda olduğu önemli. Sadece iktisadî büyüme mi, yoksa, “insan haklarına dayanan” bir hukuk devleti eşliğinde bütüncü bir toplumsal gelişme mi, “saygınlık” ölçütü?


‘Marka’ olmak ve saygınlık
Bunun yanıtını veren, “gezi zekâlılar” değil, Adalet Bakanlığı: Türkiye, temel hak ve özgürlüklere saygı temelinde, Avrupa’da ortak ve sürdürülebilir bir demokratik düzen oluşturma hedefiyle kurulan Avrupa Konseyi statüsünü 1949 yılında kabul ederek kurucu üyeler arasında yer almasına karşılık, “31 Aralık 2013 tarihi itibariyle, Mahkeme önündeki derdest dosyaların yüzde 11,5’lük dilimini ülkemiz aleyhine yapılan başvurular” oluşturmakta. “Aynı tarih itibariyle AİHM’nin Türkiye hakkında vermiş olduğu toplam ihlal kararı sayısı 2 bin 639’a ulaşmış olup, ülkemiz maalesef hakkında en çok ihlal kararı verilen ülke konumundadır” .
Bu satırların yer aldığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi İhlâllerinin Önlenmesine İlişkin Eylem Planı (Mart 2014), “gezi zekâlıları”, ihlallerin sorumlusu olarak da görmüyor. Sorumlu kim? Adalet Bakanlığı’nca hazırlanan raporun özetle yorumu: “insan haklarını en çok ihlâl eden ülke” olarak Türkiye’yi Avrupa ölçeğinde marka yapan, 13 yıldır iktidarda bulunan AKP Hükümeti’nin şekillendirdiği Devlet aygıtı. İhlaller zinciri, ülke adına ve siyasal rejime sıfatlar ( “yeni Türkiye” ve “ileri demokrasi”) eşliğinde örüldü.
Bunlar nasıl kotarıldı? Kabaca sıralayalım:


13 yıl için sadece 13 neden
1-Anayasal denge ve denetleme düzeneklerini giderek ortadan kaldırıp, Parti-Hükümet ve kişi iktidarını hâkim kılarak,
2-Anayasal ve yasal uzman-özerk birimleri, -iktisadi nitelik taşıyanından bilimsel olanına kadar hemen hepsi- aşamalı bir şekilde Hükümet’in gözetim ve denetimine sokarak,
3-Kolluk ve yargı görevlerine, Cemaat ve Parti referansı olmaksızın kimseyi atamayarak, tesadüfen atananları da tasfiye ederek,
4-Kentleri, “beton yığını” haline getirerek; kırsal kesim vadilerini HES’lerle doldurarak; bütün ülkeyi ve özellikle dağları, maden arama amacıyla delik-deşik ederek,
5-Tarihsel, kültürel ve doğal miras sürekli tahrip ederek,
6-Kolluk güçlerini, kentsel mekânlarda Parti’nin, kırsal kesimlerde ise, sermayenin “şiddet aygıtı” haline getirerek,
7-“Siyasal alternatif” bağlamında öne sürülen düşünceleri ve “demokratik muhalefet”i darbecilikle suçlayarak,
8- “Yargı bağımsızlığı”nı düzenleyen Anayasa madde 138’i “çökerterek”,
9-Cemaatle ittifak yoluyla olağanüstü mahkemeler kurarak; askerlerin darbe teşebbüsünü, hukuk devletinin en temel ilkelerinin ihlâlini meşrulaştırma aracı olarak kullanarak,
10-Mutlak iktidarın örttüğü “yolsuzluk ve rüşvet ağı”, Cemaat tarafından ifşa edilince; bu kez, Cemaat’i darbeci olarak itham etmekle yetinmeyip, “demokrasi” adına tanık olunan hukuki skandalları, Cemaat’in “kumpası” şeklinde sunarak,
11-Yargısız infaz yöntemiyle yürütülen “paralel devlet” tasfiyesini, “cadı avı”na dönüştürmenin ötesinde, Parti’ye biat etmeyenleri de, “temizlik” vesilesi görerek,
12- “Barış süreci” adı ile tamamen çelişen ayrımcı ve mezhebe dayalı bir söylem ve siyaset eşliğinde “iç savaş” tehlikesi yaratarak,
13-Anayasa yerine yasa, yasa yerine kanun hükmünde kararname ve keyfi uygulamalar eşliğinde erkler ayrılığını fiilen ortadan kaldırarak. (…)
Türkiye, “en ülkesi” haline getirildi.
Ölçüt zekâ ise…
Şu soru meşru hale gelir: Acaba hangi “zekâ” sahibi yöneticiler, “yeni” ve “ileri” gibi sıfatlarla bezeli söylemleri maske olarak kullanarak, Türkiye’yi, “insan haklarının en çok ihlâl edildiği ülke haline” getirmeyi başardı?

Prof. Dr. İbrahim Ö. KABOĞLU | Tüm Yazıları
Hits: 1855