Adaletin iflası ya da bir ceza hikâyesi

~ 27.05.2014, Yeni Yaklaşımlar ~

Sözde demokratların bir kısmı ‘askeri vesayeti’ geriletiyor diye AKP’nin peşinden ayrılmadılar, bütün bu baskıları, gericiliği, faşizmi görmezden geldiler

 

Adaletin iflası ya da bir ceza hikâyesi
Okuyucu Modunu Aç Yazıyı Büyüt:

CAN UĞUR / [email protected] / @canugur1987

Devrimci Karargâh davasından tutuklanıp 20 ay hapiste kalan Bilim ve Gelecek dergisi editörü Baha Okar'ın eşi Suzan Yılmaz Okar, tüm bu süreçte yaşadıkları üzerine bir kitap yazdı: "Bir Ceza Hikâyesi". Suzan ve Baha Okar'la, kitap ve yaşadıkları üzerine konuştuk.

»Kitabın tamamında Baha Okar’dan ‘B.’ diye bahsediyorsunuz, Kafka'dan mı esinlendiniz?
Suzan Yılmaz Okar: Ben değil ama sanırım Türkiye'nin başına bela olan bu davaları kurgulayanlar Kafka'dan esinlenmişler. İnsanlar ne için suçlandığını bile bilmeden yıllarca hapiste yattı. Dosyalar gizlilik kararları bahanesiyle gizlendi, kendilerini savunma şansı verilmeden aylarca mahkemeye çıkmayı beklediler, sıraları gelip de iki çift sözle savunma yapmaya kalktıklarında duvar gibi mahkeme heyetleriyle karşılaştılar. Kim olduğunu kimsenin bilmediği, varlığı bile meçhul gizli tanıkların, itirafçıların söyledikleri yüzünden suçlandılar. Yaşadıkları kâbusun ne zaman ve nasıl sonlanacağı konusunda hiçbir fikirleri olmadı. Öngörülebilir bir hukuki süreç yoktu işleyen. Örneğin bizim davanın gidişatıyla ilgili değerlendirme yaparken, konuştuğumuz şey olağan bir yargılama sürecinin işleyişi değildi. Hangi hâkim Cemaatçi hangisi değil, Cemaat’le AKP'nin arası nasıl gibi şeyleri konuşuyorduk. Sonunda da hiçbir dayanağı olmayan cezalara çarptırıldı insanlar. Baha 6 yıl 3 ay ceza aldı. Gerekçeli kararda ne yazıyor biliyor musunuz? Kanıt ve tanıklarla suçlamaların aksini göstermiş olsa da, sanığın savunması dosyanın bütünüyle uyumlu olmadığından suçlu olduğuna dair kanaatimizi değiştirmedi. Dosyanın bütünü dediği şey zaten kendi kurguları, orada herkesi bir yere oturtmuş, herkesin suçunu tayin etmişler baştan. Bütün bunlar Kafka romanlarına benzemiyor mu?

Baha içerideyken yazdığı bir yazıda söylemişti yaşadığımızın Dava romanı gibi olduğunu. “Böyle bir davası olan onu baştan kaybetmiştir” diyor orada Kafka. Gücünün sınırı olmayan bir iktidar ve bunun yarattığı korku, tedirginlik...

Ama benim isimlerimizi baş harfleriyle kodlamamın nedeni bu değil tabii. Sadece isimlerimizi değil, davayla ilgili somut bilgileri de silikleştirmeye çalıştım olabildiğince. İstedim ki, okuyanlar sadece Suzan ve Baha'nın yaşadıkları olarak algılamasın yazdıklarımı, öteleyemesin, kendisini dışarıda tutamasın. Sonuçta evet, bunları biz yaşadık. Ama bunlar böylesi davalarda hayatları belirsizliğe itilen binlerce insanın yaşadıklarından farksız ve bugünün Türkiyesi’nde kimse böyle şeyler benim başıma gelmez diyebilecek durumda değil.

»Yer yer çocukluğunuza dönüyorsunuz anlatırken. Sizi çok etkileyen bir kaybolma hikâyesi var örneğin. Haksızlıklara karşı tepkileriniz zaman içerisinde nasıl değişmiş?
İnsan olumsuz şeyler yaşadığında, başına daha önce gelmiş ne kadar benzer kötü olay varsa onların üzerindeki örtüyü de kaldırıyor, o anıları yeniden hayatına çağırıyor, elinde olmadan yaşanıyor bu. Bu tutukluluk sürecinde yaşadıklarımız da çocukluğumdan kalanları hatırlattı bana ister istemez. En başta 12 Eylül darbesini, ailece yaşadığımız sürgünü.

»Hikâye o döneme mi ait?
Evet o döneme ait. Dayısı devrimciydi ve devlet ele geçiremediği dayıyı cezalandırmak için yeğenini kaçırıp katletmişti. Çok etkilemişti beni. Ölçüsüz bir şiddetti, olan bitenle hiç ilgisi olmayan bir çocuğu hedef almıştı, nedensizdi. Kabuk bağladığını sanıyordum artık, ama geri geldi diğer anılarımla birlikte. Yaşayıp geçtiğinizi düşünüyorsunuz, ama aradan yıllar geçmesine rağmen bakıyorsunuz aslında o kötü anılar sizinle beraber nefes almış, sizden beslenmeye devam etmiş.  Bunlar bizim gibi sıradan insanların uğradığı ölçüsüz, hiçbir hukuka dayanmayan şiddete dair anılar. Bu şiddetin öznesi devlet çoğu zaman; ama bazen de devlete ve onun faşizan ideolojisini paylaşarak kendisini güçlü hisseden başka sıradan insanlar yakmış canımızı.
Bunlara karşı tepkilerimiz özünde değişmiyor aslında. Ama giderek daha büyük bir öfke birikiyor içinizde.


»Kitabın girişinde polislerin eve gelişini anlatıyorsunuz? Neler hissetiniz?
Hiç beklemediğimiz bir şeydi. Ağır silahlarıyla kalabalık bir ordu halinde geldiler. Ama daha aramalar yapılırken, yaşadıklarımızın bir senaryonun parçası olduğunun kısmen farkına varmıştık aslında. Çünkü polisler görünüşte silahlı bir örgütün evini basmışlardı, bunun için hazırlanmışlardı, bütün mahalleyi ayağa kaldırıp şov yaptılar ama eve girip aramaya başlayınca son derece gevşek davrandılar. Biraz tozlu ve pis olduğunu görüp evin bodrumuna falan bakmaya üşendiler mesela, orada bir şey olup olmadığını bize sordular ve aramadılar bile. Oysa istesen cephanelik saklayabileceğin bir yer. Yani Baha'nın aslında Devrimci Karargâh örgütüyle bir bağının olmadığını, evden herhangi bir şey çıkmayacağını onlar da biliyorlardı.

Yine de ne yaparsanız yapın o anları yumuşatamıyorsunuz. Düşünün, ellerinde uzun namlulu silahlarla kalabalık bir polis timi evinizi basıyor ve sizin hayatınızda böyle bir baskını anlamlandıracak bir şey yok. Polis baskınını uzunca yazmamın nedeni de buydu. Bu baskınları yaşayan insanlar kendilerini korumaya çalışsalar da o anın etkisi kolayca silinemeyecek ne yazık ki. Baha'yla beraber yargılanan sendikacı Kemal Amca’nın eşi evlerinin basıldığı ana dair hiçbir şey hatırlamıyordu örneğin.

»İlk başlarda bu davalara destek veren “demokrat” bildiklerimiz de vardı. Bunlar hakkında ne düşünüyordunuz?
Bunların bir kısmı AKP ne yapsa destek olanlar, göz yumanlardı. Sözde askeri vesayeti geriletiyor diye AKP'nin peşinden ayrılmadılar, bütün bu baskıları, gericiliği, faşizmi görmezden geldiler. Demokrasi getirdiği için AKP'yi desteklediklerini söylüyorlardı ama bence esas sebebi tamamen "duygusal". En kötüsü bir gazetede köşe kaptı, televizyon programları yaptı. Başka iş ilişkilerini bilmiyoruz, daha kim bilir neler vardır? Bunların günahları çok büyük, çünkü kafaları karıştırıp AKP'yi meşrulaştırdılar. Şimdi aralarında AKP'yi eleştirenler var, Cemaat’in safına geçtiler, ondan.
Bir de davalarda 'taraf' tutanlar vardı. Bir de KCK, Ergenekon, OdaTV, Devrimci Karargâh gibi davaların aynı büyük planın parçası olduğunu fark etmeyip kendisine yakın olanların davasına sahip çıkarken diğer davalarda AKP'yi destekleyenler vardı. Ama bir yerden sonra bu davalardaki hukuksuzluklar, saçmalıklar öyle boyutlara ulaştı ki bu davalarda AKP'ye arka çıkmak onlar için de imkânsız hale geldi. Devrimci Karargâh davasında Hanefi Avcı'nın da torbaya dahil edilmesi ve OdaTV davasında basılmamış kitapların toplanması gibi şeyler burada bir eşik oldu.


»Baha, senin şu konudaki fikrini merak ediyorum. O dönemki davalarda Erdoğan ile Cemaat koalisyonu söz konusuydu. Bu koalisyonun bugün dağılışını nasıl yorumluyorsun?
Baha Okar: Bu davaların esas olarak Cemaat’in yargıdaki ve emniyetteki örgütlenmesi tarafından yürütüldüğünü artık herkes biliyor. Ama öte yanda başka bir gerçek var unutulmaması gereken. Biliyorsun, eski Emniyet İstihbarat Müdürü Ali Fuat Yılmazer Ergenekon, Balyoz, OdaTV, Devrimci Karargâh gibi davaların ve bu davalardaki tutuklamaların Başbakan'ın bilgisi ve talimatıyla olduğunu, yine Başbakan’ın talimatı olmadan tek bir KCK operasyonu dahi yapılmadığını söyledi. Yani o zamanlarda tekvücut durumdalar. Böyle pervasızca, Suzan'ın anlattığı gibi herkesi aptal yerine koyan saçma kurgularla ve delillerle bu davaları yürütebilmeleri de bu şer ittifakı sayesindeydi. Şimdi bu ittifak dağıldı ve aralarında bir çatışma yaşanıyor.

»Çatışma sürerse süreç nasıl ilerler?
Bu çatışmanın büyümesinin, gittiği yere kadar gitmesinin faydası var. Bu sayede beraber ve ayrı ayrı işledikleri günahlar, pislikler ortaya dökülüyor. Başka etkenlerden dolayı sandığa yansımamış olsa da bu gerici odakların toplumsal meşruiyeti yıpranıyor. Ancak bu çatışmaya bel bağlayan, bunun için tarafların birine karşı diğerine yanaşan bir politikanın, yeni bir dengeyle kurulacak yeni bir gerici iktidarın dayanağı olmaktan başka geleceği yok. Sonuçta, ülkenin geleceğini bu iki gericilikten birine mahkûm olmaktan kurtaracak bir seçenek yaratmak gerekiyor.

 

birgün

Hits: 1104