Cehaletin altın çağı!

~ 22.05.2014, Nazım ALPMAN ~

Türkiye AKP ile öylesine büyük dönemeçleri öylesine hızlı biçimde alıyor ki, siyasetle ilgisi olmayanlar bile derin sarsıntılar geçiriyorlar. Haliyle şu soru gelip gündemin ilk sırasına oturuyor:

-Ülkenin başına gelen her kötü olaydan Hükümet’i sorumlu tutmak doğru mu?

AKP hükümetinin son derece “ilkeli” bir duruşu var: İyiliklerin hepsi bize aittir! Kötü gelişmeler ise “onların” işidir!
Her olayda “onlar” değişiyor. İyiliklerin kalesi AKP ve o kalenin komutanı Tayyip Erdoğan “haklı”, “doğru”, “dürüst”, “dirayetli”, “fedakâr” ve de “mağdur” olarak öne çıkartılıyor.

Aksini savunanların ne hale düşebilecekleri en iyi Soma’da görüldü. Başbakanlık Müşaviri Yusuf Yerkel, polisler arasında yere düşürülmüş bir Somalı’yı futbol topuna vurur gibi “şık” tekmelerle kendine getirmeye çalışmıştır.

AKP iktidarındaki ilk büyük facia Sakarya’nın Pamukova ilçesinde meydana gelmişti. 22 Temmuz 2004’te Ankara-İstanbul seferini yapan tren aşırı hız nedeniyle raydan çıkmış, 240 yolcudan 41’i olay yerinde ölmüş, 80 kişi de yaralanmıştı. O trenin adını “Hızlandırılmış Tren” diye değiştirmişler, lokomotifin süratini de artırınca normal tren bir anda hızlı tren haline gelmişti!

AKP’nin bütün işleri aynı bilgisizlik güzergâhında gelişti. Ortak özellik ise ne yapılacaksa “bir an önce” yapılmalıydı!.. Kanunlar bile böyle Meclis’ten geçiriliyordu. Gıda tarım ve hayvancılık yasal düzenlemesi mi yapılacak, yanına bir de sendikal hak gaspları ile ilgili bir madde iliştiriliyor, öyle oylama yapılıyordu.
Uzman görüşü, yasa kapsamındakilerin görüşleri falan hiç umurlarında değildi. Parti ne diyorsa o oluyordu. Daha da somutlarsak Başbakan ne diyorsa o oluyordu.
Sadece “hızlı olmak” istiyorlardı. Her şeyi büyük bir acelecilikle bitirip, sanki çekip gideceklermiş gibi…

AKP’nin hız tutkusu en çok çalışma hayatında etkisini gösterdi. Onun döneminde iş cinayetleri büyük bir hızla arttı. Artık bir ayda ölen işçi sayısı 60’ın üzerine çıkmıştı.

Üretim her şeyin önünde geliyordu.

Tren faciasından Soma katliamına kadar bütün büyük gelişmelerde AKP’nin hesapsızlığı vardır. Çünkü bilgiye, görgüye, tecrübeye değil ufuktaki paraya odaklanmış aç gözlüler sürüsü ile karşı karşıya kalındı. Elbette bu dönemin adı da özeliğinden geliyor olacak:
 

-Cehaletin Altın Çağı!

***

Soma kapatılamaz!

Soma maden faciası sonrasında ilçeye gelen Başbakan ve ekibi büyük bir tepkiyle karşılaştı. Makam aracı halk tarafından yumruklandı. Ardından “Başbakan İstifa” sloganları Soma semalarını çınlattı.

Bu görüntüleri CNN İnternational kanalı yayınladı. Bütün dünya izledi. Türkiye hariç!!!

Çünkü Türkiye’de haberler olaylara göre değil, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın olası tepkileri gözetilerek hazırlanıyor.
Soma’da ilk gün sadece o konuştu:

-Maden kazası bu işin fıtratında var!

Sonra iki yüzyıl geriden örnekler verdi. Bütün dünyayı güldürdü ağlanacak halinle…

Şimdilik duruldu, Soma’da bir AKP mitingi yapmadı!

Kendisi yok ama devlet bütün baskı aparatlarıyla Soma’da katliamın üzerine çöreklenerek izleri silmek istercesine bastırıyor. Soma’yı bir başka ülke toprağı haline getirip, TC vatandaşlarını ilçeye sokmuyorlar. Avukatları kelepçeliyorlar. Saygı duruşundakileri gaz, tazyikli su plastik mermilerle vuruyorlar.

Bütün bunlara karşın gerçeklerin ortaya çıkmasını engelleyemiyorlar. Genç gazeteci Meriç Tafolar, savcılıktaki belgeyi gazetesinin (Milliyet) manşetine taşımıştı.

Madendeki karbonmonoksit oranı 14.11’de yükselmeye başlıyor. Patlama anına kadar da düzenli yükseliyor. Eğer birisi “durun, herkes dışarıya” dese, diyebilse facia meydana gelmeyecek. Ama bunu kim diyecek? İşletme taşeronlara teslim edilmiş, sadece kazma sallayıp kömür çıkartsınlar diye!.. Yetkililer ise üretim koşullarıyla değil, üretim miktarıyla ilgileniyorlar.

Bütün bu pisliklerin ortaya çıkmaması için akla hayale gelmez hikâyeler yazıyorlar. En sivrisiniyse Yeni Akit’ten Hasan Karakaya ortaya attı: Soma Bir Darbedir!
Dört bir koldan çabalıyorlar, ama boşuna:

-Soma kapatılamaz!     

 

 

Nazım ALPMAN | Tüm Yazıları
Hits: 1356