CB seçimi: Yarışma-çatışma ikilemi

Seçim, yarışma olduğu kadar bir çatışma. Eğer fikir, tartışma, öneri ve tasarılar öne çıkarsa, yarışma ağırlıklı bir seçim olur; düşünsel öğeler ikinci plana itilerek, sloganlar, karşılıklı suçlamalar, kin ve nefret söylemi öne çıkarsa çatışma hâkim olur. AK Parti’nin en mahir olduğu etkinliklerden biri, seçimi çatışmaya dönüştürebilmek.

ÇATIŞMACI EĞİLİMİN HEDEFİ
Görünen, bu eğilimini Cumhurbaşkanı seçimleri vesilesiyle zirveye taşıyacak olması. AKP açısından bu, iki nedenle açıklanabilir:
-CB seçimini bir kaldıraç olarak kullanıp, bir rejim değişikliğine giden yolu açmak. Bunun için pembe tablolar çizilecek: Cumhuriyet tarihi bir yana, AKP tarihi bir yana, denecek; 2023 ve 2071 gibi tarihler sıkça dillendirilecek.
-“Ama”, denecek: Anayasa pek riskli; çatışma yaratacak ve 2071 vizyonunu gölgeleyecek… Bu nedenle, daha çok oyla Anayasa değiştirme iktidarı istenecek. Bunun için de, daha çatışmacı ve ayrıştırıcı bir söylem öne çıkacak… Hatta, bolca, farklı etnisite vurgusu yapılacak, üstelik birleştiricilik adına. Buna karşılık, “kardeşlik”, dinin tek bir mezhep mensupları için kullanılacak. Alevilere, ya Müslüman ya da ateist denecek…
CB’nin TBMM yerine halk tarafından seçilme yolunu açmanın anlamı da AKP için buydu zaten.
Bunlar ve ötesi, tahmin edilen veya belli olanlar; fakat bilinmeyenler, azınlık “AK Parti cephesi” ile yarışacak veya çatışacak çoğunluk “cephe ve/ya cepheler”in durumu. Bu konuda, muhalif cephe, bir ortak paydada buluşabilir mi? CHP, BDP (şimdi HDP) ile MHP arasında üçlü buluşma köprüsü kurabilir mi? Ortak paydada buluşmayı sağlayacak olan aday(ların) -Kürt kökenli olanlar veya olmayanlar arasında- bulunabilmesi, çatışma yerine yarışma öne çıkarılabilir…

ANAYASAL ÇERÇEVE
Üzerinde durmak istediğim konu, adayın kimliğinden çok onun tarzı ve yürüteceği seçim kampanyası. Aslında Anayasa, bunun çerçevesini çiziyor:
- Siyaset ötesi makam: Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir ve TBMM üyeliği sona erer (md.101/son),
-Tarafsızlık: “Herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma…üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma…” (md.103),
-Gözetme yetkisi: CB, Cumhuriyeti ve milletin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir (md.104).
-Sorumsuzluk: CB’nin tek başına yapacağı işlemler belli ve sınırlı olup, bunun dışındaki bütün kararları, Hükümet ile “ortak imza” kuralına tabidir. CB’nin tek başına yaptığı işlemler, yargı denetimi dışında yer alır ve CB’nin sorumsuzluğu ilkesi geçerli.
Bir yanlış: CB, artık halk tarafından seçileceği için, bu anayasal çerçeve ve yetkilerle bağlı değil. Soralım: 11. CB, TBMM yerine halk tarafından seçilmiş olsa idi, “Bu kanun Anayasa’ya aykırı, ama yine de imzalıyorum” demeyecek miydi? Başka bir deyişle, aynı kişi, yetkilerini aşarak mı, yoksa yetkilerini kullanmayarak mı, “Anayasa ihlali” yapacaktı?

CB ADAYI NELER VAAT EDEBİLİR
Seçim yarışına dönecek olursak; CB’nin yürürlükteki anayasal kurallar çerçevesinde, köprüler, barajlar, yollar ve havaalanları vaadlerinde bulunması değil, değinilen dört anayasal kurala nasıl bağlı kalacağı, bunların açılımını nasıl anladığı ve yorumladığını kamuoyu ile paylaşması önemli. Zira, CB’nin görev ve yetkilerini, statüsünü belirleyen hükümler, “Anayasa bütünü” içerisinde anlam kazanır: Cumhurbaşkanlığı, erkler ayrılığı ilkesinin parlamenter rejim temelinde işleyişine ve böylelikle insan haklarının saygı görmesine katkı bakımından, “anayasal denge ve denetim düzeneği”nin merkezi kurumu. Cumhuriyet’in anayasal çerçevesi, md.2’de çizilmiş: “insan haklarına dayanan demokratik ve laik bir hukuk devleti”.

 

CB’nin halk tarafından seçilmesini, rejim değişikliğinin bir kaldıracı olarak kullanmak için, anayasal sınırları zorlayan, çatışmacı söylemi öne çıkaran bir aday karşısında, sakin bir tarzla, “Türkiye’nin hukuk devleti hedefi”ne ulaşma yol ve yöntemlerini, seçilmesi halinde CB olarak neler yapabileceğini anlatacak aday(lar)a ihtiyaç var aslında. Hatta, hukuk devletinin, toplumumuz için yaşamsal olmasının ötesinde, Türkiye’nin, Avrupa toplumu ve uluslararası toplum önünde saygınlığı bakımından da vazgeçilmez olduğunu bıkmadan usanmadan anlatabilecek bir aday ancak, çatışmacı bir kampanyayı tersyüz edebilir.


Prof. Dr. İbrahim Ö. KABOĞLU | Tüm Yazıları
Hits: 2608