Hukukçu ve cesaret

~ 07.05.2014, İlhan CİHANER ~

Son yıllarda AKP nin tıkandığı her alanı, meşruiyet kaygısı gütmeden yeni yasa yaparak lehine düzenleme yöntemi, MİT yasası ile yeni bir aşamaya taşındı. Muhtemelen önümüzdeki günlerde aynı yöntem daha da çok kullanılacak. Özellikle cemaatle tutuştuğu kavgada, şıkıştığı her anda adalet, meşruiyet ve anayasaya uygunluk kaygısı gözetmeden yasa çıkarmaya başladılar. Sadece ceza hukuku alanında değil, kamu kaynaklarının yağmalanması, kadrolaşma, özelleştirme gibi alanlarda da başvurdukları yöntem bu.

Aslında işine geldiğinde kendi çıkardığı yasalara bile uymayan bir iktidar sözkonusu. Hatta bırakın yasaları, somut işlemlerle ilgili olarak verilmiş mahkeme kararlarını bile “takmayan” bir idare var. Bunun üzerine bırakın iktidarı denetleme ve sınırlamayı, -çoğu zaman- hak ihlalerini ve yağmayı “meşrulaştırıp, hukuk diline tercüme eden” bir yargı pratiğini ekleyince, şu soru anlamlı hale gelmekte; siyasi iktidar bu yasalaşma faaaliyetini niçin bu kadar ciddiyetle yürütüyor?

Tabiiki her şeyden önce eylem ve işlemlerini “hukukilik” kazandırmak için. Bu “yasa böyle emrediyor, adil olmasa da, karşı da olsam uygularım” şiarını benimsemiş bir yargı pratiğinde iktidarın elini kuşkusuz rahatlatıyor. Ama daha çok, iktidar değişimi sonrasında kendisini ve adına kriminal işlere bulaşmış adamlarını kurtaracak bir önlem olarak yapıyorlar bunu.

İçişleri Bakanının bürokratına, “sen suç olsa bile bizim dediğimizi yap, kanun çıkarıp seni kurtarırız” demesi bu “çılgın yasalaşma” sürecinin gerekçesini ortaya koyuyor. Ama bu pek uyanık bakanın ve iktidarın pespaye profesörlerinin gözardı ettikleri bir şey var; adaletsizlik belli bir boyuta ulaştığında bazı tartışmalar ve pratikler yaşanmaya başlayacaktır.

İşte tam burada “Radbruch Formülü”, geçiş dönemi hukuku, sivil itaatsizlik ve direnme hakkı gibi kavramlar gündeme gelecektir.

Ben bu yazıda kısaca hukukçuların rolüne ve Radbruch Formülüne değineceğim.

“Yasalar adalet talebini bilinçli olarak yadsıyorsa, örneğin İnsan Haklarını sağlamakta keyfilik içeriyor ve yetersiz kalıyorsa, o zaman bu yasaların geçerliliği yoktur, o zaman halk bunlara itaat borçlu değildir, o zaman hukukçular da kendilerinde, bu yasaların hukukilik karakterinin bulunmadığını söylemek cesaretini bulmalıdır”.

“Adaletin amaçlanmadığı, adaletin özünü niteleyen eşitliğin pozitif hukuk yapılırken bilinçli olarak yadsındığı yerde yasa, yalnızca ‘yanlış hukuk’ değil, daha çok her türlü hukuk olma doğasından yoksundur. Çünkü hukuk ve elbette pozitif hukuk da, amaçları bakımından adalete hizmet etmekle belirlenmiş bir düzen ve kural koyma olmaktan başka bir şey olarak tanımlanamaz”. (Hukukçu Eğitiminde Bir Denek Taşı “Radbruch Formülü”, Hayrettin Ökçesiz)

Bu tartışma pozitif hukukun bile uygulanmadığı Balyoz, Ergenekon, KCK, Odatv, Askeri Casusluk benzeri AKP davaları bakımından ilgisiz, hatta pek naif kaçabilir. Unutulmasın ki bu davalar ayrı bir hiyerarşiye tabi hukuk dışı bir yapılanmaya angaje hukukçular tarafından kotarılmış davalardır. Ama Radbruch Formülü ışığında ideal hukukçu tipinin tanımını vermeye çalışırsak bu davalarda ve genel olarak ceza hukuku pratiğimizde eksik olana da ışık tutabiliriz. Söz tekrar Hayrettin Ökçesiz’ de:

“Yurttaşların haksız dahi olsalar yasalara itaat görevi varsa, yargıçların da bu haksız yasalara karşı direnmek hakları ve görevleri vardır. Yargıçlar bu haklarını kullanmazlar, bu görevlerini idrak edemezler ise, yurttaşlar onların yerlerine geçerler. Yargıcın hukuk yaratmak işlevi işte burada, bu eleştirel tutumda gerçek anlamını bulur. O kendisinde bu cesareti bulmalı, bu sorumluluğu yüklenmelidir”.

solhaber

İlhan CİHANER | Tüm Yazıları
Hits: 1405