Bir ve Öteki Mayıs

~ 30.04.2014, Mine KIRIKKANAT ~

Tohum ve doğum ayıdır, mayıs. Her can nasıl kansa, kansız can, cansız kan nasıl olmazsa; nasıl kanlar içinde doğulursa dünyaya, 1 Mayıs’lar da işçilerin canı, emekçilerin kanıyla “hak” edilmiştir.
Dünyayı değiştiren pek çok kötülük ve pek çok iyilik gibi 1 Mayıs’ın tarihi de ABD’de başlar.
1884’te Atatürk 3 yaşındadır. Osmanlı İmparatorluğu çökerken ABD’de başlıca sendikaların katıldığı 4’üncü American Federation of Labor Kongresi’nde, işgününün 8 saatle sınırlandırılması için patronlara baskı yapılması kararı alınır.
1 Mayıs 1886 günü geldiğinde işçilerin çoğuna bu hak tanınmış, talepleri henüz kabul görmeyen 340 bin dolayında emekçi, başlattıkları grevi sürdürmektedirler.
3 Mayıs’ta Chicago’da yapılan bir gösteride, 3 grevci öldürülür. Yoldaşları, ertesi gün bir protesto yürüyüşü yaparlar. Eylem, akşam saatlerinde Haymarket Square’da son bulur. İşçiler dağılmaya başlamış, meydanda 200 kadar gösterici kalmıştır ki alanı çevreleyen polis mangalarının önünde bir bomba patlar. 15 polis ölür.

***

Bombalı suikastı sendikacıların düzenlediğine ilişkin kanıt yoktur. Ama suikast zanlısı olarak tutuklanan sendikacılar arasından 3’ü ömür boyu hapse mahkûm, 5 sendikacı da 11 Kasım 1886’da asılarak idam edilir. Amerikan adaleti, birkaç yıl sonra yargılamanın hukuksuz ve kanıtsız yapıldığını kabulle, canı alınan bu insanlara itibarlarını iade edecektir...
Chicago’daki kanlı olayın üstünden 3 yıl geçer.
1889’da Paris, iki büyük etkinliğin sahnesidir. Fransız Büyük Devrimi’nin birinci yüzyılını kutlamak için düzenlenen uluslararası fuar sırasında, Sosyalist Enternasyonal’in ikinci kurultayı da Paris’te yapılır.
İşte bu enternasyonal kurultayda, işçi ve emekçilerin günde 8, haftada toplam 48 saatten fazla çalıştırılamayacakları istemi için mücadele kararı alınır.

***

1 Mayıs 1891’de, Fransa’nın Fourmies kentinde yürüyüş yapan işçilerin üstüne ateş açan polis, sekizi 21 yaşından genç 10 işçiyi öldürünce, “1 Mayıs” Avrupalı emekçilerin ortak mücadele tarihinin simgesi olur. Fourmies dramından birkaç ay sonra Brüksel’de toplanan Sosyalist Enternasyonal, 1 Mayıs tarihini mücadele günü olarak tesciller.
Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda imzalanan Versailles Barış Antlaşması’nın 247. maddesi, taraf devletlerin 8 saatlik işgünü ya da haftada 48 saatlik çalışma kuralına uyacağını nihayet taahhüt altına alır!
Sovyet Rusya, Lenin’in önerisi doğrultusunda 1 Mayıs’ların 1920’den öteye tatil günü olmasına karar verir. Bu uygulama, kapitalist dünyada “ücretsiz tatil günü” olarak kabul görüp yavaş yavaş tüm ülkelere yayılır.
1933 yılında işçi sendikalarının desteğini almak isteyen Hitler, 1 Mayıs’ı kutlama hakkını bir adım daha ileri götürür ve “ücretli tatil günü” ilan eder.

***

Kaderin cilvesine bakınız ki 1 Mayıs’ın “iş ve işçi mücadele günü” tescillenmesinde can ve kan pahasına mücadele verilen Fransa, bu kutsal günün ancak 1941’de, Alman işgali altında, yani Hitler’in baskısıyla “ücretli tatil” olmasına boyun eğmiştir..
Bugün, özgür dünyanın artık her köşesinde “ücretli tatil günü” kabul edilip barışçıl gösteriler, yürüyüşlerle bir işçi ve emekçi şenliği olarak kutlanan 1 Mayıs’ların; AKP devleti tarafından hâlâ bir “tehdit” gibi algılanması, Türkiye’yi yöneten zihniyetin geriliğini ve gericiliğini de ortaya koymaktadır.
Baskıcı ve yasakçı kanırtmalarıyla askeri darbe devletine rahmet okutan AKP zihniyeti, gerilim politikasıyla 1980 öncesinin kanlı ortamına çanak tutuyor.
Eğer Türkiye’yi Türkiye ile kıyaslarsak AKP zihniyetinin hak ve hukuk açısından ülkeyi 25 yıl geriye götürdüğü, açık. Yok dünya ile kıyaslarsak yaşadığımız çağın 188 yıl gerisinde kaldığı da bir o kadar...
1 Mayıs’ın bir meydanda kutlanabilmesi için hâlâ mücadele verilmesi gereken tek ülke, bizimki.
Hem ayıp, hem yazık.

“Bir gün gelecek, sessizliğimiz bugün boğduğunuz seslerimizden daha güçlü duyulacaktır.”AUGUSTIN SPIES* (1886’da Chicago’da asılan bir sendikacının, mezar taşına yazılan son sözü.)

G N O K T A S I

ABD, dünyaya en iyi ve en kötüyü yaratıp yayan ülke. İstanbul’un avangard tiyatrosu CRAFT TİYATRO’da, halen bir Amerikan oyunu sergileniyor: ENKAZ.
Gittim, gördüm ve gerek oyunu, gerekse yönetmeni Çağ Çalışkur başta, hepsi çok sahici oyuncuları Gözde Kansu, İbrahim Aslan, Erdeniz Kurucan, Lesli Karavil, Onur Dursun, Serdar Kötük, Olgu Baran Kubilay, Berrin Şeker Civil ve Gül Arıcı’yı çok beğendim.
Enkaz’ın özgür dili ve eğlenceli yorumuyla hem cesur, hem sürükleyici oyun çıkarıyorlar.
Amerikalı yazar Neil La Bute’ün, sıradan insanların nerede doğmuş ve yaşarsa yaşasın özdeşleşebildiği on öyküsünü Türkiye ve Türkçe’ye başarıyla uyarlayan Ezgi Esma Kürklü’yü kutluyorum.
* Rzv. 0212 249 22 23  

Mine KIRIKKANAT | Tüm Yazıları
Hits: 1554