Nasıl seçim, öyle demokrasi...

Yüksek Seçim Kurulu (YSK), 12 bağımsız adayın seçime katılamayacağını açıklayınca ortalık karıştı.  Tepkiler, genellikle Kurul’a yönelik. YSK, bir demokrasi engeli olarak gösteriliyor. Başbakan’a seslenenler bile var: “nasıl ki, Anayasa Mahkemesi’ni dize getirdin, benzer şekilde bildir haddini Kurul’a da” şeklinde... Kimisi de ‘bu Anayasa ile olmaz’ teranesini yeniden dillendiriyor.

Nedir bütün bunların anlamı? Önce iki sorun: seçim hukuku karmaşası ve Anayasa’nın yorumu. Sonra, “demokrasi mevzuatı”.

Seçim hukuku: son sözü YSK’nın söylediği seçim hukuku, tepeden tırnağa sorunlu. Tepe, Kurul’un kendisi.

Seçimler gibi sorunlu bir alanda nihai karar alma yetkisiyle donatılan YSK, tam zamanlı olarak değil, ek görev ilkesine göre çalışır. Kurul’un, sürekli görev yapan bir yargı organına dönüştürülmesi, anayasa hukuku öğretisinde yıllardır önerilmekte...

Kuşkusuz, mevcut statüsü, YSK’nın dar ve hatalı yorumlarını haklı kılmaz. Hatırlanacağı üzere, geçen yıl, Anayasa halkoylaması süresini, 60 gün yerine 120 gün olarak belirledi...

Anayasa’nın yorumu: yargı bütününde gözlenen “anayasal sorun”, YSK için de geçerli. Şöyle ki; 1982 Anayasası, 30 yıla yaklaşan yürürlük dönemine rağmen, ilk şekliyle sadece 3-4 yıl uygulandı.1987’den bu yana sürekli değiştirildi. Bu süreç, değiştirilmeyen Anayasa maddelerini de değişime uğrattı. Bu nedenle,  dokunulmayan maddeler, düzeltilen, yasaklardan arındırılan, iyileştirilen ve  yeniden yazılanlar ışığında “okunmalı” ve “anayasal bütünlük” ilkesi çerçevesinde yorumlanmalı.

Örneğin, md. 83 (yasama dokunulmazlığı) ve md.14 (hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılamaması) ilişkisi: Madde 14 yeniden yazıldığına (2001) göre, md. 83’ün bu maddeye yönelik istisnası da, artık gözden geçirilmeli...

 Konumuz, YSK ‘yasaklı bağımsız adaylar’ listesi: Örneğin, G. Kışanak için, “2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Kanunu’nun “hükümet emrine karşı gelmek” kaydı, anlaşılır olmaktan uzak. Neden?  Çünkü;

·        Anayasa, “terör eylemlerine katılma ve bu gibi eylemleri tahrik ve teşvik suçlarından biriyle hüküm giymiş olanlar,..” diyor.

·        Bu arada, “Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı”na ilişkin Anayasa maddesi, özgürlük lehine köklü bir değişiklik geçirdi (2001).

·        Ama YSK,  06/10/1983 tarihli TGYK’da 22/10/2010’da değiştirilen md. 32’ye değil, ilk şeklini esas alıyor. Burada artık, hükümete ilişkin deyim yok. Aslında, öncekinde de, “hükümet emrine karşı gelmek” değil, “hükümet kuvvetlerine karşı” deniyordu...

YSK, böyle bir sonuca ulaşırken, belki de, Anayasa md.76’da yer alan ve 12 Eylül ruhunu yansıtan “bu gibi” kaydını uyguladı. Buna karşılık, 2001’de yeniden yazılan md. 13’deki hak güvencelerine bakmadığı belli: öze dokunma yasağı, ölçülülük ve demokratik toplum düzeni.

Eğer benzer mantık yürütülürse, güncel bir sorunun yol açabileceği sakıncaları görmezlikten gelemeyiz:  üniversite giriş sınavında yaşanan “şifre skandalı”na tepki gösterenlere karşı, Hükümet karşıtı ve yeniden seçilmesini engellemeye yönelik eylemciler şeklinde bir söylem oluşturuldu. Bu süreç, onları haklı davalarında cezai yaptırıma kadar sürükleyebilir... Ve bunu, 10-20-30 yıl sonra, “hükümet karşıtı eylem” yorumuyla, “seçilme hakkından ömür boyu yoksunluk” şeklinde yorumlayabileceksiniz!!!

Bu vb. sakıncalar, şimdilik, Anayasa’nın geçirdiği değişiklikler ışığında ve bütünlüklü bir yorumuyla dengelenebilir. Böyle bir yorumu yapmak durumunda olanlar, öncelikle anayasal kurumlardır.

Seçilmişlerin görevi: Ne var ki, bütün bunlar, Anayasa-altı  düzenlemeleri ivedilikle elden geçirme gereğini unutturmamalı. Çünkü, seçim hukuku ile  (TGYK gibi) hak ve özgürlükler mevzuatı, Anayasa’nın bugünkü haline bile aykırı hükümlerle dolu.

Bu saptama, ne Anayasayı aklama, ne de yenileme gereğini gözardı etme anlamına gelir. Fakat,yenileme söylem ve iradesi, yürürlükteki anayasal düzen içerisinde mümkün, olumlu ve daha kolay düzenlemeleri erteleme gerekçesi olamaz. Üstelik, bu acil bir durum; anayasanın yenilenmesi ise, uzun soluklu bir süreç.

Mevzuat çalışması, iki yönlü yürütülmeli:

 - Anayasa’ya aykırı hükümleri ayıklamak: Örneğin, yüzde onluk baraj uygulaması, tıpkı diğer birçok yasal düzenleme gibi, açıkça Anayasa’ya aykırı.

- Yasalar arası ilişkileri uyumlulaştırmak: Eskisi ve yenilenen mevzuat arasında açıkça ortaya çıkan çelişkiler ayıklanmalı. “Memnu hakların iadesi” sorunu, seçim ve ceza mevzuatı arasındaki çelişkinin bir göstergesi... Bu tür çelişkiler ancak, seçim mevzuatı bir bütün olarak ele alınırsa giderilebilir.

Bunları yapmak durumunda olanlar ise, demokrasi aktörleridir. Aksi halde, bu “seçim mevzuatı”ndan bu kadar demokrasi çıkar...
(Birgün 22.04.2011)

Prof. Dr. İbrahim Ö. KABOĞLU | Tüm Yazıları
Hits: 2222