Seçimler, Haziran ve sol

~ 05.04.2014, Kemal OKUYAN ~

AKP bu sonuçlarla yeniden “yönetebilir” bir parti haline gelmiş midir?

Hayır. Ancak “yaşayan” bir kurum kendini yenileyebilir. AKP’nin kendini yenileyebilme dinamikleri de kurumuştur. Seçim “zaferi”, ki bu da gerçek değildir, Türkiye’deki akıldışı anomaliyi kalıcılaştıramaz. Dolayısıyla “AKP bitti” saptamasında bir yanlışlık olduğu düşünülmemeli. Bu saptamayı çok dillendirdiğimiz için değil, “yanıldık galiba” düşüncesi, yanlışa sürükleyeceği için…

Hiç tereddütsüz şu söylenmeli: Hep zayıfladığını iddia ettiğimiz diktatör cephesi, onun karşısında duran ve bir koalisyon, ittifak, hatta yan yana gelişten bile söz edemeyeceğimiz toplamdan çok daha sağlam!

O toplama yakından bakalım.

ABD ve sermaye bir seçeneğin önünü açmaya çalışıyordu, hatta bayağı “risk” aldılar, angaje oldular seçimden önce. Öte yandan hep söylediğimiz gibi, AKP döneminin kazanımlarından kendi adlarına vazgeçmeye niyetleri yoktu. Diktatörün çılgınlıklarından paniklediler, zaman zaman bu nedenle sert işler yaptılar. Sokağı bile istediler. Ama gönüllerinde kızıl değil, turuncu, hatta turkuaz bir sokak vardı, bunu görmeyince vazgeçtiler.

Cemaat, bu kavgaya sürüklendi. Rant, paylaşım hesabı vardı zaten ama bunun çok ötesinde bir projenin parçası haline geldi. Bildiği yöntemler belliydi, bayağı etkili de oldu ama etkili oldukça diktatörün asıl belalısı olan halk kitlelerini soğuttu, o kitlelerin kaçınılmaz bir biçimde gözünü diktiği CHP’nin iyice kişiliksizleşmesine yol açtı. Sermaye ve ABD rahatladı ama diktatörün eli güçlendi.

CHP ise kendisine altın tepside sunulan “iktidar alternatifi olma”nın heyecanından, iktidar alternatifi olmak için gerekli toplumsal girdileri yapmayı unuttu. Cemaatin kaset ürettiği, CHP’nin ise meydanlarda tape okuduğu bir seçim kampanyasının sınırı belliydi. Hadi bu yapıldı, çoktan meşruiyeti bitmiş bir iktidarla “demokrasi” oyunu oynamak ne demekti! Şu demek: halk korkusu…

AKP’nin karşısında olup olmamak konusunda karar veremeyen bir BDP’ye ne demeli? Diktatöre bile notunu Kürt sorunundaki tavrına göre veren bir siyasi hareketin, bu tutuma itiraz edenleri Kürt sorununa duyarsızlıkla suçlaması zaten kaçınılmazdı. Ancak diktatörün karşısındaki toplamın en zayıf halkası aynı zamanda, o toplamın bir dizi nedenle en eli kuvvetli unsuru olunca, işler iyice karıştı. Öcalan’ın ve başka yöneticilerin söylediği doğrudur, diktatörü birçok kesitte kurtaran onlardır.

Onların nedeni var, Türkiye solunun?

Evet, AKP karşısındaki toplamın en net olması gereken unsurunun da kafası karışık. Netlik yok, toplumsal ağırlık da yok! Bu ikisi arasında elbette mutlak bir ilişki kurulamaz ama Türkiye solu ancak ve ancak kararlı, inatçı ve tutarlı olduğunda toplumsal güç elde edebilir. Sürekli olarak “bunu da denedik olmadı” diyen bir solu maymun ederler, rezil ederler. Bazı siyasi açılımların etki kazanabilmesi için zamana ve koşulların olgunlaşmasına gereksinim vardır. “Daha ne olsun, Gezi oldu ya…” sorusu yanlıştır. Haziran Direnişi, çok önemli bir fırsattır ama şunun için: Kararlı, bazı alışkanlıklardan kopmayı ve ilkelerinde yalnızlığı göze almış, geniş kesimlerle ve solun ana hitap kitlesi olmaya devam eden CHP tabanıyla rezonans tutturan bir hareket için.

Haziran Direnişi, bir devrimci yükseliş değildi. Israrla söyledik. Haziran, “yakalayalım, devrim kapımıza geldi” psikolojisiyle değerlendirilemezdi. Haziran solun devreye girip, yerleşebileceği koşulları hazırlamıştı. Birlikçilik, forumculuk, sürekli eylemcilik, kendi başlarına taşıyabilecekleri ve taşıdıkları anlama rağmen, bu dönemi kavramayı zorlaştıran olgulardı. Oysa, tarihte pek az toplumsal kalkışma, devrimcileri hiç hazır olmadıkları bir kavgaya sürüklemek yerine, onlara eşik atlama fırsatı sunar. Bu talihsiz ülkede, solun başına işte böyle bir talih kuşu konmuştu. Uçmuş değil henüz ama…

Seçimlere ilişkin değerlendirmelerde yine panik havasından kaçınmak gerekiyor. “Diktatör gitmiyor” bir panik türüyse, “böyle olmuyor” da bir başka panik türü. “Böyle” nedir? Söz gelimi, “birlik gerek” diyenler, ortada gerçek, tanımlanmış bir hedef olmaksızın birliğin olmayacağını görmüyorlar mı? Dersim’in iki ilçesinde elde edilen ve çok önemli sonuçları olan başarının “birlik”le bir ilgisinin olmadığını? Ne kadar birlik denebilir ama Ankara’da da bir “birlik” denendi, hedefte ortaklık kurulamadığı için insanlar somut hedefe kilitlendi: Gökçek’ten kurtulmak! HDP de bir birliktir. Başarı var mıdır?
“Böyle olmuyor”, tüketim kültürünün sol siyaset üzerindeki tahribatıdır. Doğru soruların sorulmasına engeldir. Elbette “böyle olmamalı”… Ancak “böyle olmuyor”, Türkiye solunu hep sağa çekti, hep ortalamacılığa yaklaştırdı. “Böyle olmamalı”, çünkü daha kesin, daha net, daha iddialı olmalı. Seçim başarısızlıklarından korkmamalı, inat etmeli. Diktatörden öğreneceğimiz bir tek bu var: Kapsayıcılık, illa esneyerek olmaz. Hedef göstererek, ufuk açarak, saflaştırarak, katarak, içererek ama kavganın taraflarını açık bir biçimde tarif ederek…

Bugün Türkiye’de iki çizgi bunu yapabiliyor. Her şeye rağmen diktatör ve avanesi ile Kürt siyaseti. Bu nedenle bazı kriterler açısından başarılılar. Diktatör kendi dışındakileri “düşman” olarak tanımlıyor. Kürt siyaseti ise, “çözüm” diye bir çizgi çekmiş, bir yandan çok karmaşık ama kendi hesaplarına olağanüstü net!

Solun çizgisi ne?

Diktatörün normalleşme sevdasıyla alt edilemeyeceği görüldüyse, tarih örgütlü bir halk hareketine rol veriyor demektir. Bunu istiyorduk, hatırlıyor musunuz?

Sol

Kemal OKUYAN | Tüm Yazıları
Hits: 1345