Newroz Piroz be!

~ 20.03.2014, Nazım ALPMAN ~

 

Kürtlere teşekkür borçluyuz!

Yarın (21 Mart 2014) Diyarbakır’da yine “tarihi” bir Nevruz kutlaması yapılacak. PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın mesajı kürsüden okunacak. Türkiye bu mesajı bekliyor olacak.
Nereden nereye geldik?
Öcalan yasadışı bir örgütün (PKK) lideri olarak İmralı Adası’nda ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını çekiyor. Çıkması için görünür gelecekte bir umut yok. Ama Türkiye’nin kalıcı barış için bütün umudu onda!..
Bu tuhaf durum bile “çok büyük bir gelişme” olarak kabul ediliyor. Çünkü geride kalan yıllar içinde o kadar büyük tuhaflıklar yaşandı ki, şimdi bulunduğumuz yere şükür diyenlerimiz hiç de az değil.
Kısa bir geri dönüş yapalım o günlere… Güneydoğu Anadolu Bölgesinde (artık Kürdistan demenin bir sakıncası kalmadı!) Nevruz kutlamaları başlı başına bir kriz olarak kabul edilirdi.
Her 21 Mart devlet tarafından “PKK gövde gösterisi” olarak algılanır, halay çeken kadınların çocukların üzerine otomatik silahlarla ateş açılırdı. Yıllar sonra Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman şöyle diyecekti:
-Biz öyle yetiştirilmişiz ki, kültürel etkinlikleri bile silahlı ayaklanma kabul ediyorduk!
Silahlı ayaklanma varsa o zaman yapılacak iş çok net olarak ortaya çıkıyordu:
-Silahla bastırılacak!..
Öyle yapıldı. Nevruzlarda öldürme coşkusu o boyutlara ulaşmıştı ki, Kürtlere ateş açma imkânı -o an için- yoksa parmaklarını tetikle kaşıyan “Vurucu Timler” gazetecilerle ilgilenirlerdi. 1993 Nevruzu’nda Sabah gazetesi foto muhabiri İzzet Kezer Cizre’de iki kaşının ortasından tek mermiyle vurulmuştu!
Güvenlik kuvvetleri “vakit öldürmekteyken” bile can sıkıntısından, insan öldürebilecek kabiliyetteydiler!
O yıllarda Nevruz doğrudan PKK Bayramı olarak kabul ediliyordu. Ancak Kürtler bu geleneksel günü kutlamaktan vazgeçmediler. Devlet baktı ki olmayacak, olanca pişkinliğiyle Nevruz Bayramını kabul etti:
-Nevruz yüzyıllardan beri kutlanan bir Türk Bayramıdır!
İyi de niye o zamana kadar hiç kutlamadınız?
Onu boş ver bak şimdi kutluyoruz, haydi Antalya’ya gelin. Bakın Orta Asya Türkî Cumhuriyetlerin liderleri bile burada, birlikte demir dövüyoruz! Aynen böyle yaptılar! Bunun için de hiç özür dilemediler.
Niye inkâr edelim ki, biz Türkiye’nin batısında yaşayanlar 1980’lerin ikinci yarısına kadar Nevruz için valilerin, belediye başkanlarının, kaymakamların, jandarma komutanlarının el ele tutuşarak ateş üstünden atladıklarını hiç görmemiştik!..
Onun için eğer barışın kardeşliğin baharın müjdecisi olarak heyecan içinde bir Nevruz kutlayacaksak öncelikle gereğini yapmalıyız:
-Kürtlere teşekkür etmeliyiz!

***

Erdoğan ve gazeteciler

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın telefon kayıtları düzenli olarak internette yayınlanıyor. Erdoğan sürekli olarak gazetecilerden şikâyetçi oluyor. Onlarla ilgili olarak “şerefsiz” ya da “namussuz” gibi küfür ve hakaretler ediyor.
Oysa aynı Erdoğan eskiden gazetecilere telefonlar açardı.
Şöyle şeyler söylerdi:
-Geçmiş olsun TCK 312. Maddeden mahkûm olmuşsunuz!
Tayyip Erdoğan da o yıllarda TCK’nin 312. Maddesinden mahkûmiyet almıştı…
Erdoğan şimdi 11 yıldır “tek adam” olarak ülkeyi yönetiyor. Hemen her gün gazete yöneticilerine telefon açıp bir veya birden fazla gazetecinin bulunduğu yayın organından kovulmasını istiyor.
O gazeteciler de kovuluyorlar…
En son olarak Star Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu ile Erdoğan arasındaki telefon konuşmasının kaydı internete düştü. Karaalioğlu konuyla ilgili olarak “montaj” dedi. Hayır beni aramadı demedi. Onun yerine bunun olağan olduğunu anlattı:
-Başbakan ve başka siyasiler bize telefon edip isteklerde bulanabilirler, bizim görevimiz onlara değerlendirmektir!
Demek ki genel yayın yönetmenleri ertesi günkü gazetenin nasıl çıkacağıyla pek ilgilenmiyorlar! En azından Karaalioğlu için durum böyleymiş?!!

***

Afrika ülkeleri gibi...?

Türkiye’de ne zaman hukuk devletine aykırı bir uygulama meydana gelse, konuyla ilgili olarak ilk itiraz edenler Kara Kıta üzerinden örnek vermek gereğini hissederler:
-Burası Afrika ülkesi değildir!
Çok açık bir aşağılama söz konusudur.
Ayrıca ağır bir cehalet de söz konusudur. Acaba o aşağıladıkları Afrika ülkelerinde neler olduğunu tam olarak biliyorlar mı?
Örneğin Kongo Demokratik Cumhuriyeti 2013’ün Kasım ayında Türkiye’nin seçkin aydınlarından Hıfzı Topuz’a hem doktora hem de ödül verdi, biliyor musunuz?
Hıfzı Topuz UNESCO temsilcisi olarak 1960’larda Kongo’da ilk iletişim eğitimini veren kişi olarak biliniyor. Hıfzı Ağabey o tarihe kadar sürekli olarak uluslararası haber ajanslarını takip eden Afrika ülke gazeteleri için “Özgür Haber Dolaşım Ağı”nı da kurdu. Afrika ülkelerinde meydana gelen olaylar Batılı Ajanslara değil doğrudan komşu ülkelerdeki yayın organlarına servis edilmeye başlandı. Böyleci Afrika haberleri için “batılı süzgeçler” ortadan kalktı.
Bu Afrika medyası için bir devrimdi. Bunu da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir gazeteci başarmıştı. Türkiye bunu fazlaca bilmiyor.
Ama Afrika ülkeleri biliyor ve yıllar geçmesine karşın da unutmuyor.
Bir daha Türkiye ile Afrika ülkeleri için kıyaslama yaparken dikkatli olalım. İlkellik çıtasına Türkiye çok daha yakın!..

birgün

Nazım ALPMAN | Tüm Yazıları
Hits: 1690