Ey Kadıköy vapuru

~ 28.02.2014, Ertuğrul ÖZKÖK ~

O günü hatırlayalım.

Ne demişti Gezi eylemlerinin en sıcak günlerinde halkın gözünün içine baka baka...
Demişti ki:
“Dolmabahçe’deki ofisimin penceresinden Beşiktaş iskelesine bakıyorum. Kadıköy vapurundan inenlerin haline bakıyorum...”
Evet o vapurdan inenlerin kılık kıyafetine bakıyordu...
Ve onları tasvip etmediğini ama bir şey demediğini söylüyordu.
Yani elinden gelseydi, diyecekti...
Zaten demiş kadar da olmuştu...
Neyi tartışıyordu o gün...
Ahlakı...
Kadıköy vapurundan inenlerin ahlakını...

***

Aradan aylar geçti...
O aylarda çocuklar öldürüldü...
Kadıköy’den yüzlerce, binlerce vapur geldi...
İnsanlar o vapurlardan hep indiler...
Nereye gittiler?
Evlerine, işlerine, alışverişe, eğlenmeye, maçlara, sinemalara...
O vapurlardan başı açık kadınlar indiler...
Blucinli kadınlar indiler, mini etekli uzun etekli kadınlar indiler...
Başı örtülü kadınlar da indiler...
Varlıklı kadınlar indiler, yoksullar da indiler...
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları indiler...

***

Ama siz hiç o vapurlardan ayakkabı kutularının indiğini gördünüz mü...
O vapurların kapılarına siyah renkli, siyah camlı arabalar yanaşıp bir şeyler alıp götürdüler mi?
Evet bugün Beşiktaş iskelesinde ağır bir ayakkabı kokusu var.
Ama o koku Kadıköy vapurundan değil, başka bir yerden geliyor...
Anladınız mi şimdi ahlakın ne olduğunu, nerede olduğunu, kimde olduğunu...

***

Şimdi ofisinizden o vapurlardan inen kadınlara bir daha bakın...
İyi bakın...
Çünkü onlara bir özür borcunuz var ve şimdi bu insani görevi yerine getirmenin tam zamanıdır...


Üç buçuk ay yatıp on bir yıl ödetmek

ESKİ Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel 12 Eylül darbesinden sonra 5 ay hapiste yattı.
Sonraki başbakanlığı ve cumhurbaşkanlığı sırasında ağzından tek kelime “hapislik mağduriyeti” dinlediniz mi?
Rahmetli Alpaslan Türkeş, 12 Eylül darbesinden sonra 4.5 yıl hapis yattı.
Öldüğü güne kadar, başbakan yardımcılığı yaptı.
Öldüğü güne kadar, yattığı 4.5 yılın mağduriyet rantını yedi mi?
Eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal 4 ay Zincirbozan’da kaldı.
Siz onu seçim meydanlarında hapishane edebiyatı yaparken gördünüz mü?
Gazeteci Taha Akyol ve Ali Sirmen 12 Eylül darbesinden sonra cezaevine girdi, yargılandı, yıllarca yattı...
Yazılarında durmadan kodes turizmi yaptıklarını gördünüz mü?
Silivri zindanlarına gelelim...
Mustafa Balbay 5 yıl yattı. Hayatının her 8 gününden biri orada geçti...
Soner Yalçın 2 yıl yattı...
Rektör Hilmioğlu 5 yıl içeride kaldı. Kanser oldu... Bir insanın, bir babanın başına gelebilecek bütün dramları yaşadı...
Bu insanların hepimize verdiği
“Cezaevinden çıkış derslerini” izlediniz mi?
Hilmioğlu’nun cezaevi kapısında yaptığı konuşmayı ağlayarak izledim.
Konuşmasında en küçük öfke, bir damla kin, zerre kadar intikam, kan davası, öç alma duygusu var mıydı?
Bir de Başbakan’a bakın...
Misafirhaneye benzeyen ev tipi bir cezaevinde, bütün konforu ile yattı ve bunun bedelini 11 yıldır her gün hepimize ödetiyor.
Kini bitmiyor, öfkesi bir türlü dinmiyor...
Neden o böyle de, bütün öteki insanlar öyle değil...
Bir kere daha yazıyorum ki iyi anlasınlar.
Çünkü o 11 yıl boyunca aşağıladıkları Cumhuriyet ve “iki ayyaş” diye hakaret ettikleri o kahramanlar “kindar bir nesil” yetiştirmek üzere yola çıkmadılar.


Artık bir BÇG eksik kaldı, belki o da var

MİLLİ Güvenlik Kurulu önceki gün, yeni bir “iç tehdit algılaması” yaptı.
“Paralel yapılanma tehlikesi...”
Eee kim bunlar?
Onlar adını vermiyor ama kimi tarif ettikleri belli.
Cemaat örgütlenmesi...
MGK’nın bu konuyu ele alması size bir şeyi hatırlatmadı mı?
Mesela 28 Şubat’ı...
AKP iktidarı 2004 yılında 28 Şubat kararlarının neredeyse birebir aynısını çıkarmıştı.
Hedef, Cemaat’i izlemekti.
Şimdi MGK eliyle Cemaat’i “iç tehdit” olarak niteliyor.
Yani “iç düşman”...
Geriye kaldı bir “Batı Çalışma Grubu” kurmak.
MİT zaten “Başbakanlık özel dedektiflik bürosu” haline getirildiğine göre o da fiilen kurulmuş demektir.
Merak ediyorum, AKP’li siyasetçiler, iktidar yanlısı gazeteciler hâlâ “28 Şubat” lafını nasıl ağızlarına alabiliyorlar?
Hangi yüzle, hangi vicdanla...


Sizinkiler de Bosna paralarını iç etmişti

Başbakan’ın son günlerdeki o telefon konuşmalarını yapmadığını kanıtlamak yerine, 54 yıl öncesine ait bir gazete ilanına sığınıp CHP’yi suçlaması komik oldu.
Madem herkesin mazisi bugünün kanıtı oluyor o zaman Bosna için toplanan paralardan başlayalım.
CHP de çıkıp şöyle bağırsa: “Biz bunların cemaziyülevvelini de biliriz. Bosna için Müslümanlardan topladıkları paraları bir güzel iç etmişlerdi. Deniz Feneri’nin cami kapılarında topladığı paraları ceplerine atmışlardı.
Ve mahkûm olmuşlardı.
Bunlar hırsızdır hırsııııız...”
Sonra da, bugün dinlemelere takılan o konuşmalara bunları delil gösterse... Havuz sorusu:
Bu durumda kim montajcı, kim hırsız?
Bir tarafta Başbakan’ın komik iddiası...
Öteki tarafta kesinleşmiş iki hırsızlık kararı...
Hangisi daha güçlü ve ikna edici?
AKP’nin gardı dağıldı. Mantıksız ve komik şeyler yapmaya başladılar.
Kriptolu telefon gafından sonra bu ikinci gaf, dinlemelerin doğru olduğunu her geçen saat daha da kesinleştiriyor.

Ertuğrul ÖZKÖK | Tüm Yazıları
Hits: 1204