Arap baharı, Kürt yazı

~ 11.04.2011, Kadri GÜRSEL ~

Atlantik’in her iki kıyısında yerleşik düşünce âlemi ve medya, Arap coğrafyasındaki isyan ve değişim dominosuna “Prag Baharı”ndan mülhem “Arap Baharı” adını verme hususunda mutabık. Libya’ya askeri müdahale bile değiştiremedi bu mutabakatı. Ve zaten oralarda bu müdahalenin “bahar”ın selameti için yapıldığı üzerinde çoğunluk hemfikir.
Tartışılan, müdahalenin neden başladığı değil nasıl biteceği...
Bingazi’de ikinci bir Srebrenica’nın, ya da bir siyasi soykırımın, Frenkçe tabiriyle bir “politisid”in yaşanması hava bombardımanı ile önlendi. “Avrupa’nın vicdanı” yeni bir utançtan kurtuldu.
Ancak bu işin nasıl biteceğini kimse bilmiyor.
Örgütsüz ve silahsız asilerin takati Kaddafi’yi devirmeye yetmiyorsa, onları ve ailelerini ilelebet güvence altına almak, Libya’nın NATO tarafından hava gücüyle fiilen bölünmesi pahasına nereye kadar mümkün olabilecek?
Bir veya birkaç basit nedenle başlayan bir müdahalenin sonucunda durumun giderek karmaşık bir hal alacağı en başından belliydi. Şimdi mevcut hukuki zemin ve yöntemlerle içinden çıkılması imkânsız görünen bir manzara beliriyor Libya’da.
Bu cevapsız sorular ve belirsizlikler içinde, “Arap Baharı”nın süreceği ise mukadder gibidir.
İsyan dalgasının lokomotifi Mısır’da kaynamalar var yine. Göstericiler geçen cuma ve cumartesi kalabalıklar halinde Tahrir’deydiler ve bu kez reformların hızlandırılmasını, Mübarek ve adamlarının iktidarlarında yaptıkları yolsuzluklardan ötürü yargılanmalarını istiyorlardı. Asker bu kez onlara çok sert davrandı.
Suriye’nin çeşitli kentlerinde hemen her gün düzenlenen gösterilerde insanlar, protesto ettikleri rejim tarafından 10’ar 20’şer öldürülüyorlar.
Yemen durulmak bilmiyor...
Dünya çapındaki algı boyutunda şimdiden çok önemli bir sonucu oldu “Arap Baharı”nın... Liderlerin Ortadoğu’sunun karşısına kitlelerin Ortadoğu’sunu çıkardı. Ortadoğu’da kitleler, sokağa indikleri oranda taleplerine haklılık kazandırdılar.
Dünya, Ortadoğulu kitlelerin kendiliğindenci ya da örgütlü eylemliliğini hiç sorgulamadan kabul ederken o eylemliliği doğuran sorunların kaynağındaki rejimi sorguluyor.
“Arap Baharı” sürdükçe de geniş Ortadoğu’daki her ülke dünyadaki bu görme biçiminin bölgeye yansıtacağı siyasi etkilerden nasibini alacak.
Burada durup biraz düşünelim... Türkiye’nin demokrasisi “Arap Baharı”na karşı mevcut iktidara bir bağışıklık kazandırabilir mi, bakalım.
“Arap Baharı”nın Türkiye’yi dolaylı bir etki altına almaya başladığını görüyoruz...
“Arap Baharı” vesilesiyle yeniden alevlenen, “Araplara Türkiye/AKP modeli” tartışmaları Türk demokrasisini adeta bir x-ray cihazına soktu, zaaflarını, eksikliklerini ve daha önemlisi otoriterleşme yönündeki gidişatını daha da görünür hale getirdi.
Neticede, “gazetecilerin tutuklandığı, basın özgürlüğünün yok edildiği bir ülke Araplara model olarak sunulamaz” diyorsa Batı’da birçok kişi, kaybeden Araplar değildir, Türkiye’dir.
Ama daha önemlisi, “Ortadoğu’da kitlelerin aktörleşmesi” ile dünkü yazıda dikkat çekmek istediğim “Kürt sorununun kitleselleşmesi” arasındaki tarihsel çakışma... Ve “Arap Baharı”nın sonucunda bu bölgede kitlesellikle savunulan her türlü dava ve talebin dünyanın gözünde haklı kılınıp tahkim edilir hale gelmesi...
Kitlesellik artık bir meşruiyet makinesidir.
Ortadoğu’yu bu makineyi iyi kullananlarla onların karşısına çıkacak olanlar arasında geçecek çetin mücadeleler bekliyor.
AKP’nin 12 Haziran seçimlerinden yine beklendiği gibi tek parti iktidarı olarak çıkması, Kürt sorununun Türkiye’nin “Aşil Topuğu” olduğu gerçeğini değiştirmeyecektir.
Hatta “Arap Baharı”nın etkisiyle çok daha hassaslaşmış bir “Aşil Topuğu”dur artık Kürt sorunu...
12 Haziran’dan sonra artık birkaç yıl seçim yok Türkiye’de.
Dolayısıyla, AB sürecindeki tıkanıklıkları tek taraflı ve yaratıcı hamlelerle açmak ve Kürt sorununda çözümü gözeten radikal siyasi adımlar atmak bu yaz yapılması gereken ilk işler arasındadır.
Bunları yapamasanız da bölgesel şartların etkileri yaz rehavetine kapılmanıza zaten izin vermeyecek.

(Milliyet 11.04.2011)

Kadri GÜRSEL | Tüm Yazıları
Hits: 2105