Ahmet Şık meselesi AKP iktidarına zarar verdi mi?

~ 08.04.2011, Kemal OKUYAN ~

 Ahmet Şık ve Nedim Şener'in gözaltına alınıp tutuklanmalarından sonra gelişen tepkilerin AKP'yi güç duruma düşürdüğü, bu partinin binbir emekle kurmuş olduğu liberal-islamcı koalisyonda derin çatlaklar yarattığı, iktidarın gelişmeleri kontrol etme yeteneğini büyük ölçüde yitirdiği sıklıkla söyleniyor.

Erdoğan ve partisinin kontrolsüz güç kullanma eğiliminde olduğu, freni patlamış bir kamyon görüntüsü verdiği, bu bağlamda hata yapmaya giderek daha açık hale geldiği ortada. Referandumdan sonra vurguladığımız gibi, toplumsal ağırlığının çok ötesinde siyasal mevzi elde eden ve ideolojik açıdan son derece güçlü bir geleneğe sahip bir parti için bu davranış kalıbı doğal.
Bununla birlikte, AKP'nin böyle sınırlı tepkilerle, ufak-tefek sıyrıklarla durdurulabileceğine inananlar aldanıyor.
Maliyet hesabının sağlıklı bir biçimde yapılabilmesi için kaybedilenler kadar kazanılanlara da göz atmakta yarar bulunuyor.
Şık ve Şener'in Ergenekon sürecine eklenmeleri, daha önceki operasyonlara hayırhah bakan ya da sessiz kalan bir kesimin ilk kez tepki vermesine neden oldu, bu doğru. Yargılamaların inandırıcılığı biraz daha zedelendi, bu da tamam. Avrupa başkentlerinden, hatta Vaşington'dan gelen "ne yapıyorsunuz siz" uyarılarının bütünüyle göstermelik olmadığı, hükümeti bazı açılardan zorladığı da kabul edilebilir.
Ancak, olup bitenler bundan ibaret değil.
Her şeyden önce, Ahmet Şık ve Nedim Şener'in masumiyetleri üzerine kurulu savunma hattı, kaçınılmaz olarak Ergenekon operasyonunun diğer bölmelerine belli bir meşruiyet sağlamıştır. Şık'ın da içinde bulunduğu birçok gazeteci ve yazarın Ergenekon'u tasnif etmeye, dolayısıyla operasyonun gerçek amacını teknisist bir yaklaşımla örterek "kuru" ile "yaş" hesabı yapmaya yönelmiş olmaları, Şık ve Şener'i diğerlerinden ayırmak için gerekli zemini zaten sunuyordu. Ergenekon'da "halk kriterleri" açısından gerçekten suçlu olanlarla, suçsuzların aynı çuvala doldurulduğu elbette gerçektir, lakin bütün olup bitenler açısından bu "toptancılık" bir önem taşımamaktadır.
Ergenekon'un kontrgerillanın tasfiyesine yarayabileceği düşüncesi başından beri yandaşların ağzında bir demagoji, "sol"un dilindeyse bir skandaldan ibarettir…
Ahmet Şık ve Nedim Şener'i "savunanlar", onları diğerlerinden ayırmak konusunda o denli ısrarlı oldular ki, yaşlar ve kuruların ayrıştırılması en fazla öne çıkan taleplerden biri oldu. Hatta ismi lazım olmayan bir parti "onları neden tutukluyorsunuz, bizim beklentimiz operasyonun başka bir yönde gelişmesiydi" türünden bir açıklama ile Ergenekon operasyonunun artık sahipleri tarafından bile fazla umursanmayan inandırıcılığına "emek" cephesinden takviye yapmaya kalkıverdi.
Oysa… Ergenekon operasyonu, basılmamış bir kitabı toplatmayı ve onu okumayı "suç" ilan ettiği oranda bütünüyle ve bir kez daha mahkum edilmesi gereken siyasal bir süreçti. Bu yapılmadığında, basılmamış bir kitabı toplatmaya dönük tepkiler de sınırlı kaldı.
Evet, maliyet hesabından söz ediyorduk. AKP'nin bu "yanlış" hamle ile hırpalandığını düşünenler, basılmamış bir kitaba yapılan muamelenin üzerine su içildiğini de bir kenara not etmek durumundalar. Kitap, internetten indirilmiş, şu kadar kişi okumuş, reklamı olmuş, falan filan.
Şaka gibi!
Türkiye'de bu uygulamanın hukuk cephesindeki mimarları hala görevde, siyasal sorumluluğu elinde tutanlarsa "bunu da yedirdik" rahatlığında.
Dünyada neredeyse bütün devrimler, egemenlerin hesapsızlıklarının ürünü olan "yanlış adım"larının tetikleyici gücünü arkasına almışlardır. Halkı sindirmek, bazı siyasi aktörleri tasfiye etmek, kendi konumunu pekiştirmek için atılan kimi adımların öngörülemeyen sonuçlarının olabileceğini, bunun tarihin ileriye doğru sıçraması açısından büyük önem taşıdığını söylüyoruz.
Lakin, AKP'nin başına gelen bu değildir.
AKP, attığı cüretli adımlarının şu ana kadarki maliyeti son derece düşük olmuştur.
Bedeli halkımız, ülkemiz ödemektedir.
Şimdi bir sınav rezaleti var ortada, bunu da yedirirlerse, tepkiler yürekli ve giderek çoğalan liselilerin öğretici eylemlerinden ibaret kalırsa, TKP'nin bildirisinde pek güzel bir biçimde vurgulandığı gibi "memlekete sahip çıkmayanlar -bari- çocuklarının geleceklerine sahip çıkmazlar"sa, AKP'nin elindeki silah iyice dehşet saçacak!
Nedir bu silah!
Bu silah, toplumun ciddi bir kesiminin adalet duygusundan alabildiğine uzaklaşmasıdır.
Şu anda AKP destekçilerinin -ki buna AKP solcuları da dahildir, insanların sahte dellillerle derdest edilmelerine, hukukun bütünüyle siyasete tabi kılınmasına bir itirazları bulunmamaktadır. Sınav yolsuzluğu bunun ötesinde bir şeydir, ancak insanlar arasında kolektif kopya çekmenin kabul edilebilir bir pozitif ayrımcılık olduğunu düşünenlerin sayısı da küçümsenmeyecek boyutlara ulaşmıştır.
Halkımızın ateşle sınavıdır bu. Artık bu işin kenarından dolaşarak, uzlaşarak, küçük mevzilerle, şunla bunla durdurulamayacağı bilinmeli. Siyasi iktidarın gerçekten hesap hatası yapacağı an illa ki gelecek. O ana kadar, bizim açımızdan önemli olan "yedirdiği" zokaların ona pahalıya mal olmasının, her defasında halkımızdan, ülkemizden daha az kayıp verilmesinin yolunun bulunmasıdır.
Bu aynı zamanda o anın yakınlaştırılması, hatta o ana ulaşılması da için de zorunludur!
(SolHaber 08.04.2011)
Kemal OKUYAN | Tüm Yazıları
Hits: 1666