Toplumsal mücadele için tarihsel örnekler - 1

~ 21.01.2014, Atilla ÖZSEVER ~

AKP iktidarına karşı yürütülen toplumsal mücadele, çeşitli biçimlerde sürüyor. Ana muhalefet partisi CHP, AKP ve Cemaat çatışmasında daha çok Cemaat’a yakın bir çizgi izliyor. BDP de, “çözüm süreci” adına AKP’yi destekler bir görüntü veriyor. Halen Muğla Cezaevi’nde bulunan Genel Yayın Yönetmenimiz Merdan Yanardağ, Pazar günkü yazısında bu konuyu gayet güzel bir biçimde işledi.
Sol muhalefetin geri kalan bölümünde ise, hem AKP, hem de Cemaat’a karşı bir duruş söz konusu. “Sol Cephe” girişimi ile DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin oluşturduğu emek ve meslek örgütleri, siyasal İslam’ın bu iki kesimine karşı aynı tavrı gösteriyor.
Ülkemizdeki toplumsal muhalefetin dinci-faşizan anlayışa karşı böyle bir konumlanması var iken tarihte bu tarz gerici, faşist yönetimlere karşı nasıl bir muhalefet yürütüldü, ne sonuçlar verdi, ne gibi dersler çıkartmak lazım, kısaca bakmak da yarar var.
 
İtalya’da faşizme karşı direniş
 
Faşist Mussolini’nin 1921’de iktidarı ele geçirmesi sürecinde İtalyan Solu’nda ideolojik bir çatışma söz konusuydu. Halkçı Parti’nin Ulusal Faşist Parti ile yakınlaşma çabaları, Komünist Parti’nin de sosyal demokratları burjuvazinin “sol kanadı” olarak tanımlaması, başlangıçta faşizme karşı bir birlikteliği önlüyordu.
Bu arada Komünist Parti, yalnızca sendikal temel üzerinden bir “Birleşik İşçi Cephesi” kurulmasını amaçlıyordu. Komünist eğilimli sendikaların anarşist ve sosyalist sendikalara yaptığı çağrı tam bir karşılık bulmasa da Kasım 1921’de ücretlerin indirilmesine karşı yapılan genel grev başarıyla sonuçlandı. 5 Aralık’ta Torino’daki grev de, işçi sınıfının gücünü yitirmediğini gösterdi.
Birleşik İşçi Cephesi, 1922’de kuruldu ancak Komünist Parti “bürokratik” niteliği nedeniyle bu birliğe katılmadı. İşçi Cephesi, daha çok anarko-sendikalist ve liberal eğilimli sendikalardan oluştu. Birliğin tam anlamıyla siyasal bir hedefi yoktu.
Büyük iş çevreleri, Faşist Parti’yi finanse etmeyi sürdürüyordu, işçi grupları da faşistlerle savaşarak sokakların kontrolünü ele geçiremediği için Mussolini güçlü konumunu korudu ve işçi örgütlerine karşı bir yok etme harekatına girişti.
Muhalefet, 1930’lardan sonra birleşme için çaba gösterdi. 1935’te komünist, sosyalist, sosyal demokrat ve ulusal burjuvalardan oluşan bir “anti-faşist halk cephesi” girişimi oldu. Faşizmin baskısının artması üzerine de, 1936’dan sonra silahlı mücadele yolu benimsendi.
1943’te İtalya’da geniş bir grev hareketi görüldü. Bu siyasal grev, Mussolini iktidarını sarstı. 1944’te de büyük grevler oldu. Faşist iktidara ve Alman işgaline karşı direnen grupların başında komünistler geliyordu ve bütün savaş boyunca parti biçimini yitirmeyen tek örgüt Komünist Parti’ydi.
Savaş yıllarında dağılmış bulunan sosyalist güçler, Aralık 1943’te “İtalyan Birleşik Proleter Sosyalist Partisi”ni oluşturdu. Faşizmi iş başına getiren ve yaşatan politik çekişmeler son buldu, böyle bir kadro etrafında birleşme sağlandı ve faşizmi yıkan bir güç doğdu. Savaştan sonra da 10 Aralık 1945’te bütün anti faşist partilerin katıldığı bir hükümet kuruldu.
 
Alman faşizminde solun hatası
 
1930’lu yıllarda Alman sosyal demokratlarının hareketsizliği, meydanın Nazilere bırakılmasına yol açtı. Komünist Parti de, 1929-1933 yılları arasında sosyal demokratlarla birleşik bir cephe oluşturulması konusunda tereddüt geçirdi, Sovyetler Birliği’nin lideri Stalin’in talimatları çerçevesinde hareket etti.
Bu dönemde işçi sınıfı, sosyal demokratlarla komünistler arasında ikiyi bölünmüştü. Sosyal demokratlar, birçok kereler komünistlerin ezilmesinde düzen kurumları ile işbirliği yaptı, sonuçta iki parti arasında uzlaşmaz bir uçurum oluştu. İki kesim de, faşizm karşısında ısrarla güç birliği yapmaktan kaçındı.
Komünistler, sosyal demokratları “sosyal faşist” olarak nitelerken sosyal demokratlar da sokaklarda ve basında hem Nazilerle, hem de komünistlerle çarpışmaya başladı. Sosyal demokratlar bütün yozlaşmalarına rağmen işçilerden hala önemli bir destek alıyordu. Nazizmin yolunu kesebilecek tek güç olan anti-faşist birlik, ne işçi sınıfı arasında ne de demokratik güçler arasında sağlanabiliyordu. Meydan böylece Hitler’e bırakılmış oluyordu.
Hitler, 5 Mart 1933’te tek başına iktidar olmasa bile milliyetçilerin desteği ile hükümeti kurabildi. Alman Sendikalar Birliği de, Hitler Hükümeti’nin uygulamalarını görmek istediklerini açıkladı ve Sosyalist Parti ile ilişkisini kesti.
Sendika liderleri, 7 Nisan’da “hükümetle aynı yüce amaç peşinde koştuklarını” açıkladı. Nazi Partisi, 1 Mayıs’ta tüm sendikaları devlet çatısı altında İşçi Bayramı’nı kutlamaya çağırdı. 2 Mayıs 1933’te de tüm sendikalar dağıtıldı, muhalif sendikacılar, komünist milletvekilleri toplama kamplarını gönderildi, kimileri ise öldürüldü. Ancak 1945’te savaş bittikten sonra demokratik bir sürecin başlaması ve sendikaların örgütlenmesi söz konusu olabildi.  
 
YARIN: FRANSA VE İSPANYA’DA HALK CEPHESİ

Atilla ÖZSEVER | Tüm Yazıları
Hits: 1263