Yargıya kuşbakışı

~ 09.01.2014, Ali Rıza AYDIN ~

 

24 Ocak 1980 kararlarından sonra, yeni liberal düzene kayıtsız koşulsuz yamalanma amacıyla devreye sokulan 12 Eylül 1980 faşist darbesinin ardından, devlet kurumları tasfiye edilerek yenileri yerleştirilirken yargı ile oynanmaması düşünülemezdi. Bu oynamanın, “güçlü yürütme” modeli içinde yapılması da kaçınılmazdı.

Formül açıktı: Kuvvetler ayrılığı ilkesi içinde yargı, sözde bağımsız gösterilecek ama yürütmeye bağımlı olacaktı. Güçlü yürütmenin başı Cumhurbaşkanı, Adalet Bakanı ve müsteşarı devreye sokuldu; yargıç ve savcılar, giriş, eğitim, idari görev ve her türlü denetimleri yönünden Adalet Bakanlığı’na bağlandı.

Sonraki değişiklikler ve özellikle 2010’da demokratiklik söylemiyle yapılan Anayasa değişikliği, yürütmenin yargı üzerindeki güdümünü azaltmadı, artırdı. HSYK, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay, basit aritmetik hesapları ve seçme yöntemleriyle ele geçirilirken ve yargı kadroları cemaat ağırlıklı paylaşılırken, bugünün sözde tarafları (Erdoğan ve Gülen) mest oldular. Kariyer, liyakat, kıdem, temayüz ve ilkeler yerini yandaşlığa ya da biat etmeye bıraktı.

Değişikliklerin ve kadro oynamalarının hepsine haklı bir neden ve gerekçe bulundu. Dahası demokrasi sevdalıları ve liberal solcular, taraflardan daha çok heyecanlandılar. Bütün bunların içinde “meslek ahlâkı”nı yitirmemeye direnen yargıç ve savcıların, çeşitli yöntemlerle icaplarına bakıldı.
Eşitsiz ve adaletsiz düzenlerinin içinde, kendi adaletleri ve çıkarları için hukukla da yargıyla da oynadıkça oynadılar. El atmadık hukuk kuralı bırakmadılar. Sermayenin ve gericiliğin önünü yargıyla açıp özelleştirmeleri ve kentsel dönüşümü yargıyla çözdüler. Laikliği yargıyla öldürdüler. Kişisel ve kurumsal karşıtlarını yargıyla susturdular. Hak ve özgürlük arayışlarını yargıyla demir parmaklıkların arkasına attılar. Emeği ve örgütlenmeyi yargıyla bastırdılar. Toplumsal korkuyu yargıyla yaygınlaştırdılar. İşlerine geldikçe bağımsız yargı ve masumiyet karinesi dediler, gelmedikçe kararı verenlere saldırdılar. Kimi kararlar ise işkencecinin öldürmemek için nefes aldırması gibi, yozlaşmanın üstünü örten maske gibi kullanıldı.

Hukuk ve yargı operasyonları da bunlardan kaynaklandığı ileri sürülen iç kavgalar da egemen siyasetin ürünü… İç kavga düzeni yıkmaya yetmediği gibi, egemenin düzeni içinde demokrasi ve adalet arayanların bu üründen “kırıntı” araması genel tabloyu değiştirmiyor. İşin özünü üretim ilişkileri ve bu kapsamda toplumsal ilişkilere biçilen rol belirliyor. Hukukun görevi, toplumsal eşitsizliğin belgelenerek onaylanması; yargının görevi de bu eşitsizliğe dokunmadan, adaletsizliğin içinden adalet yanılsaması yaratması…

Yargı, devletten ve ona egemen olan siyasetten soyutlanamayacak bir organ. Kimse, sermaye/devlet bütünlüğünün hukuku içinden bağımsız yargı çıkartmaya, ağaların beylerin iç çelişkilerinden hareketle adalet mucizesi yaratmaya kalkmasın. Pazarlık yapılarak kırıntılar yakalansa dahi öz değişmeyecek, çözüm üretilemeyecektir. Anayasa’da yargı değişikliği ve dört yargı reformu yaptılar, yargıyı yürütmenin güdümüne soktular, şimdi toz duman içinde “yanlış yapmışız” diyorlar. Daha ileri gidiyorlar; HSYK’yi Adalet Bakanlığı’nın genel müdürlüğü yapmak için kolları sıvadılar.
En acısı, meşruiyetini kaybetmiş bir siyasal iktidardan -sanki siyasi davalar AKP iktidarının eseri değilmiş gibi- hukuksal düzenlemeler, anayasa değişiklikleri beklemek; batağa gömülen ama gitmemeye direnen AKP’ye pazarlık alanları açmak; AKP ile gelecek planları yapmak… Politikayı ekonomiyle okuyamayanlar, Erdoğan ile Gülen arasında “kurtarma” yarışındalar.

Siyasi davaların, yargılama aşamasına gelmeden kararın verildiği davalar olduğu, yargılama sürecinin yalnızca şekli görüntü verdiği ve AKP’nin iktidar döneminde yapılanlar gözetildiğinde, “hangi güven duygusuyla önerilerin kabulüne gidileceğini” sormak gerekir. Devletin, egemen sınıfın çıkar mekanizması haline getirildiği açık. Devletin bir organı olan yargının bu mekanizmanın dışında kalması düşünülemez. Yargı da düzenin mengenesi içinde… Düzenin kavramları ve kurumlarıyla, aynı düzenin dümen suyundan kurtulmak olanaklı mı?

Yaşananlar yalnızca AKP ortaklığının giderayak çırpınışları değil. Kapitalizmin düzeni ve istikrarı bozulmasın diyenlerin de çırpınışları… Halkı ve “sol”u unutuyorlar, çok yönlü yanılıyorlar.

Ali Rıza AYDIN | Tüm Yazıları
Hits: 1399